Can Yaman: Kıvanç abiyi tek geçerim, hastasıyım!

Son dönemin en çok konuşulan isimlerinden biri olan Can Yaman, Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtladı. İşte o röportaj...

Atina ve Roma’nın ardından İspanya’nın Madrid şehrine giden Can Yaman, havaalanında izdihama neden oldu. 27 Kasım’da köşemde “Can Yaman sevgisi sahte mi, gerçek mi” diye bir yazı kaleme aldım. Bu yazının ardından Can Yaman’la bir araya geldik. Ünlü oyuncuya “Gördüğü ilgi PR başarısı mı, yoksa gerçek mi”, “Bu ilgiyi neye bağlıyor”, “Kıvanç Tatlıtuğ hakkında ne düşünüyor” gibi merak edilen tüm soruları sordum. Sorularıma samimiyetle yanıt veren, TV sektörü hakkında çarpıcı açıklamalar yapan oyuncudan bir de aşk itirafı geldi. Yaman, “Erkenci Kuş”taki partneri Demet Özdemir’le bir dönem gerçekten aşk yaşadıklarını söyledi.

- Evet, Can itiraf et bu hayranları tutmak için kaç para harcadın?

 (Gülüyor) Abi sen çok zeki bir adamsın, neyin ne olduğunu zaten biliyorsundur. Bir matematik hesabı yapsak, orada en az 2 bin kişi var. Her birine en az 100 euro versem, 200 bin euro eder. Bunu günlerce yaptığımı düşün. 3 milyon euro yapar. Ben milyoner oğlu muyum? Sadece bölüm başı para alan bir oyuncuyum. Aldığım para ile bu finansmanı nasıl yapayım? O kadar param olsa zaten kanal satın alırım. (Gülüyor) Bir de benim böyle bir şeyden nasıl bir menfaatim olabilir? Bunun bana para olarak geri dönüşümü ne?

- Bu PR’la İspanya ve İtalya’da iş yapıp iyi paralar kazanabilirsin...

 E bu fanlar sahteyse onlar anlamayacak mı? Bir de şu atlanıyor; o fanlar figüran olsa, benim haricimde kimse o görüntüleri paylaşmaz. Ama orada olan binlerce insan sosyal medyasında bu videoyu paylaşıyor. O hesapları hashtag’ten bulup gerçek olduğunu anlayabilirsiniz. Bu sıkıntı neden oldu mu biliyor musun abi?

- Neden?

 Çünkü Türkiye’de basın danışmanı olmayan tek oyuncuyum. Sosyal medyamı yöneten biri yok. Amatörce kendim paylaşımlar yapıyorum.

- İspanya’daki görüntülerde kalabalığı coşturan bir muhabir olması da kafaları karıştırdı...

 O, beni Cannes’da İspanya’ya bağlayan programın muhabirlerinden biri. Orada da kendi programına görsel almak için alandakileri coşturuyor. Uğultu varmış, senkron tutturmaya çalışıyor. “Neden böyle bir şey yaptın? Beni çok zor durumda bıraktın Türkiye’de” diye çocuğa da çıkıştım zaten.

- Yurtdışına dizisi satılan tek sen değilsin. En yakışıklı da sen değilsin... Peki neden Avrupa’da bu kadar ilgi gördün?

 Bu biraz Allah’ın lütfu. Şu yüzden dersem zaten bu benim megaloman olurum. Ben “en iyi oyuncuyum” ya da “en yakışıklıyım” demiyorum. “Bunları ben hak ediyorum” diye de bir iddiam yok ama ortada böyle bir gerçek var. Fanlara sormak lazım, “Niye seviyorsunuz” diye.

- Fanların neden seni sevdiklerini söylüyorlar peki?

 Onlara sorduğunda beni o kadar çok övüyorlar ki, “bize göre en yakışıklı sensin” diyorlar. Onlar diyor bunu, ben demiyorum. Türkiye’de romantik komedi küçümseniyor... Ama orada çok iş yapıyor. Ayrıca romantik komedide oynamak çok zordur. “Erkenci Kuş”taki sahnelerin yüzde 60-70’i doğaçlamaydı. Bizim dizi biraz da o yüzden sevildi.

- Tek sevilme nedeni doğaçlama olması mıydı?

 Hayır, orada müthiş bir komedi de vardı. Bir de romantik komedide oynayan jönler biraz feminen olur. Maskulen adam yoktur. Benim canlandırdığım karakter ise maskulendi, o da dikkat çekti. “Erkenci Kuş” biraz masalsı bir dizi oldu. Belki de ilk defa bir Türk dizisi Avrupa’da bu kadar başarılı oldu.

- Kıvanç Tatlıtuğ’un “Gümüş”ü de yıllar önce yurtdışına satıldı...

