Yıllar önce görev yaparken hep kahrolduğum bir konu vardı. Bölgede ne yaptığımızı bir türlü kimseye anlatmaya fırsatımız olmazdı. Bir olumsuz olay yüzünden hepimiz aynı itham altında kalır ve insanda moral denen şey kalmazdı. O dönemde sosyal medya olmamasına rağmen fısıltı gazetesi aynı işlemi görürdü. Bir anda başlayan kara propaganda önü alınamaz şekilde dalga dalga yayılırdı.
Siz teröristle mücadele ederken aynı zamanda bulunduğunuz yerdeki sorunları da çözmeye çalışırdınız. Tahrip edilmiş yolları onarırken köyün patlayan su borularını da tamir ederdiniz. Hatta çocuklar okula gidemiyorlar ise asker öğretmenler ile okul hizmeti verirdiniz. Doktorlarınız köy köy gezerek hasta bakar, ilaçlarını kendi revirinizden karşılardınız.
Sert kışlar geldiğinde ve kar geç eridiğinde çoğunlukla köydekilerin erzakları tükenirdi. Her gün çıkan yemeğinizi onlarla paylaşır, namaz kıldığımız camiyi hep beraber onarırdınız. Gece nöbete gider, öğleden sonra inşaatta çalışırdınız. Bunları yaparken de inanılmaz bir mutluluk hissederdiniz. Sizi aralarında gören o gözlerin mutluluğu sizlere yeniden güç verirdi.
Sonra bir yerde gördüğünüz haber ile olduğunuz yere düşer kalırdınız. Gerçekliğini bile sorgulamadan yapılan haber ile hepimiz aynı çukura atılırdık. Bunları yaşadığımız o dönemde kendime bir konuda söz vermiştim. Eğer bir fırsatım olursa doğru insanlara ulaşmaya çalışacak ve oradakileri haber yapacaktım.
Allah dualarımı kabul etti ve bana diğer işlerimin yanına bir de bunları yapacak bir iş alanı açtı. O günden beri elimden geldiğince doğru insanları ve işleri bulmaya çalışıyorum. Nasılsa tersini yapacak fazlasıyla insan var.
Son dönemde, olay nerede ise içine girerek anlatabileceğimiz bir program formatı üzerinde çalıştık. Ardından da TRT Belgesel ile bu formatta bir program yapmak için anlaştık. Ardından bütün olaylar Güneydoğu’da yaşanmaya başlayınca, biz de ekipçe oralara gittik. Binlerce kilometre yol kat ederek konuşabildiğimiz herkesle konuştuk. Herkesin tanıması gerektiğini düşündüğümüz insanların hikayelerini de sizlere aktardık.
Orada yaşananları yerinde görünce kendi derdimizi unuttuk. Derdimizi soranlara buradaki yaşananları gördükten sonra söylemek ayıp olur diye sustuk ve cevap veremedik. Sohbet ettiğim, yemek yediğim ve bir fotoğraf karesine girdiğim bir çok can ya şehit oldu, ya da yaralandı. Sivil vatandaşlar hayatlarını kaybetti ya da evlerinden barklarından oldular. Açıkçası sizlere aktaramayacağım onlarca ana şahit olduk. İşte bu yaşadıklarımız ve gördüklerimizin ardından aşağıdaki bölümü yazmak da bana farz oldu.
PKK onlarca askeri noktaya, polis birimine ve sivil hedeflere saldırıyor. Örgütün yaptıklarını anlatmaya çekinenlerin sayısı çoğalırken, bir de bazı sivil toplum kuruluşları, aydınlar ve bilim insanları yapılan eylemleri neredeyse legalleştiriyor. Canımı yakan, sivil hedeflere saldırıldığında bunun tabii ki olmaması gerektiğini savunanlar, askeri hedeflere yapılan saldırılarda aynı tepkiyi vermiyor. Ortada bir akıl tutulması yaşanır gibi...
Kimse evlatlarına saldıran bu örgüt için “ortada bir savaş hukuku yok, siz nasıl olur da asker ve polise yapılan saldırıları legalleştirirsiniz“ demiyor. Siz nasıl olur da silahlı bir örgütün propagandasını yaparsınız da diyemiyor. Ama sonra...
