“Önümüzdeki iki sene boyunca bazı altyapı yatırımlarına hız vererek, farklı türlerde vergilerde (özellikle tüketim vergileri) indirimlere giderek kontrollü bir bütçe açığı vermek (tüm risklerine rağmen) muhtemel durgunluğa karşı yararlı olacaktır. Dönem denk bütçede ısrar edecek bir dönem değildir.”
“Kanaatimiz Merkez Bankası’nın para politikasını bir miktar sıkılaştırması ancak bununla birlikte maliye tarafında paralel bir gevşemenin yapılmasının doğru olacağıdır.
Yukarıdaki alıntılardan ilki 20 Kasım tarihli yazımızdan. Diğeri ise 15 Ocak tarihli yazıdan. İlk yazının tamamında Türkiye’nin bütçe disiplini konusundaki başarısından ve iç borç stoğunun milli gelire oranı konusundaki rekor performansından söz etmişiz. Burada bir kez daha tekrarlayalım Türkiye Cumhuriyeti Devleti Avrupa’nın (Estonya ve Bulgaristan’dan sonra) en düşük borçlu devletidir. Bu son bir kaç yıldır da böyledir. İşte bu tespitten hareketle özellikle Merkez Bankası’nın sıkı para politikası uygulamak durumunda kalacağını tahmin ederek hükümetin genişletici maliye politikası uygulaması gerektiğini ve bunun için de oldukça geniş bir imkanı olduğunu belirtmişiz.
Maalesef Maliye bakanlığı (ve elbette Hükümet) 2016 yılında bu adımları atmakta oldukça geç kaldı. Yine maalesef son derece yanlış bir kararla 2016 bütçe hedeflerini tutturmak adına son ayda (tam tersine) vergilerde artış yapmayı tercih etti. Bu kararların etkisi de çok hızlı bir şekilde görüldü ve piyasada ciddi bir daralma hissedilmeye başlandı.
Hal böyle iken geç de olsa Hükümet bu yanlışı telafi etme kararlılığını gösterdi. Burada yine hakkını teslim etmek gerekir ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ekonomi Koordinasyon Kurulu üyelerini Külliye’de toplayıp ardından yaptığı kararlılık açıklamasının bunda büyük bir payı oldu. Bu toplantının ardından Hükümet bir dizi maliye politikası tedbirini uygulamaya koydu. Bazı mallarda vergi indirimleri, teşvik paketleri, kredi garanti fonunun kurulması vb gibi genişletici tedbirler hızlıca yürürlüğe girdi.
Beraberinde Merkez Bankası sıkı para politikasını “innovative” bir yöntemle, geç likidite penceresini kullanarak sürdürmeye devam etti. Bu politikanın etkisi ile Türkiye üzerine yönelen spekülatif ataklar boşa çıkarıldı ve kurlar önemli ölçüde stabilize edildi. Bununla birlikte maliye politikası tedbirleri sıkı para politikasının daraltıcı etkilerini kompanse ederek daralma eğilimini tersine çevirmiş oldu. Yakaladığımız %5’lik “sürpriz” büyüme oranında en önemli etki işte bu maliye politikası tedbirlerinden kaynaklıdır. Burada eklemek gerekir ki; bu rakamın vereceği güven ve Hükümet’in (ve Cumhurbaşkanı’nın) ekonomiyi birinci öncelik olarak görmeye devam etmesi önümüzdeki dönemlerde de yüksek bir büyümenin yakalanmasını kolaylaştıracaktır. Ülkemiz ekonomisi bu yıl %6’ya yakın bir büyümeyi yakalarsa bu hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Son olarak bu politikanın ortaya çıkardığı bütçe açığı üzerine söylenen ve yazılanlara değinmekte fayda var. Zira bazı “iktisatçı”lar bütçe açığının Türkiye’yi eski günlerine geri götüreceğini söyleyecek kadar ileri gittiler. Bütçenin ilk dört ay verdiği açık 18 Milyar TL düzeyindedir. Bu düzey bir önceki yıla kıyasla oldukça yüksek sayılabilir. Ancak zaten uygulanan politikanın yarattığı ek yükün bu ilk dört ayda önemli ölçüde gerçekleştiği dikkate alındığında bu açık miktarının sonraki aylarda azalacağı son derece aşikardır. Nitekim Mayıs ayı sayları açıklandığında 18 Milyar TL olan açığın 12 Milyar TL civarına indiği görülmüştür.
Okuyucuları bu konuda bir kez daha uyarmakta yarar görüyoruz. Belki de hiç bir ülkede görülmemiş bir bütçe disiplini örneğini göstermiş bir hükümetin (son derece uygun koşulları kullanarak) verdiği sadece 3-4 aylık bütçe açığını sebep gösterip eski günlere dönebiliriz diyenleri dikkate almayın.