Önceki gün Kayseri’de meydana gelen menfur saldırı, şehitlerimiz ve gazilerimiz gündemde iken, onların acı ve kederleri ile dolu iken yine ve yeni bir menfur hadise ile karşılaştık…
Türk fotoğrafçısı gezginlerce hazırlanan bir serginin açılışında Rusya Federasyonu Büyükelçisi Karlov sırtından vurularak öldürüldü…
Türkçe konuşan, iki ülke arasındaki en gergin ortamlarda olağanüstü diplomatik yeteneklerini devreye sokarak barışa katkı sağlayan, korumasız dolaşacak kadar Türk milletine güvenen ve herkesçe iyi olarak tanınan bir insan, ipi kuklacıların elinde olan bir katil kukla tarafından katledildi…
Bundan dolayı üzgünüz. Diplomatlar bulundukları ülkelerin aziz misafirleridir. Dokunulmazlıkları vardır. “Elçiye zeval olmaz” ata sözü, dilimizden tüm dillere çevrilmiş ve evrensel bir kural haline gelmiştir. Nitekim bizim topraklarımız elçiler için tarih boyunca hep güvenli olmuştur. Bizim elçilerimiz dünyanın dört bir yanında Ermeni katillerce şehit edilirken biz her ülkenin diplomatını sakınmış ve bu günlere gelmiş bir ülkeyiz. Sicilimiz tertemiz. Ancak, bu hadise ile maalesef tarihimizde hep üzüntü ile hatırlayacağımız bir kötü akşam yaşadık.
Katilin arkasında, önünde kim var, hangi amaçla ve kimin nam ve hesabına bu işi yaptı mutlaka ortaya çıkacaktır. Ancak çok şükür ki, görünen, hedeflenen ilk amacına ulaşamadığı açıktır. Büyükelçi Karlov hayatını kaybetmiştir; bu büyük bir kayıptır ama hedefin sadece büyükelçiyi ortadan kaldırmak olmadığı ve bu kaybın düzelmiş ve iyi bir noktaya gelme istidadı gösteren Türk-Rus ilişkilerini bozma amaçlı olduğu görünen bir gerçektir.
Uçak krizi sonrası gibi yine iki ülke arasında bıçakla kesilmiş gibi ilişkilerin bitmesini, hatta bu kez hiçbir şekilde düzelmemesini amaçlayarak işlendiği intibaı veren bu provokatif cinayet Rusya yöneticilerinin olayları ilk andan itibaren sağlıklı değerlendirmesiyle ve Türk devletinin olayları çok iyi bir şekilde tahlili ve samimi bir çaba içinde krize dönüşmemesi için uğraşı ile amacına ulaşmamıştır.
Büyükelçi Karlov gibi değerli bir şahsiyetin, diplomatın katledilmesi Rusya için büyük bir kayıptır, fakat aynı zamanda Türkiye için de çok büyük bir kayıptır. Cinayetin Türkiye topraklarında işlenmiş olması zaten başlı başına ağır bir hadisedir. Polis kisvesi giymiş, polislik mesleğine kabul edilmiş bir kamu görevlisi eliyle işleniyor olması ise çok daha elem vericidir. Bunlardan daha da elem verici tarafı ise Karlov’un Türk – Rus dostluğuna hizmet etmiş bir insan olmasıdır. İki ülke arasında görev yaptığı yıllar arasında pek çok sorun Karlov’un dahil olduğu süreçlerle aşılmış, pek çok meselede yakınlaşmalar ve alınan mesafeler yine Karlov’un parlak zekası ve diplomatik becerisi ile mümkün olmuştur. Türk Dışışleri kaynakları bu hususun altını içtenlikle çizmiş ve milletimizin derin hafızasına, belleğine bu kayıtlarla geçirmiştir.
İnanıyoruz ki, en kısa sürede katil kuklanın iplerinin kimlerin kontrolünde olduğu da detaylı bir şekilde anlaşılacak ve kamuoyu ile paylaşılacaktır.
Türkiye’nin hızlı bir şekilde ulaştığı bilgiler malum yapıya işaret etmektedir. Yaparlar mı yaparlar. Daha önce uçak krizini de bu yapı marifetiyle yaşadığımız ortaya çıktı. Şimdi de büyükelçinin katledilmesi üzerinden aynı işi yapıp Suriye meselesinde Türkiye’nin devre dışı bırakılması, sürecin barışa evrilmesinin önüne geçilmesi ve PKK/PYD gibi bölücü yapıların ortadan kaldırılmasının imkansız hale gelmesi gibi hain emeller tahakkuk ettirilmek istenmiş gibi duruyor.
Türkiye’nin olmadığı süreç demek,- maalesef müttefiklerimizin en baştan itibaren tavırları bu yönde olmuştur; Türkiye ile beraber yürümek yerine örtülü olarak Türkiye’yi de bölmeye matuf hesaplar içeren PKK/PYD işbirliğini tercih etmişlerdir-, Suriye’de kaosun ve karmaşanın yıllarca devam etmesi demektir. Barışın yollarının tıkanması anlamına gelmektedir. Irak’ın hiçbir şekilde huzur bulmamasıdır. Bunlardan önemlisi de Türkiye’nin bu ateş çemberi içinde erimesinin yolunu açmaktır.
Türkiye son hamleleri ile bunun önüne geçmiş, en baştan planlanan her türlü şer politikasını bir anda boşa çıkaracak bir başarı sağlamıştır.
Provokasyon tam da bunadır. Ezberletilmiş cümleler sarf eden bu kukla tetiğe dokunurken, hedefindeki esasında sırtından vurduğu Büyükelçi veya Rusya değil Türkiye’dir.
İşte bunun içindir ki, sürekli oyuna gelmeyelim diye yazıyorum. Oyuna gelmeyelim. Oyuna gelmeyelim.
Türk- Kürt diye ayırmaya kalkışıyorlar, tutmuyor…
Sünni- Şii- Alevi diye ayırmaya kalkışıyorlar, tutmuyor…
Bunu denediler. Tutmayacak…
Ama yine diyorum: Oyuna gelmeyelim.