 Bana “Kendisini Kıvanç’la kıyaslıyor” diyorlar. Ben Kıvanç abiyi tek geçerim. Hastasıyım, her işini izliyorum. Müthiş örnek alırım, müthiş de severim. Kıvanç abiyle haşa kendimi kıyaslayamam.

- “Kıvanç’ın dizileri satılıyor mu, ona bakmak lazım” diye bir açıklama neden yaptın o zaman?

 Kıvanç abinin son 5 senedir oynadığı diziler, Avrupa’ya satılmadı. Vakti zamanında “Gümüş”, Orta Doğu’ya satıldı. Adam orada zaten çok meşhur. Buna kimsenin diyecek bir şeyi yok. Ama Avrupa pazarına ilk defa “Erkenci Kuş” girdi. İspanya’ya ilk defa Türk dizisi satıldı. İspanya “Erkenci Kuş”tan sonra rol aldığım diğer diziler “Dolunay” ve “İnadına Aşk”ı da aldılar. İspanya benim dizilerim dışında “Hercai”yi de satın almış. Bizimle birlikte Türk dizilerinin Avrupa’da önü açıldı.

- Neymiş ortak özellikleri?

 İkisi de romantik komedi. İtalyanlar millet olarak çok romantikler. Biz Türkler, romantik komedideki aşkları saçma buluruz. İtalyanlar ise çok gerçek buluyor. Üstelik İtalya’da “Erkenci Kuş” henüz televizyonda yayınlanmadı. Beni “Dolunay”dan biliyorlar o yüzden o dizideki karakterim Ferit diye sesleniyorlar.

- Bu tartışmalar seni üzüyor mu?

 Çok sayıda film teklifi geldi. Ferzan abi (Özpetek) ile de sürekli iletişim halindeyiz. Roma’da programımız uymadı, yoksa görüşecektik. Ferzan abi, 3-4 senede bir film çekiyor. Şu an son filmi yeni vizyona girecek. İnşallah 2-3 sene sonra birlikte film çekeriz. Bir de İtalya ve İspanya’dan “Survivor”ı sunmam teklif edildi. İstersem şu an kabul edip, orada yaşayıp “Survivor”ı sunabilirim. Ama ben sunuculuk yapmak istemiyorum kabul etmedim...

- Avrupa’ya yerleşmeyi düşünmüyor musun?

 Bana “Neden Türkiye’de duruyorsun” diye soruyor. Ama Hollywood’dan sonra Türkiye dizi sektöründe dünyada ikinci. Cannes’a gidiyorsun sadece Türk dizileri var. İtalya’da televizyondaki dizilere baktım, gerçekten İtalyan dizisi yok. Biz farkında değiliz ama olay burada, Türkiye üzerinden dönüyor. Neden Avrupa’ya gideyim? Bizim o kadar gerimizdekiler ki...

 Abi çok üzüyor ya... Oysa ortada müthiş bir gurur var. Biliyorsun Türk dizileri Orta Doğu’da yayınlanmıyor, yasak geldi. Türk dizi sektörü sekteye uğradı. “İşler kötü gidiyor” derken Türkiye, Avrupa pazarına girdi. Bunun öncülerinden biri de ben oldum.

- Senden önce İtalya’da Özge ile Serkan’ın popüler olduğunu söyledin. Ama bizim niye bu popülerlikten haberimiz yok? Engin Akyürek’in dünyada fanları var ama o ülkelere gidince olay çıkmıyor. Neden sen gidince olay oluyor?

Sosyal medyanın gücü... Ben bir de onlardan daha farklı politika izledim. Instagram hesabına gir bak, yaptığım her işi paylaşıyorum ben. Başka bir ünlünün hesabına gir, dizisinin fragmanı bile göremezsin.

- “Erkenci Kuş”la sen oralarda popülersin de Demet niye değil?

 Demet de sosyal medyayı benim gibi dizisi için kullanmaz. Habire Instagram’a selfie pozu atar. Benim aynada kendimi çektiğimi göremezsin. Bazen hayranlarımın yorumlarına teşekkür ediyorum, bazen İtalyanca ve İspanyolca video çekiyorum.

- Sosyal medyayı en iyi kullananlardan ünlülerden birisin öyleyse...

 En iyi kullandığımı iddia etmiyorum beni çok uyardılar, “sosyal medya böyle kullanılmaz” diye. Hatta 2-3 sene evvel “PR’nız hiç yok” diyorlardı. Hâlâ da yok. Ben paylaşım yapıyorum ama bu sefer de “PR’la buralara geldi” deniliyor. Aslında hata, benim paylaşım yapmam oldu. Keşke bıraksaydım da başkaları koysaydı. Ama öte yandan da sosyal medyadaki interaktiflik ve iletişim hali, bu ilgiyi getirdi. Bana “neden Kıvanç Tatlıtuğ o kadar ilgi görmüyor” diyorsunuz. Kıvanç Tatlıtuğ’un sosyal medyası yok ki. Fark orada.

