Bu Alman Vakfı ne demeye çalışıyor?

Merkezi Almanya’da bulunan ve daha önce misyonerlik faaliyetleri ortaya çıkarılan Heinrich Böll Stiftung Vakfı'nın Türkiye şubesinin başındaki isimden skandal sözler.

Aynı zamanda Hrant Dink Vakfının kurucusu ve yönlendiricisi olan Heinrich Böll Stiftung Vakfı'nın İstanbul Direktörü Kristian Brakel, Alman devletince finansa edilen ve 40'dan fazla dilde yayın yapan kamu yayıncılığı kuruluşu DW'ye açıklamalarda bulundu.

Brakel, yabancı bir vakfın temsilcisi olmanın çok ötesinde adeta bir ajan-provokatör misyonuyla,"Türkiye'nin durumu daha da kötüye gidecek ve ülke istikrarsızlaşacak." dedi.

Kristian Brakel, Angela Merkel’in son Ankara ziyaretinin ışığında Türk-Alman ilişkilerini değerlendirdi.

Brakel, “Merkel’in son ziyaretin gerçek amacını kestirebilmekte zorlanıyorum. Başbakanlık da ziyarete ‘çok katmanlı ilişkiler' dışında gerekçe göstermedi” ifadelerini kullanarak şunları dedi.

“Tahminimce Merkel ile Erdoğan arasındaki ilişkiler artık düzelmez. Açık söyleyeyim: Almanya Başbakanı zamana oynuyor.

Türkiye'nin durumu daha da kötüye gidecek ve ülke istikrarsızlaşacak. Eninde sonunda Erdoğan da her insan gibi hayatını kaybedecek. O zaman Türkiye'de muazzam bir güç boşluğu oluşacak. Bu tüm ülke için tehlikeli olabilir ve bunun Almanya açısından da bazı sonuçlara yol açacağı söylenebilir.”

ERDOĞAN 2011'DE NE DEMİŞTİ?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlığı döneminde 2011 yılında Alman vakıflarının özellikle de terör örgütü PKK'nın güdümündeki bazı belediyelere yardım ve kredi sağladığına yönelik bilgileri gündeme getirmişti.

TÜRKİYE‘DE FAALİYET ÇOK KOLAY

Avrupa Birliği‘ne uyum yasaları çerçevesinde çıkarılan kanunlarla, yabancı vakıf ve derneklerin Türkiye‘de faaliyet göstermesi oldukça kolay hale geldi. Yasalara göre, herhangi bir yabancı vakfın, Türkiye‘de temsilcilik kurma, şube açma, üst kuruluş kurma ve kurulan üst kuruluşlara katılma hakkı bulunuyor. Senedinde belirtilen çalışmaları yapmak için ise, İçişleri Bakanlığı‘na başvurması yeterli. Eskiden olduğu gibi bürokratik engellerin çoğu ortadan kaldırıldı. Yabancı vakıfların temsilcilikleri ve şubeleri, İçişleri Bakanlığı Dernekler Dairesi Başkanlığı‘nın denetimine tabiler.
Soros destekli vakıf!

Yine Bakanlık verilerine göre, şu anda Türkiye‘de temsilcilik açıp faaliyette bulunan 7 tane yabancı vakıf bulunuyor. Bunların başında ise, Macar asıllı Yahudi George Soros‘un desteklediği Açık Toplum Enstitüsü Vakfı (Open Socıety Instıtute Assıstance Foundatıon ) geliyor. Bakanlığın resmi kayıtlarına göre, Türkiye‘de 2004‘ten bu yana faaliyette bulunan Enstitü, içinde üniversiteler, sendikalar, kadın kuruluşları ve derneklerin yer aldığı birçok sivil toplum kuruluşuna çeşitli projeler karşılığında kaynak aktarıyor. Açık Toplum Enstitüsü ile işbirliği içinde olan sivil toplum kuruluşlarının en önemlisi ise, Türkiye Ekonomik Sosyal Etüdler Vakfı‘nı (TESEV).

Brakel'in açıklamalarına ilişkin ayrıntılar şöyle:

İstanbul’daki Heinrich-Böll Vakfı Direktörü ve Türkiye uzmanı Kristian Brakel, Angela Merkel’in son Ankara ziyaretinin ışığında Türk-Alman ilişkilerini değerlendirdi. Brakel, “Merkel’in son ziyaretin gerçek amacını kestirebilmekte zorlanıyorum. Başbakanlık da ziyarete ‘çok katmanlı ilişkiler' dışında gerekçe göstermedi” ifadelerini kullandı.

