Daha önce yazmıştım. Çok önce… Bugünlerin geleceğini görerek… Şimdi yaşanan ekonomik kriz çatır çatır gazeteleri kapatmadan önce…
Demirören Medya Grup Başkanı Mehmet Soysal’ın medyamızdaki sorunlar ve dijital dönüşüm üzerine peş peşe yazdıklarını okudum. Söylediklerinin büyük kısmına katılıyorum.
Hem gazeteci hem okur olarak bugüne kadar ben neyi anlayamadım onları anlatayım, belki bir katkısı olur.
* Mesela asla işsiz kalmayan kimi gazetecileri ben hiçbir zaman anlayamadım. Solcu gazetede yazar, o gazete kapanır (veya patronu değişir), sağcı gazetede yazar. O macera biter bir yenisi başlar. Bir bakmışsın bulvar gazetesinde yazıyor.
* Bırakın dinozoru fosil yakıt kıvamına gelmiş kimi isimlerin neden asla emekli olmadıklarını anlayamadım. Yıllarca eski yazıları yayınlanan yazarlar oldu. O yazıları neden para verip okusun insanlar?
* Patronuyla gezen yazarları nasıl anlayayım? Gazete satılır (veya daha satılmadan) bir bakarsın patronuyla dost gazeteci başka gazetede köşesini tutmuş, kalemini oynatıyor.
* Gazete batıran genel yayın yönetmenlerinin ödül olarak başka gazetelerin başına atanmasını anlamaya çok çalıştım ama olmadı. İnsan evladı olsa hiç olmazsa çalışanlara acır da yeni bir görev vermez.
* FETÖ’cü gazeteden gelen altın çocuğa ekonomi gazetesi yaptırdılar, olmadı. Sonra kalkıp sol, liberal gazeteyi verdiler eline. Yine olmadı tabii ki.
* Güya dördüncü kuvvet olan medyanın eski tüfek solcu yöneticilerinin, sendikalaşmanın bitmesine önayak olmaları da kolay anlaşılır bir durum değil. Daha kendi haklarını koruyamayan gazeteciler, kamu yararı gözetecek öyle mi?
* Medyada kariyer planlaması… Bir gülme geliyor, cümleyi tamamlayamıyorum. Yok öyle bir şey!
* İyi gazeteciliğe patronlar veya yöneticiler kıymet verdi mi? Hayır! Çoğu zaman minderin dışına ilk en iyiler itildi.
* Ünlü gazeteci yaratamayan medya, ünlüleri gazeteci yaparken neyi hedefledi bilen var mı? Ünlü gazeteci yaratamadı çünkü insan kaynağına yatırım yapmadı. Son yıllarda sohbet ettiğim kaç iş insanının “Basın toplantısı yapmak istemiyoruz. Karşımızda söylediklerimizi anlamayan, dinlediklerini yarım, yanlış yazan tecrübesiz muhabirler var” dediğini duydum bilmiyorum.
* Zamanında Hürriyet Gazetesi’nde pek çok toplantı yapıp, geleceğe hazırlanmak istedik. Pek çok yönetici işin odağında ‘haber’ olduğunu vurguluyor, “İçerik kraldır” diyordu. Bir tek ben itiraz etmiştim. “İnsansız gazete mi olacak? O içeriği biz hazırlayacağız. Odak insan kaynağı olmalı” demiştim.
* Gazetecinin haber olanı değil, haber yapanı makbuldür. Hem ünlülerden devşirilen gazeteciler hem magazinle ünlenen gazeteciler okurda kafa karışıklığı yarattı/yaratıyor. Bir bakıyorsun bir ilavede kişi hem haber olmuş hem de köşe yazmış.
* Muhabirleri üç kuruşa çalıştırdılar, yılların emekçilerine bir köşeyi çok gördüler ama dışarıdan bilmem ne danışmanıdır, bilmem ne uzmanıdır birçok kişiyi yazar yaptılar. Sonra gazetecilerin dışarıda iş yapmasını ‘etik’ bulmadılar. Dışarıda iş yapanlar gazetecilik yaparken etik oluyor da diğer türlüsü neden olmuyor, anlamak kolay değil.
