Yılın ilk çeyrek büyüme rakamı yüzleri fazlası ile güldürdü. Bir miktar artış beklense de sonuç beklentilerin oldukça üstünde gerçekleşti. Aslında bazı erken sinyaller ekonominin canlanmakta olduğunu gösteriyordu. Sanayi üretimi endeksindeki artış, ihracattaki (ithalatın üstünde gerçekleşen) yükselme trendi öncü göstergeler sayılabilir. Bunlar ve bir takım farklı parametrelerden hareketle %5’lik büyümeyi tahmin eden bir kaç iktisatçının olduğunu da söylemek icap eder. Bu arada buna yakın bir rakamın olacağını görüp de ideolojik bakışına yenik düşüp çok altında tahminler yapanlar olduğunu da belirtmek gerekir. Ancak bu üzerinde durulmaya değer bir konu değil elbette.
Bir çok yazar ve akademisyen büyüme rakamının ayrıntıları üzerine oldukça açıklayıcı metinler kaleme aldılar. Bu yazıda bunları bir kez daha tekrarlamak gereksiz olacaktır. Ancak birkaç konu da bilgi vermek ve tashih yapmak yerinde olur diye düşünüyoruz.
Bu büyüme performansının tüketim kaynaklı olduğu ve hatta ürettiğimizden daha fazlasını tükettiğimize dair bazı yorumları okuduk. Öncelikle şunu düzeltelim; şayet bir ekonomide cari açık var ise o ekonomi kendi yarattığı gelirden daha fazlasını harcıyor demektir. Ancak bu harcamanın içerisinde elbette tüketim harcamalarının yanında yatırım harcamaları da vardır. Türkiye gibi düşük tasarrufun olduğu ülkeler özellikle yatırımların finansmanı için dış tasarruflara ihtiyaç duyarlar. Bu da cari açık olarak ortaya çıkar. Tasarrufların neden düşük olduğu ayrı bir bahis ve bunu ileriki yazılarda ele alacağız. Burada sadece bu tespiti aktarmak ile yetineceğiz. Türkiye cari işlemlerde çok uzun yıllar oldukça yüksek sayılabilecek açıklar vermiştir. Ancak hemen şunu belirtelim ki söz konusu ilk çeyrekte ülkemizin cari işlemler açığı önceki yıllara göre çok daha düşük gerçekleşmiştir. Bu yüzden ürettiğimizden fazlasını tükettiğimize dair yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır.
İkinci mesele tüketim harcamalarındaki artıştır. Hem özel tüketim harcamalarında hem de kamu harcamalarında bir artış söz konusudur. Burada yine bir düzeltmeye ihtiyaç var. Zira bazı yazarlar bu veriden hareketle büyümenin tüketim kaynaklı olduğuna dair tespitler yaptılar. Bu iktisadi açıdan son derece sakat bir bakışı ifade eder. Milli Gelir (GSYİH) ölçümlerinde usullerden biri de harcama yöntemidir. Üretimi ölçerken ithalatın dışında kalan tüketimin ülke içinde üretilmesi gerektiğinden hareketle (hesaplaması daha kolay olan) tüm harcamalar toplanıp buna ihracatın (zira ihracat üretimin içeride harcanmayan kısmıdır) eklenmesi ile toplam üretim rakamına ulaşılır. Yani örneğin üretimdeki artış %5 iken tüketim harcamalarındaki artış %2,8 ise bu o dönemde gerçekleşen üretim artışının bu kadarlık bir kısmının tüketildiğini gösterir. Yine şayet ihracattaki artış %2,2 ise bu da üretimdeki artışın bu kadarlık kısmının yurt dışına satıldığını gösterir. Bu yüzden tüketimdeki artışın üretimin kaynağı olduğunu söylemek doğru değildir. Burada doğru ifade; ülke içerisinde talepte bir artış olduğudur ki zaten bu olmazsa büyüme de olmaz.
Büyüme performansı ile ilgili tek olumsuz sayılabilecek ayrıntı üretimden yatırıma ayrılan payın artmamış olmasıdır. Zira üretimdeki %5 lik artışa rağmen yatırım harcamalarında bir artış ölçülmemiştir. Maalesef 2012 yılından başlamak üzere yatırım harcamalarında beklenen performansa ulaşamamış durumdayız. Öncelikle bunun sadece bizim problemimiz olmadığını belirtmek gerekir. 2008 krizinin ardından birkaç ülke ekonomisi dışında tüm ülkelerde yatırım konusunda bir durağanlık mevcuttur. Bununla birlikte ülkemizin 2012 sonrası peş peşe yaşadığı olayları, bulunduğumuz coğrafyada ortaya çıkan tabloyu vs dikkate aldığımızda var olan performansın dahi bir başarı olduğunu kabul etmek gerekir. Yine de önümüzdeki en dikkatle izlenmesi gereken veri yatırım harcamaları olacaktır. Zira büyüme performansının kalıcılaşacağını gösteren en temel parametre bu olacaktır. Son olarak şunu da hatırlatalım; söz konusu ilk çeyrek 16 Nisan referandumundan önceki 3 ayı ifade ediyor. Bu dönemde bir çok yatırım kararının ve yabancı sermaye girişinin referandum sonrasına ertelendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Oylamadan çıkan evet sonucu ile bu alanda bir hızlanma olacağını tahmin edebiliriz. Çok büyük olasılıkla ikinci ve üçüncü çeyrekte yatırım harcamalarında sınırlı da olsa bir artış gözlenecektir.
Son olarak işsizlik konusuna da değinelim. Eleştirilerden biri de bu büyüme performansının işsizlik rakamlarına yansımamış olması idi. Şunu hemen belirtelim. İşgücü değişimleri daima gecikmeli gerçekleşir. Yani bir ekonomide bir daralma olduğunda bu hemen işgücüne yansımaz. Zira işten çıkarmanın da maliyeti olduğu için firmalar bir süre beklemeyi tercih ederler. Yine aynı şekilde bir genişleme olduğunda da yeni istihdam yerine var olan kapasite ile üretimi arttırmayı tercih ederler. Şayet genişlemenin devam edeceğini düşünürlerse o zaman işe alımlara başlarlar. Bu yüzden işsizlikteki düşüş büyümenin arkasında gelecektir. Zaten son gelen işsizlik rakamları da bunu göstermektedir. İşsizlikteki düşüş yaz aylarında da devam edecektir.
Önümüzdeki yazılarda büyüme konusuna devam edeceğiz.