Brakel, “Tahminimce Merkel ile Erdoğan arasındaki ilişkiler artık düzelmez. Açık söyleyeyim: Almanya Başbakanı zamana oynuyor.

Türkiye'nin durumu daha da kötüye gidecek ve ülke istikrarsızlaşacak. Eninde sonunda Erdoğan da her insan gibi hayatını kaybedecek. O zaman Türkiye'de muazzam bir güç boşluğu oluşacak. Bu tüm ülke için tehlikeli olabilir ve bunun Almanya açısından da bazı sonuçlara yol açacağı söylenebilir” dedi.

Brakel'in DW'nin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

Angela Merkel Ankara ziyareti sırasında kuvvetler ayrılığının işlerliğinin önemine vurgu yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte katıldığı basın toplantısında ifade ve basın özgürlünün korunması uyarısında bulundu. Bu uyarınınTürkiye'de değişikliğe yol açma şansı sizce ne olabilir?

Bence hiç olmaz. Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlılıkla üzerinde durduğu başkanlık sistemine geçiş önlenemez. Erdoğan, Angela Merkel'in sözlerine kulak asmayacaktır. Merkel ve Alman hükümetine belki ekonomik baskı yoluyla iktidarın uygulamaları üzerindeki bazı noktalarda küçük değişmelerin olmasını sağlayabilme imkanı kalıyor. Örneğin, Türkiye'deki tutukluluk şartları ve avukatla görüşme gibi konularda bu olabilir. Ancak genel anlamda etkili olunamaz.

Birkaç hafta sonra Anayasa değişikliği halkın oyuna sunulacak. Türkiye'deki muhalefet Angela Merkel'i bu ziyaretle Erdoğan'a destek vermiş olmakla itham ediyor. Ziyaretin zamanlaması kötü mü olmuştu?

Bu tartışma Merkel'in 2015 yılındaki ziyaretinden bu yana var. O dönem, ziyaret Türkiye'deki erken seçimlerin hemen öncesine denk gelmişti. Liderlerin altın kaplamalı koltukların önünde sergiledikleri manzara hoş karşılanmamıştı. O ziyaretin zamanlama açısından eleştirilmesi doğru olabilir. Ama bu kez, referanduma daha birkaç hafta var.

Son ziyaretin gerçek amacını kestirebilmekte zorlanıyorum. Başbakanlık da ziyarete ‘çok katmanlı ilişkiler' dışında gerekçe göstermedi.

Türkiye'deki büyük kitlelerin Merkel'in ziyareti gibi haberlerle sandık başında verecekleri kararlarının etkilenebileceğini düşünmüyorum. Ayrıca Almanya Başbakanı'nın ziyaretinde bu kez muhalefet temsilcileri ile görüştü. Bunu geçen ziyaretinde yapmamıştı. Muhalefet ile görüşmesi bence doğru ama geç atılmış bir adım.

İstişarelerin ana amacı Türkiye ile imzalanan mülteci anlaşmasıydı. Geçen yıl yürürlüğe giren anlaşma geniş ölçüde işliyor. Almanya'da, Türkiye'nin mülteci anlaşmasıyla Almanya ve Avrupa'yı kendine bağımlı kıldığı öne sürülüyor. Almanya ve Avrupa Türkiye'den ne kadar bağımlı?

Avrupa Türkiye'ye çok bağımlı. Üstelik mülteci anlaşması bu bağımlılıkta sadece bir yağı taşı, mülteci anlaşmasının bundaki en önemli faktör olduğu görüşünde değilim. Anlaşma, mülteci krizinin gündeme hakim olduğu geçen yıl son derece önemliydi. Sembolik önemi de vardı. Ama samimi olarak söylemek gerekirse; Türkiye anlaşmayı feshetmez. Sıkça gündeme getirilse de böyle bir şey söz konusu olamaz. Feshedilse bile, bu mülteci akınının 2015'teki boyutlara ulaşacağı anlamına gelmez.

