Bugün İmam Hatip Liseleri meselesini yazacağım. Alengirli bir mevzu olduğunu bile bile yazacağım.
Çünkü biliyorum ki eğitim başlı başına mühim bir mevzu ve biliyorum ki din zaten başlı başına önemli bir konu.
Bizim köşe yazarlarımızın kahir ekseriyeti, haydi öztürkçe yazayım, büyük çoğunluğu ya imam hatip lisesi güzellemesi yapar ya da imam hatip düşmanlığı..
Bunu yaparken de tek bir öneri getirmez.
İmam Hatip derken, önce bugünlere nasıl gelindi, kısaca bir bakalım.
Mustafa Kemal Atatürk, malum, Selanik’te doğdu; liseyi bugün Makedonya sınırları dahilinde bulunan Manastır’da okudu.
Ama aynı zamanda Trablusgarp’ta, Şam’da savaşmış bir komutandı. Yani Kuzey Afrika’yı da Orta Doğu’yu da görmüştü, dolayısıyla sosyolojik tahliller yapmıştı.
İki toplum arasındaki yaşayış ve gelişmişlik farkının zannımca İslam’dan kaynaklandığını düşündü ve Cumhuriyet’i kurduktan sonra İslam’ın nefes borularını kesmeye başladı.
Mesela 1929’da Arapça ve Farsça dersleri yasaklandı. Aynı yıl Kur’an kursları resmen kapatıldı. Kamu bir yana, özel kurum ve kişilerin dahi Kur’an kursu açması yasaklandı.
1933’de ilahiyat fakültesi kapatıldı. Eski yazıyla Kuran-ı Kerim’in basılması bile yasaklandı.
Neticede Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelmesiyle birlikte bu kurumlar en azından rahat bir nefes almaya başladı.
Ama bu kez de BAZI siyasetçi ve yöneticiler, din konusunu sağlam esaslar çerçevesinde tahkim etmek yerine, istismar etmek gibi bir ahlaksız tutum içine girdiler.
İmam hatip liselerine dönersek..
(Bu arada, imam hatip lisesi mezunu değilim. Üstelik ailem imam hatip lisesine beni yazdırmak istemişti ama ben gitmek istememiştim.
Gitmek istemeyişimin nedeni ise, bu liselere olan negatif bakışım değildi.
Sebep tekti: İlçemizdeki imam hatip lisesi inşa halindeydi, bodrum katta eğitim veriliyordu ve bir yaş büyük arkadaşlarımın verdiği bilgiye göre derslerin dörtte üçü boş geçiyordu.)
Konuya yine dönersek: Neticede imam hatip lisesi öğrencileri 28 Şubat Süreci’nden başlayarak Ak Parti’nin 2. dönemine kadar büyük bir zulmün ve küstahlığın kurbanı oldular.
Ak Parti’nin 2. dönemi diyorum; zira Ak Parti’nin, ilk döneminde ne büyük bir baskı altına alındığını çok iyi biliyorum.
O kadar ki dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “hamdolsun” lafı bile kapatma davasına delil olarak konuldu, konulabildi.
Zulüm kişniyor; küstahlık şaha kalkıyor; vicdansızlık cirit atıyordu.
Misal; Çukurca’daki bir İmam Hatipli ile Galatasaray liseli bir öğrencinin aynı sınava girmesindeki garabet yetmiyormuş gibi (Ki, bu garabet aynen devam ediyor) İmam Hatipli bir öğrenci 100 sorudan 80’ini doğru cevaplasa, ama düz liseli bir öğrenci 100 sorudan 50’isini doğru cevaplasa, ikincisi mesela hukuk fakültesine girebiliyor ama ilki giremiyordu.
Bunun literatürdeki adı, açık ve net söylüyorum, ahmaklıktı; daha doğrusu ahmaklıkla beslenmiş bir alçaklıktı.
Bu sorun, Ak parti döneminde çok şükür çözüldü.
Ama sorun bir başka açıdan devam ediyor. O da şudur:
Muhafazakar velilerin önemli bir kısmı bile canı gönülden imam hatip lisesine çocuklarını göndermek istemiyor. Çocukların neredeyse tamamı da gitmek istemiyor. Bunu çevremdeki pek çok tanıdık vasıtasıyla müşahede ettim.
Niye böyledir? Bunun nedenlerinden biri, kanaatime göre eğitim kalitesinin düşüklüğü, diğeri ise bazı muhafazakarlardaki kompleksin tezahürüdür.
Aslında bu yazıda bu kadar uzun giriş yapmak istemiyordum. Zira yazımın amacı tekti:
İmam Hatip liselerine ihtiyaç var mı? Varsa ne kadar var? Bu liselerin ismi doğru bir isim midir? Bunları yazacaktım.
Ama konu alengirli ve çetrefil bir mevzu olduğu için bir girizgah yapmak şarttı.
Evet şimdi bu soruların cevabına geçelim.
İmam hatip liselerine ihtiyaç var mıdır? Evet, vardır. Hem de çok ihtiyaç vardır.
Zira imamlık müessesesi önemli bir müessesedir. Konusuna vakıf bir imamın arkasında namaz kılınması, onun vaazlarından istifade edilmesi, numune şahıs olarak görülmesi İslam’ın daha iyi anlaşılabilmesi için şarttır.
Şimdi gelelim asıl vurgulamak istediğim mevzuya ve yapacağım öneriye..
Bugünkü imam hatip liselerinde hem dini bilgiler öğretiliyor hem de fizik, kimya, biyoloji gibi dersler..
İşte bugünkü imam hatip liselerinin birebir müfredatı aynen korunarak ismi değiştirilmelidir.
Adı da İLİM VE İRFAN OKULLARI olmalıdır.
Bu okuldan avukat da doktor da mühendis de çıkıyor ama okulun adı “imam”..
Teşbihte hata aranmaz; manavda aspirin, eczanede karpuz satılması gibi bir şey..
Evet, şunu biliyoruz: Bu liselerde hem maddi dünyaya ait, yani fizik, kimya, biyoloji, matematik gibi dersler okutuluyor; hem de manevi dünyaya ait, yani fıkıh, kelam, tefsir gibi dersler…
İlki “ilim”e, ikincisi “irfan”a işarettir.
İlki “alim”e, ikincisi “arif”e delalettir.
Bu “delalet”in yokluğu, “dalalet”in varlığına işarettir.
Türkiye’nin bu ikisine de ihtiyacı vardır.
Olayın psikolojik bir boyutu da vardır: 11 yaşındaki bir çocuk “Ben imam olmak istemiyorum, o yüzden imam hatip lisesine gitmek istemiyorum” diyerek velilerine itiraz etmeyecektir.
Çocuğuna hem fenni bilimler hem de dini bilgiler vermek isteyen ana babaları üzmeyecektir.
(Kaldı ki çocuğuna dini bilgiler vermek istemeyen bir ana babayı da ikametgah şartı nedeniyle, istemediği bir imam hatip lisesine göndermeye icbar etmek de mantıki ve vicdani bir tutum değildir)
Çocuk diyordum; mesela bu çocuk “İlim ve İrfan Okulu”ndan mezun olunca diyecektir ki:
“Ben bu lisede maddi âleme dayalı bir ilim öğrendim. Örneğin, depremin nasıl oluştuğunu öğrendim. Ama ben bu lisede manevi âleme müstenit irfanı da öğrendim. Örneğin, depremi engelleyecek bir iradenin Yaradan dışında olamayacağını da öğrendim.”
O yüzden, Einstein bir ilim sahibidir yani âlimdir.
Ve o yüzden Aşık Veysel bir irfan sahibidir yani ariftir.