Donald Trump ile Joe Biden arasında gidip geliyoruz. Anketler Biden diyordu. Dün sabaha karşı bir anda Trump öne geçti. Herkes “Trump kazanıyor” derken Türkiye saati ile akşama doğru ibreler Biden’e doğru döndü. Anlaşılan ABD Başkanlık seçimi mahkemede bitecek. Karakolda biteceğini düşünenler de az değil.
Sadece biz değil, ABD seçimlerini tüm dünya takip ediyor. ABD’nin küresel etki yapan bir devlet olmasından dolayı bütün ülkelerin başkentlerindeki karar alıcılar, iki adayın politika perspektiflerini en ince detaylarına kadar inceleyip, A ve B planlarını hazırlamışlardır. Kim seçilirse, o kişiye uygun plan devreye sokulacaktır. Devlet idare etmenin gerektirdiği bir sorumluluktur bu. Çünkü sırtlarında yumurta küfesi yoktur ve ikili ilişkiler bazında ABD ile diplomatik, ekonomik, askeri veya bunlardan sadece biri anlamında ilişkinin gerektirdiği bir sorumluluktur aktardığımız. Bu son derece doğal.
Bizim özelimize gelirsek soru şu: Trump veya Biden, hangisi seçilirse Türkiye’ye etkisi ne olacak?
Her ABD Başkanlığı seçiminde bir kamuoyu oluşuyor ve seçilen ABD Başkanı’nın taraftarları kadar insanlarımızın bir kesimi de seviniyordu.
Obama’nın seçilmesinde de böyle oldu, Trump’ın seçiminde de… Obama seçildiğinde, oğul Bush yönetiminin Ortadoğu’da ve sınırımızın ötesinde ve içinde oluşturduğu tahribatın düzeltileceği zannedildi. Tam tersine Arap Baharı ve özellikle de Suriye’nin karıştırılması Obama yönetiminin politikalarıyla gerçekleştirildi. Hatta IŞİD belası da bu dönem hortlatıldı, ki Trump’ın 2016 seçimleri öncesindeki iddiasına ve ciddi istihbarat verilerine göre bu terör örgütünün arkasında da Obama yönetimi vardı. Trump seçildiğinde de benzer söylemler vardı. Ancak hatırlanacak olursa F-35-S-400 krizleri, PYD-YPG terör örgütünün resmi olarak desteklenmesi, ekonomik operasyonlar vs. Trump döneminde yaşandı.
Bu tür reaksiyonlar verilmesinde yapılan algı operasyonlarının etkisi var. Seçilen ABD Başkanı sanki bizim başkanımızmış, Türkiye için de çalışacakmış gibi insanlarımıza yalan bilgi dayatılıyor. Açık söyleyelim, bunda ABD’nin ciddi kaynak aktarımının da etkisi var.
Hala ABD Başkanlarından medet umanlar yok mu? Elbette var. Başta da aktardığım gibi karar alıcılar, artı ve eksilerine göre iki adaydan birini kötünün iyisi olarak değerlendirebilir. Bunu da normal karşılıyorum. Ancak ülke olarak karşılaşacağımız manzara hep aynı olacaktır. Açık yazalım, ABD Başkanları kendi ülkelerinin ulusal veya emperyalist politikaları çerçevesinde hareket eder, Türkiye’nin ulusal çıkarları için değil. Belki Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin güvenliğini de önemsiyor olabilirler. Çünkü Türkiye düşerse, Sovyetler Birliği NATO’da ciddi gedik açacaktı ve bu nedenle Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’nin askeri gücünü tahkim edici hamleler yapıldı. Ancak o bile sınırlıydı. Türkiye’nin kendi ulusal çıkarları ve Türk milletinin can güvenliği onların pek umurunda değildi. Kıbrıs Barış Harekatı, darbelerin zeminlerinin oluşturulması süreçlerindeki tavırlarından bu çok net anlaşılıyordu.
Soğuk Savaş’ın bitiminden sonra da artık bir Sovyet tehdidi yoktu ve yeni planlarını devreye soktular. Bu planda Türkiye’nin güvenliği değil, parçalanması söz konusuydu. Direnen bir devlet ve millet vardı ve bu nedenle günümüze kadar emellerine ulaşamadılar. Ancak Sevr Antlaşmasını nasıl hala gizli ajandalarında tuttularsa, bununla bağlantılı 1990 sonrası planları da hala aktif. Sadece ertelenmiş durumda. Çünkü ABD küresel hakimiyet istiyor ve buna giden yolun taşları da bölgemizin kendi istedikleri şekilde dizayn edilmesinden geçiyor. Bunun için de Türkiye’ye karşı terör kartını kullanmaya, ülkemizin belli alanlarda gardını düşürmeye çalışmaya devam edecekler.
ABD Başkanı’nın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ne diyor: “Seçimleri hangi aday kazanırsa kazansın, ABD'nin Suriye'de askeri birliklerinin varlığı değişmeyecek.” Yani, ABD’nin teröristlere desteğinin devam edeceğinin altını çiziyor. Çünkü ABD’nin oradaki varlık nedeni, bölgeyi kontrollerinde tutmak. Bunu da bölgede ancak PYD/YPG terör örgütü eliyle yapabilirler.
Diğer meselelerde de karşımızda uzlaşmacı bir müttefik değil, çetin bir rakip olacaktır. ABD yönetimleri;
- Doğu Akdeniz’de ve Ege’de Yunanistan ve Rumların yanında yer almaya,
- Ermenistan yönetiminin arkasında olmaya,
- Suriye ve Irak’ta terör örgütlenmelerini destekleme ve parçalanma planlarını hayata geçirme politikalarını sürdürmeye,
- FETÖ’yü koruyup kollamaya,
- Bölgede bozgunculuk yapacak IŞİDvari aparat örgütleri kullanmaya
devam edecektir.
Bu nedenle bizim için değişen bir şey olmayacaktır.
Önemli olan, kim seçilirse seçilsin, bizim hangi politikaları izleyeceğimizdir. Çözüm basittir: Atatürk’ün de hedef olarak koyduğu, ölümünden sonra sapılan “Bağımsız, uydu olmayan Türkiye’nin inşası”dır. Bunun için elimizden ne geliyorsa yapmazsak, her ABD Başkanlık seçiminde, neredeyse Amerikalılardan daha çok taraf olmaya devam ederiz.
Unutmayalım ki, “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözü sadece basit bir slogan değildir. Bir yol haritasının da işaretidir.