* Ünlüler bitmedi ama bir de fenomenlerden medet umdu güzide medyamız. Yeni düzenin ünlüsü, sadece bir mecrada takipçiye sahip olabiliyor. Instagram’da 100 bin takipçisi varken, Twitter’da kimse yüzüne bakmıyor mesela. Fenomenleri bedavaya çalıştırdığını sanan geleneksel medyamız yeni yetme fenomenlerin vitrini olmakla kalmadı bir de prestij ve itibar kattı onlara.
* Gazetecilik ünlünün, iş insanının, reklamcının hobisi oldu.
* Kendi YouTube kanalını kuran cemiyet siması, iş insanı söyleşiler yapmaya başladı. Siz söyleşi yapacak değil, yapılacak insanlarsınız. Neden kendinize gereksiz bir kimlik yaratmaktasınız?
* Çağın hızına uygun haber dili geliştirilemedi. Hoş, bence kullanılan dil hep kötü, yanlış ve uzundu. Mesela neden bir unsur başlıkta, spotta, girişte tekrar edilir ve haberin gelişme bölümünde bir kez daha detaylı anlatılır? Okurken benim içim şişiyor. Okura daha sade ve güzel bir dil sunmak için gazeteler ne yaptı? Televizyonlar argonun ve neredeyse küfrün normalleştiği mecralar oldu.
* Televizyonda da herhangi bir haber üç kere beş kere tekrar ediliyor. Neden? İzleyici salak mı, tek seferde anlamıyor mu? Yoksa sizin iyi ve farklı içerik üretecek ekipleriniz olmadığı için saat mi dolduruyorsunuz? Bol boş bakışlı, uzun yürüyüşlü diziler 2.5 saat! Magazin programları anonslar ve tekrar eden anonslar ve tekrar eden haberlerle 4 saat! Aynı kadrolu grupların yer aldığı tartışma programları 5 saat! Siz kendiniz izliyor musunuz bunları, kuzum?
* Televizyonların akla zarar uzunluktaki reklamları… Televizyonların reklam geliri de azalıyor. Öyle bir sistemin içinde yine iyi reklam alıyorsunuz. Kimsenin 15 dakika reklamları izlediğine inanıyor musunuz?
* Dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye’deki kadar televizyon kanalı yok. Neden bu kadar çok kanal var, anlaşılır değil zaten. Sorunlar biraz da çokluktan çıkıyor.
* Gazeteler zamanında altın yumurtlayan tavuğu kestiler. Gazetelerdeki haber/reklam oranını bozdular. Para verip, gazete alan okur sayfalarca reklama tahammül edemedi. Elleri boyandı. Reklam fazlalığı ve sıkıcı içerikten okur kaybeden gazeteler, en sonunda reklam da kaybetmeye başladı.
* Advertorial haberlerin cılkının çıkarılması… Okur, haber görünümlü reklamlardan hoşlanmadı. Bir patron, sekreterine advertorial sayfada köşe yazarı süsü vererek sürpriz yapmıştı. Hanım kızımız Facebook’ta paylaşmıştı, orada görmüştüm.
* Akıl sınırlarını zorlayan iktidar yalakalığıyla köşeleri kaplayan, ekranları dolduran kaplanların doymak bilmeyen midesi… Ceplerini doldururken yandaş olanların, yolları ayrılınca azılı muhaliflere dönüşmesi… Ah daha medya etiği konuşacağız!
* Gazetelerin DNA’larıyla oynanması da okur kaybının bir önemli nedeni.
* Evet, dijital devrim yazılı medyanın sonunu getirecek. Kağıt mazide kalacak, evet. Ancak bizim ülkemizdeki durumu sadece dijital devrim ile açıklayamayız. Kaypak medya patronları ile ilkesiz yöneticilerin payı büyük. Peki siyasetin hiç sorumluluğu yok mu?
Son olarak… Dijital içeriği parayla satmak mümkün mü? Hayır! New York Times veya Financial Times gibi gazetelerin abonelik sistemi olur çünkü hem her iki gazetenin de önemli bir prestiji ve ağırlığı var hem de dilleri İngilizce, tüm dünyadan okura sahipler. Bizde böyle bir olasılık hiç yok.