Almanya ve Avrupa açısından daha önemli olan ilişkiler var. Türkiye NATO'nun güneydoğu kanadındaki, Irak ve Suriye gibi kriz bölgelerinin komşusu olan bir müttefik. Şu andaki ekonomik sorunlarına rağmen Türkiye aynı zamanda ekonomik bakımdan da önemli bir ortak. Almanya'da 3 milyona yaklaşan Türk yaşıyor. Türkiye'ye yerleşen Almanların sayısı da artıyor. 6 bin dolayında Alman şirketi Türkiye ile iş yapıyor. İki taraf da bazen teorik olarak aklından geçirse bile bu bağlar öylece koparılamaz.

Türkiye'nin NATO üyeliğinden söz ettiniz. Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya'nın terörle mücadele açısından ve NATO üyesi olarak önemli bir ülke olduğunu söyledi. İkili ilişkilerin geleceği nasıl olacak?

İlişkilerde şimdilik soğuk rüzgârlar esiyor. Her iki tarafın da diğerine ihtiyacı olduğunu onlar da biliyorlar. Türkiye ekonomik ilişkilerin güçlü bir şekilde sürdürülmesini arzuluyor. İkili ilişkilerin muhafaza edilmesini Alman tarafı da istiyor. Ancak iki taraf da ilişkileri asgari düzeyde tutacaktır.

Tahminimce Merkel ile Erdoğan arasındaki ilişkiler artık düzelmez. Açık söyleyeyim: Almanya Başbakanı zamana oynuyor. ABD'deki gelişmeler nedeniyle Türkiye Almanya'nın politik ajandasında şimdilik eskisi kadar ön sıralarda yer almıyor.

Türkiye'nin durumu daha da kötüye gidecek ve ülke istikrarsızlaşacak. Eninde sonunda Erdoğan da her insan gibi hayatını kaybedecek. O zaman Türkiye'de muazzam bir güç boşluğu oluşacak. Bu tüm ülke için tehlikeli olabilir ve bunun Almanya açısından da bazı sonuçlara yol açacağı söylenebilir.

HEİNRİCH BÖLL STİFTUNG VAKFI KİMLERİN SESİDİR, NELER YAPIYOR?

Kristian Brakel'ib İstanbul Direktörü olduğu Heinrich Böll Stiftung Vakfı, 2011 yılında Avrupa Konseyi'nce desteklenen ve Türkiye'de kim ne diyor? içerikli bir kitap yayımlamıştı.

Türkiye’nin birliğini, bütünlüğünü savunan herkesin yeraldığı bu kitabın yanı sıra Ermeni Heavy Grubunun “Kutsal Dağlar” isimli şarkısına çekilen ve Türkler'in ağır şekilde aşağılanıp, soykırım mimari olarak gösterildiği klibe de bu Alman Vakfı tarafından destek sağlanmıştı.

Erivan kriterlerine göre çalışan bu Alman vakfı, suikast sonucu hayatını kaybeden Hrant Dink'le ilgili davada Türkiye’nin Avrypa İnsan Hakları Mahkemesi'nce 133 bin Euro ödemeye mahkum edilmesini, büyük bir zafer olarak dünyaya duyurmuştu.

Alman Parlamentosu’nda grubu bulunan Yeşiller Partisi'nin bir yan kuruluşu olan ve politik eğitim fonu tarafından finanse edilen Heinrich Böll Vakfı, Orhan Pamuk'un Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilmesi sürecinde de öne çıkmıştı.

Vakıf görünümlü bu yapı, Türkiye’yi küçük düşürmek, batıya karşı suçlu göstermek, her fırsatta başına çorap örmek için var güçleriyle uğraşan bir organizasyon görüntüsü sergiliyor.

Heinrich Böll Stiftung; Yeşiller Grubu ile paralel çalışmalar yapan vakıf Türkiye’de 1994 yılında kuruldu. Kamer vakfı, Helsinki Yurttaşlar Derneği ve Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı gibi sivil toplum kuruluşlarıyla azınlıklar ve insan haklarının korunması, kadın erkek eşitliğinin geliştirilmesi v.b çalışmalar yapıyor. Türkiye’de yakından tanınan ve Gezi Olayları kalkışmasında aktif rol oynayarak halkı provoke etmeye çalışan milletvekili Claudia Roth’un mensup olduğu Bundnis 90 Grune (Yeşiller Partisi) de çevre, barış, cinsel eşitlik(!) gibi konularda çalışmalar yaptığını savunuyor.

Koca Yusuf TP1500 ihracat yolunda 'Elinde kalan son evini satıyor' iddiaları ünlü sanatçıyı kızdırdı TFF'den Beşiktaş - Tel Aviv maçıyla ilgili açıklama
Sonraki Haber