Evlatlarımız yerlerde yatarak, günde iki kez soğuk yemek yiyerek, duş yapmadan günlerce sokak aralarında kalarak bizim için mücadele veriyorlar. Hiç biri bir kez bile of demeden görevini yapmaya devam ediyor.
Önündeki aracın içindeki arkadaşları mayına basıyor. Ateş altında şehit arkadaşlarını aracın içinden çıkarıyor, bu arada yeni şehit ve yaralılar veriyor. Şehitleri ve yaralıları tahliye ediyor, üzerlerindeki kanlar ile çatışmaya devam ediyor. Barikatı yıkıyor, tuzaklanan bombaları temizliyor, kendisine ateş açanları etkisiz hale getiriyor.
Bulunduğu yerde soğuk yemeğini yemeye devam ediyor. Taşın üzerine uyumaya geçiyor. Bu arada sosyal medya üzerinden kendisi ile ilgili yazılanları okuyor. Yapmadığı şeylerle suçlandığı görüyor. Yüzünden ve yüreğinden bir damla soğuk yaş işte o an düşüyor.
Hani o sizin kardeşiniz, arkadaşınız, evladınız, hiç tanımadığınız ama hep düşündüğünüz kişi değil miydi? O hep kendisini öyle sanmıyor muydu? İşte benim de ağladığım, onun da ağladığı tek yer orası ve o andır. Sizin yalan söylediğinizi anladıkları an yıkılırlar.
Peki orda yaşamak zorunda kalan kardeşlerimiz, sivil vatandaşlar ne yapmak zorunda sizce? Sizce onlar içinde bulundukları durum yüzünden travma yaşamıyorlar mıdır? Sizce onlar 13 yaşında ve elinde kaleşnikof olan çocuktan emir almaktan, her barikatta eşinin aranmasından, evinin önüne ambulansın gelememesinden, iş yerini açamamaktan, camiden ezan yerine halay dinlemekten, bombalar üzerinde yaşamaktan, çocuğunu sokağa çıkarmaktan korkmaktan memnunlar mıdır? İtiraz ettiğinde evinin ablukaya alınıp kurşunlanmasından ve güvenlik birimlerinin gelememesinden memnunlar mıdır?
Bunlar kendi ilçelerinde yaşandığı için, hiç alakaları olmadıkları halde PKKlı diye itham edildiklerinde, sizce onların da yüzünden ve yüreğinden bir damla soğuk yaş işte o an düşmüyor mudur?
Hani biz iyi ve kötü günde bir değil miydik, acımızı paylaşacak ve ekmeğimizi bölüşmeyecek miydik? Hani bu vatan toprağında ezanın sesinin kesilmesine müsaade etmeyecektik? İşte benim de ağladığım, onun da ağladığı tek yer orası ve o andır. Sizin yalan söylediğinizi anladıkları an yıkılırlar.
Sizlerin yalnızca içinizden konuştuğunuzu ve hiçbir şeye bulaşmadan yaşamaya çalıştığınızı fark ettikleri an oradakilerin bittikleri andır. İşte en büyük günahın işlendiği yerde durmaktasınız, “büyük yalanı“ işlemektesiniz. Terörle mücadele ettiklerini söyleyerek bölgeye gönderdiğiniz güvenlik güçlerinin ve orada yaşama mücadelesi veren sivillerin arkasında (duranlar kendilerini zaten biliyor ) bir kardeş gibi durmadınız.
Rahatınız kaçıncaya kadar, durmayı da hiç düşünmeyeceksiniz. Ortamlarınızda konu açıldığında rahatınız kaçmasın diye propaganda yapanları sonuna kadar dinleyecek ardından da “devlet yapmıştır“ deyip yolunuza devam edeceksiniz. Kendi içinizde sözcükleri geveleyerek bir çok sorunu çözdüğünüzü zannedeceksiniz. Terörle arasına mesafe koymayanlara sırf düşmanımın düşmanı dostumdur diyerek sempati ile bakacaksınız.
Sizlere bir şey söyleyeyim mi, orada görev yapanlara ve hiçbir günahı olmayan garibanlara yalan söylemediniz. Siz aslında kendinize yalan söylediniz.
Bu arada herkese iyi yıllar ve iyi eğlenceler. Nasılsa bir yalan yaşanıyor, bari onu iyi yaşayın!