"Bu insanlar niçin hâlâ cezaevinde?"
Star yazarı Ahmet Kekeç son yazısında bir yaraya parmak basıyor. Kekeç, adını anmadan Aydın Doğan'ın amiral gemisi Hürriyet'in, sonradan o mahalleye intikal etmiş yazarının “Darbeler, İslamcılara hiç dokunmadı. Bütün acıyı sol görüşlü insanlar çekti” minvalindeki yazısına yanıt veriyor "Bu insanlar niçin hala cezaevinde" başlıklı yazısında. 12 Eylül sonrası dokunulmadı denilen "İslamcı" kesimden dokunulan örnekleri sıraladıktan sonra 28 Şubat'ın bizatihi o kesim için yapıldığını hatırlatıyor. Sonra da 20 yıldır FETÖ'nün ürettiği uyduruk delillerle yargılanıp cezaevinde tutulduğunun altını çiziyor Kekeç. Ve onlar için de "iade-i muhakeme" süreci başlatılmasını istiyor.
Bu insanlar niçin hâlâ cezaevinde?
Patronuna teknede içki servisi yapmayı “mesleki aktivite” sayan bir zat, vaktiyle, “Darbeler, İslamcılara hiç dokunmadı. Bütün acıyı sol görüşlü insanlar çekti” gibilerden bir şeyler yazmıştı.
Örnek olarak da 12 Eylül’ün “huzur ortamını” (!) göstermişti.
İslamcılar bu huzur ortamında neşvü nema bulmuş...
Böyle miydi?
Darbe, İslamcılara hiç değmemiş miydi?
İlaveten, “İslamcılar” ya da “İslamcılık” (kendi dönemi içinde) doğru bir sınıflandırma mıydı ve bir “sosyoloji”ye tekabül ediyor muydu?
Elbette hayır.
12 Eylül öncesinde daha farklı bir ayrıştırma/sınıflama söz konusuydu: “Sağcılar-solcular...”
Bugün “İslamcılar” diye zikredilenler de, geleneksel devletin abarttığı “sol/komünizm” tehlikesine karşı “sağ” dünya görüşü içinde mütalaa ediliyorlardı.
12 Eylül herkese dokunan bir darbeydi.
Sol kesimle birlikte, sağ dünya görüşü içinde mütalaa edilenler de darbenin şiddetinden paylarını aldılar. Kendilerini “sağcılıktan” ayrıştıran ve bugünkü “İslamcılık” akımının temelini oluşturan siyasal/örgütsel kesim de buna dâhildir.
Bütün İslamcı dernek ve vakıflar kapatıldı. Sorumluları gözaltına alınıp işkenceye tabi tutuldu.
Sadece onlar mı?
Meşru siyasal mücadeleyi benimsemiş Milli Selamet Partisi’nin il ve ilçe teşkilatı yöneticileri de, aynı şekilde, tutuklandı ve sistematik işkenceye tabi tutuldu. Binlerce kişi hakkında, binlerce yıla varan hüküm tanzim edildi.
Darbelerin İslamcılara hiç dokunmadığını söyleyen zat, muhtemelen 28 Şubat diye bir şey duymuştur ve bu darbenin hususen kimlere dokunduğunu biliyordur.
En azından “tecrübeyle” biliyordur.
Çünkü vaktiyle (çalıştığı televizyon kanalında) darbenin mesul ismi saydığı Aydın Doğan’a ve onun yayın organlarına veryansın eden haberler yapıyordu ve 28 Şubat’ın aynı zamanda bir “medya darbesi” olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyordu...
Şimdi, darbenin mesul ismi saydığı Aydın Doğan’ın yayın organlarında çalışıyor. Yerini sağlamlaştırmak için de, o mesul isme teknesinde içki servisi yapıyor. Ne hazin bir akıbet!
Hayır, elbette maksadım o zatı utandırmak, davranışları/eylemleri arasındaki çelişkiye dikkat çekmek değil. Kendisi bir çelişki bulmuyorsa, bizim yapabileceğimiz bir şey yok... Belki de “aydınlandığını” ve nihayet “doğru”yu yakaladığını düşünüyordur.
Şunu demeye çalışıyorum:
Demokrasi dışı müdahaleler, kimine az, kimine çok, ama mutlaka herkese, her ideolojik gruba değmiştir ve geniş bir mağdur kesim yaratmıştır.
Son konvansiyonel darbemiz 28 Şubat da, aynı şekilde, geniş bir mağdur kesim yarattı ve mağduriyet hâlâ (ve üstelik artarak) devam ediyor.
12 Eylül darbesi yargı önüne çıktığında (yani, Evren ve arkadaşları hakkında iddianame tanzim edildiğinde), bu darbenin mağduru olmuş kişilere bir tür iade-i itibar yapıldı. Cezaevlerinde kalan son kırıntılar (sayıları üçü beşi bulmuyordu) tahliye edildi ve kamu haklarının iadesi sağlandı. Çok da iyi oldu.
Bunu 28 Şubat mağdurları için söyleyemiyoruz...
Çünkü 28 Şubat sürecindeki uyduruk yargılamaların sonucu olarak hâlâ yüzlerce, binlerce insan içeride ve haklarında verilecek adil bir kararı bekliyorlar.
Bugün 28 Şubat yargılanıyor. Üstelik sorumluları hem tarih önünde, hem kamu vicdanında mahkûm edildi. Ama darbenin mağdur ettiği insanlar hâlâ cezaevlerinde, çile dolduruyor.
Bu böyle olmamalı.
Bir “iade-i muhakeme” süreci başlatılmalı...
Üstelik o mağdurlar, işkence yaparken “namaz arası” veren polislerin tezgâhından geçtiler. Yani, bugün FETÖ diye kodladığımız grubun ürettiği uyduruk delillerle yargılandılar.
KHK mağdurları, iyi hoş da...
Biraz da 28 Şubat mağdurlarına bakalım ve vicdanları harekete geçirelim. Cezaevlerinde 20 senelerini doldurdu adamlar. Yazıktır. Günahtır. Ayıptır!