- “Erkenci Kuş’la Türk dizilerinin Avrupa’da önü açıldı diyorsun” ama ben 1.5 sene önce İspanya’ya gittiğimde “Fatmagül’ü Suçu Ne?”yi izledim...

 Gösterilmesi ayrı bir şey, tutması ve insanların hastası olması ayrı bir şey. Gösterilmiştir ama dikkat çekmemiştir. “Erkenci Kuş” daha burada yayınlanırken İspanyollar bizi altyazıyla izliyordu. Bir sürü fanımız oluştu. Ben sana bu iş nasıl başladı en baştan anlatayım mı abi?

- Herkes bunu merak ediyor zaten..

“Dolunay”, İtalya’ya satılan ikinci Türk dizisi. İlki hangisi biliyor musun?

- Hangisi?

 “Kiraz Mevsimi”... Serkan Çayoğlu ve Özge Gürel başroldeydi. Ben Özge ile “Dolunay” dizisi için tanıştığımda İtalya’da yolda yürüyemiyordu. Özge ile partner olunca İtalyanlar beni de takip etmeye başladı. Benim bu noktada en büyük avantajım İtalyan Lisesi mezunu olmam oldu. Onların dilini konuşuyordum ve İtalyanlara bu çok sıcak geldi. Sonra “Dolunay”da bana İtalyanca sahneler koymaya başladık. Sosyal medyama da İtalyanca videolar koyuyordum. “Dolunay” sosyal medya üzerinden İtalya’da patladı. Bu sefer ben Serkan ve Özge ikilisinden sıyrıldım. Sonra “Dolunay”ın haklarını aldılar. İtalya’ya satılan ikinci dizi, “Kiraz Mevsimi”nden sonra “Dolunay” oldu. İkisinin ortak noktasına dikkat ettin mi?

- Sen gördüğün bu ilgiye inanıyor musun?

 İnanamıyorum. Otelde menajerim bile “Burayı görmesem, ben de bu ilgiye inanmam” dedi. Ben de inanamıyorum bazen. İnanılır bir şey değil ki bu. Çok ütopik. Ütopik de değil distopik. Ama gerçek yani.

- Askere ne zaman gidiyorsun?

 Ocakta.

- Ne olacak saç sakal?

 Keseceğiz. Askere gitmesem de kesecektim zaten. Dikkat et, 5 projemde de farklı bir adamım. Buna da hep özen gösterdim. Kıvanç abi de bu konuda müthiş. Ama diğer hiçbir oyuncu böyle değil mesela. Hep aynı tipte izleyici karşısına çıkıyorlar. Ben hayatımda Kıvanç abi ile Brad Pitt’i örnek alıyorum. Askere gitmeseydim de kesin kesecektim. Bu saç sakalla tekrar oynanır mı, alay konusu olursun...

-  “Erkenci Kuş”ta canlandırdığın Can Divit tam bir stil ikonuydu…

Evet, erkekler benden sonra takı takmaya başladı.

- Dizide giydiğin kıyafetleri sponsorlar mı ayarlıyordu?

 Senaryo ilk geldiği zaman Can Divit karakteri için son derece pasaklı, kılık kıyafeti özensiz yazıyordu. Dizinin senaristlerinden Aslı’yı aradım, “Böyle olmaz, bu romantik komedi” dedim. “Bu adam, öyle şeyler giysin ki, izleyici ‘nereden almış bunu’ diye merak etsin. Adam yürüyen cinsellik, görsel şölen olsun” dedim. Aslı da kabul etti. Ve dedim ki, “İlk bölümlerin alışverişlerini ben yapacağım”... “Erkenci Kuş”un ilk 5-6 bölümünde kostümler için cebimden 200 bin liraya yakın para harcadım. Diğer dizilerden kazandığımı oraya yatırdım... Hatta o zamanlar takıcı sevgilim vardı. Onu Kapalıçarşı’ya gönderip kendi paramla takı aldırırdım.

 - Güzel bir vizyon bu...

