Bizi bizden kim kurtaracak

 "Uzayın derinliğinden bu resmi çekmeyi başardık. Eğer bu resme dikkatlice bakarsanız, orada bir nokta göreceksiniz. O noktaya tekrar bakın. İşte o nokta burası; evimiz...

O nokta biziz. Sevdiğiniz herkes, tüm tanıdıklarınız, adını duyduklarınız, gelmiş geçmiş tüm insanlar hayatlarını o noktanın üzerinde geçirdiler. Türümüzün tarihindeki tüm sevinçlerimiz ve acılarımız, kendinden emin bin çeşit inancımız, ideolojimiz ve ekonomik öğretimiz; her avcı ve her yağmacı, her kahraman ve her korkak, uygarlığımızın mimarları ve tahripçileri, her kral ve her köylü, birbirine âşık olan her genç çift, her anne ve her baba, umutları olan her çocuk, her mucit ve her kâşif, ahlak değerlerini öğreten her öğretmen, yozlaşmış her politikacı, her bir ‘yıldız’, her bir ‘yüce önder’, her aziz ve her günahkâr işte orada yaşadı; bir güneş ışınında asılı duran o toz zerreciğinde. 

 Dünya, dev bir evrensel arenada yer alan çok küçük bir sahnedir. Bütün o komutan ve imparatorların akıttıkları kan göllerini düşünün... Şan ve şöhret içerisinde, bu noktanın küçük bir parçasında kısa bir süre için efendi olabildiler. Bu noktanın bir köşesinde yaşayanların, başka bir köşesinde yaşayan ve kendilerinden zar zor ayırt edilebilen diğerleri üzerinde uyguladıkları zulmü düşünün... Anlaşmazlıkları ne kadar sık, birbirlerini öldürmeye ne kadar istekliler, nefretleri ne kadar yoğun! 

 Bu soluk ışık noktası, bütün o kasılmalarımıza, kendi kendimize atfettiğimiz öneme ve evrende öncelikli bir konuma sahip olduğumuz yolundaki yanlış inancımıza meydan okuyor. Gezegenimiz, çevremizi saran o büyük evrensel karanlığın içerisinde yalnız başına duran bir toz zerreciğidir. İçinde yaşadığımız bilinmezlik ve bütün bu enginliğin içerisinde, başka bir yerden bir yardımın gelip bizi bizden kurtaracağına dair hiçbir ipucu yoktur. 

Dünya... Şu ana kadar, yaşam barındırdığı bilinen tek gezegen. En azından yakın gelecekte, türümüzün göçebileceği başka hiçbir yer yok. Evet, ziyaret ediyoruz. Ama henüz yerleşemiyoruz. Beğensek de beğenmesek de, Dünya şu an için yaşadığımız yegâne yer. 

 Gökbiliminin alçakgönüllü ve kişiliği geliştiren bir uğraşı olduğu söyleniyor. Bana kalırsa, insan kibrinin akıl dışılığını, küçük Dünyamızın uzaktan çekilmiş bu görüntüsünden daha iyi gösterebilecek bir şey yoktur. Bu görüntü, bildiğimiz tek evimiz olan bu soluk mavi noktayı daha içten paylaşmamız ve koruyup şefkat göstermemiz gerektiği konusundaki sorumluluğumuzun altını çiziyor.”

***

Voyager I 1990 yılında çıktığı uzay yolculuğunda fotoğraflar çekiyordu. Dünya’dan 6 milyar kilometre uzaktayken, NASA’da görevli olan ünlü astronom Carl Sagan’ın isteği üzerine ‘Soluk Mavi Nokta’ ismi verilen bu fotoğraf çekildi. Uzayın uçsuz bucaksız karanlığında, bir ışık huzmesi içinde küçücük bir nokta: Dünyamız… Yukarıda okuduğunuz metin bu fotoğrafın üzerine Carl Sagan’ın yazdıklarıdır. Aynı yıl çıkan kitabının ismi de ‘Soluk Mavi Nokta’ydı.

Kendini her fazla önemsediği durumda insan bu yazıyı okumalı.

Kendini her fazla üzgün bulduğu durumda insan bu yazıyı okumalı.

Kendini, rengini, ırkını, başarılarını, başarısızlıklarını, hikâyeni, davanı çok da önemsemeyeceksin.

İnsan egosunu küçümsüyor da değilim. Her ne olduysa, her ne öğrendiysek o insan egosu sayesinde oldu.

O insan egosu sayesinde uçan makinalar yaptık.

O insan egosu sayesinde uzaya gittik.

O insan egosu sayesinde denizin dibine indik.

O insan egosu sayesinde hayranlık uyandıran tapınaklar, saraylar inşa ettik.

O insan egosu kırılınca medeniyetin en dokunaklı şiirlerini yazdık.

Fakat pek çok felaketin, katliamın, kazanın yıkımın nedeni de aynı insan egosuydu.

Ve ne üzücüdür, dünyalıyı tüm tarih boyunca en çok motive eden şey hükmetme arzusuyla çıkardığı savaşlar olmuştur. Neredeyse tüm icatlar, savaşlar uğruna gerçekleşmiştir. Evet, son dönemde ‘uzay’ sevdası bilimsel buluşlara, icatlara yönlendiriyor ama yine yayılmacılıktan, kurulacak kolonilerden söz ediliyor. Bu dünya tüm nimetleriyle insana yetecekken, yetemiyor. Bu hırs ve yağmacı zihniyet oldukça koloni kurulabilirse Mars da yetmeyecek başka bir gezegen de.

Bizi bizden kim kurtaracak?

***

Kazık çakmayacağız bu dünyaya sonuçta.

Ölümsüzlüğü ararken gençliğe razı olan, denizin dibinden çıkardığı gençlik dikenini bir yılana kaptıran Gilgameş gibi ne kadar çabalarsak çabalayalım birer faniyiz.

Ölüp gideceğiz. Ve bizi son tanıyan kişi de bu dünyadan göçüp gittiğinde sanki hiç yaşamamış gibi olacağız.

Belki adımız yaşayacak. Kim bilir belki bir okulun tabelasında… Belki bir çeşmenin başında, bir caminin duvarında… Belki bir ulusun kurtarıcısı olarak gönüllerde… Belki bir hastalığa derman bulmuş kişi olarak bilimin kalbinde… Belki bir dehşet silahının mucidi olarak kimilerinin kurtarıcısı kimilerinin felaketi olarak tarih kitaplarında… Tabii bir çılgınlık yapıp biricik yuvamız bu Dünya’daki her şeyi yok etmezsek.

Hem çok önemli hem de çok önemsiz olduğumuzu anladığımız noktada başlıyor her şey.

“Elmalı turta yapmak için önce evreni icat etmemiz gerekti” diyen de Carl Sagan’dan başkası değildi.

Unutmayın tüm sevdiklerimiz ve tüm nefret ettiklerimiz bu küçücük mavi noktada yaşıyor.

Tüm yazılarını göster