 Türkiye’de şöyle bir sorun var, yaz dizisi çekiyorsun ya “bütçe yok” diyorlar. Mesela saç imajı için Önder Tiryaki’ye gittim. Topuza karar verdim, bütçe olmayınca parasını ben ödedim. Can Divit’in lakabı Albatros’tu. Onu simgeleyen bir dövme tasarladım. “Bunu geçici dövme yaptıracağım” dedim. Herkes “zamanla yarışıyoruz, her gün çizdir sildir olmaz. Yapma” dedi. Ama ben bir dövmeciyle anlaştım. Her geldiğimde 800 lira veriyordum dövmeciye. Bunlardan Faruk Turgut’un bile haberi yoktur. Ama tüm bunlar sonrasında Can Divit iki bölüm sonunda stil ikonu oldu. Sonra markalardan sponsorluk yağmaya başladı. Armani sadece bana sponsor oldu.

- Aşk meşk var mı hayatında?

Yok. Çok kadın var hayatımda tanıştığım görüştüğüm ama ciddi biri yok. Ciddi biri olsa sana tak diye söylerdim abi...

BARDEM BENİ DAVET ETTİ

- İspanya’da Oscar’lı oyuncu Javier Bardem’le de bir araya geldin. O mu seni tanışmaya davet etti?

 Evet... Bana duyulan ilgiden haberdar olmuş.

Javier Bardem ve annesi, 2012 yılında İspanya’da telif hakları ile ilgili bir dernek kurmuş.

O derneğin ödül töreni varmış, beni de davet etti. Adam muhtemel hem tanışmış olurum hem de gecemin reklamı olur diye düşündü.

- Aranızda nasıl bir sohbet oldu?

 Bardem’le 5 dakika sohbet ettik. Beni tebrik etti, ben de ona hayranlığımı dile getirdim.

- O buluşmanın starı Bardem’den çok sendin...

 İlginçtir, İspanyol basınına da “Javier Bardem, Can Yaman’la tanıştı” diye yansıdı. Bardem’in Instagram’ına baktım, sadece 300 bin takipçisi var. Benim daha fazla, bunu ben daha iyiyim demek için söylemiyorum. Öyle bir iddiam yok.

Yeni dizimin adı Can Borcu, Beyrut’ta geçecek...

- Yeni bir diziye mi başlıyorsun?

 Evet, Faruk (Turgut) abiyle yeni bir dizi yapıyoruz.

- Orada neyi oynayacaksın?

 Holding sahibi bir işadamını oynayacağım. Canlandırdığım karakter, düğüne 2 gün kala Beyrut’tan bir telefon alacak. Yıllar önce hayatını kurtaran eski şoförü ondan kızını kurtarması için yardım isteyecek. O da can borcunu ödemek için Beyrut’a gidecek. Dizinin adı da “Can Borcu” zaten. Çokça aksiyon sahnelerimiz olacak.

-  “Avrupa’da aşk satıyor” diyorsun ama gidip aksiyon dolu bir dizi çekiyorsun…

 Aslında ben de romantik komediden mi gitsek diye düşündüm. Ukalalık gibi sayacaksın ama “Erkenci Kuş” dünyada sayılı romantik komediler arasında. Biz en iyisini yaptık.
Yüzde 60 doğaçlama ne demek? Yönetmen sürekli sahneyi köpürtmemizi bekliyordu. Demet’le sahne öncesinde ne yapacağımızı konuşmuyorduk. O kadar birbirimizi iyi tanıyorduk ki Demet’le ben ona bir şey söylüyordum, o bana… Full doğaçlamaydı. O an ürettiğimiz bir tiyatroydu çektiğimiz sahneler...

 - O yüzden mi Demet’le biz en iyi çiftiz dedin?

Öyle demedim, “en uyumlu çiftlerden biriyiz” dedim. O da çarpıtıldı. Demet’le inanılmaz doğaçlama yapıyorduk. Bu anlamda en iyisi olabiliriz.

- Tabii bu uyumda sevgili olmanız da etkisi var.

 Biz 20’nci bölümde sevgili olduk. Demet biraz snob olsaydı asla uyumlu olamazdık. Mesela “Hangimiz Sevmedik” dizisindeki partnerim Selen Soyder’le bu yüzden problem yaşadım.

Gel de şimdi sette bu problemlerin üzerine kamera önünde aşk çek.

Başrol çiftinin libidosunun yüksek olması lazım.

Ben hep şunu söylüyorum, oyuncular ikiye ayrılıyor; Libidosu olanlar, libidosu olmayanlar... Cast da buna göre yapılmalı.

Son yıllarda işi tutmayan jönlere bak; Hepsinin libidosu olmayan partnerleri vardı. Seyirciye “Bunlar gerçekten sevişiyor mu sevişmiyor mu” diye sordurtamazsan o iş tutmaz.

Demet’le bizim çekimimiz tavandı, maksimum olduk.

İŞ TURKCELL Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz'dan CHP Sözcüsü Yücel'e tepki Türkiye'nin en seksi 4. kadını olmuştu! Melis Sezen'den şok sözler...
Sonraki Haber