"Cemal Kaşıkçı cinayeti bir darbe girişimi"

Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'na giren ve bir daha haber alınamayan gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürüldüğü Riyad'dan gelen itiraf ile kesinleşti. Olayla ilgili olarak 18 kişi tutuklandı. Herkes Prens Selman'ı işaret ederken, ona İstihbarat Ajansı'nı yenileme talimatı verildi. SuperHaber röportaj Editörü Hülya Okur, uluslararası ilişkiler uzmanı Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan'la son gelişmeleri ve suikastı konuştu...

Washington Post yazarı, muhalif Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın 2 Ekim tarihinde girdiği Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda öldürüldüğü Kral Selman'ın "Arbedede öldürüldü" itirafı ile 18 gün sonra kesinleşti. 

Bu itirafın ardından aralarında Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı Ahmed Asiri'nin de olduğu 18 kişi tutuklandı. 

Veliaht Prens Selman'ın danışmanı Suud el-Kahtani de görevinden alındı.

Olayın ilk gününden bu yana hedefteki isim olan Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkanlığının yeniden yapılandırılması için kurulacak bakanlık komitesinin başına getirildi.

Hülya Okur tüm bu gelişmeleri ve Cemal Kaşıkçı olayının Türkiye'ye etkilerini Oxford Üniversitesi CRIC Merkezi Kıdemli Üyesi ve Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan ile konuştu. 

“OPERASYONU İSTİHBARAT SERVİSİ YAPTI”

“MUHAMMED BİN SELMAN’IN BATI İLE İLİŞKİLERİ BOZULMAK İSTENDİ”

“BU BİR DARBE GİRİŞİMİ”

Suudi Arabistan yönetimi 18 gün sonra Cemal Kaşıkçı cinayetini ya da bir başka deyişle suikastini itiraf etti? İlk günden bu yana bu hunharca cinayetle ilgili hedefteki isim ise Veliaht Prens Selman oldu. Hatta Suudi Alimler Heyeti Selman'ın veliahtlıktan azledilmesini bile istedi. Ancak Kral, Prens Selman'ı adeta taltif ederek Suudi Arabistan Genel İstihbarat Başkanlığının yeniden yapılandırılması için kurulacak bakanlık komitesinin başına getirdi. Bunlar ne anlama geliyor? Cemal Kaşıkçı suikastini azmettirmekle suçlanan Prensin buradaki rolü ne?

Benim düşünceme göre; Kaşıkçı cinayeti Suudi Arabistan'ın kendi iç güç mücadeleleriyle ilgili. Aslında bu cinayetin Muhammed Bin Selman’ı ve Selman ailesini zorda bırakmak için Suudi istihbarat servisi tarafından yapıldığını düşünüyorum. Çünkü Suudiler de prenslerin bu rejimin esas bekçisi olduğu eskiden beri biliniyordu. Selman’ın Suudi Prensleri hapsetmesi ve mallarını kamulaştırması, yeni bir paradigma oluşturmaya çalışması, yani devlet otoritesinin merkezine siyasi gücü toplamaya çalışmasına karşı tepki verildi. Muhammed Bin Selman, batı dünyasında kendisine iyi bir PR sağlamak için çok uğraşıyor. Kadınlara verdiği haklar, batı dünyası ile ilişkileri, üretmeye çalıştığı imaj bunu gösteriyor, bu konuya da çok emek veriyor aslında. Muhammed Bin Selman’ın batı ile ilişkisini bozmak için çok ideal bir olay gibi gözüküyor. Bu; Muhammed Bin Selman’ı katil ve üstelik Washington Post’ta yazan bir gazeteciyi öldürtebilecek kadar cani konuma getirmeyi isteyen bir istihbarat faaliyeti.
Muhammed Bin Selman, alternatif bir istihbarat ajansı kuruyor. Darbenin oradan geldiğini biliyor. Orada istihbarat servisi bir saray darbesi yapmaya kalkışmış. Yani kendi sarayına karşı bir darbeye girişmiş. Muhammed Bin Selman da, istihbarat servisinden bu darbenin geldiğini gördüğü için alternatif bir istihbarat servisi kurmaya yöneliyor. Yani aslında bir darbe girişimi bu. Çünkü Muhammed Bin Selman’ın en çok önem verdiği yerden girmişler.

“YAPILAN OPERASYON APTALLIK DEĞİL, KOMPLO”

Peki bu darbe girişimi Muhammed Bin Selman ile mi sınırlıydı?

Hayır, Muhammed Bin Selman’ın ittifaklarını da etkileyecek bir şey. Bunların başında da Trump geliyor. Trump, şu anki Suudi rejiminin en büyük destekçisi. Silah anlaşmaları yaptı, onlara meşruiyet sağladı, Prenslerin başına gelenlerin hepsini makul kabul etti, yeni rejimle yani Muhammed Bin Selman ile ilişkisini bozmadan devam ettirdi. Bunu 2 hafta önce dillendirdi: Ben olmasam devrilirsiniz, dedi. O yüzden bu, Muhammed Bin Selman ile ilişkisini ara seçimlerde zedeleyecek bir operasyon bu. Sadece Muhammed Bin Selman’ı değil, Trump’ı da vurmak amacıyla yapılmış bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Suudi Arabistan içerisinde ve Amerika’da uzantıları olan bir hat tarafından yapılmış bir operasyon. Kaşıkçı göstere göstere ve bütün dünyanın izleyebileceği şekilde öldürüldü. Amaç sadece, Cemal Kaşıkçı’yı ortadan kaldırmak olsaydı, herhangi bir yerde mesela evinde suikaste uğraması ve bütün suçun Türkiye’ye yıkılması mümkün olurdu. Burada operasyon, Türkiye’nin üzerine kalmayacağı, direk Suudi rejiminin suçlanacağı şekilde yapılmış. Resmi adamlar geliyor, resmi binanın içinde yapılıyor ve resmi kanallar üzerinden de cinayet temizleniyor. Yapılan operasyon aptallık değil, bir komplo! Onun için de zaten bu işe karışanları tutuklama yoluna gidiyorlar, idamlar gerçekleşebilir, suikastler olabilir. Muhammed Bin Selman da kendini korumaya almaya çalışıyor.

"TÜRKİYE’Yİ İLGİLENDİREN BİR TARAFI YOK"

Bu operasyonun Türkiye’yi ilgilendiren bir tarafı yok mu, yargılamaya müdahale gerekir mi?

Bu operasyonun Türkiye’yi ilgilendiren bir tarafı yok, sokakta öldürülseydi bizi ilgilendirirdi ve bizim üstümüze kalırdı. Ve biz kendimizi temizlemekte zorlanırdık ama konsoloslukta öldürülmesinin bir amacı var, bunu görmemiz lazım. Ve üstelik bu cinayetin resmi görevliler tarafından yapılması söz konusu. “Herhangi bir deli onu öldürdü” veya “Oraya girdi, biri ona kızmış öldürdü” diye de çıkabilirlerdi işin içinden. Tam tersine göstere göstere bütün dünya kamuoyu görsün diye yapılmış. 15 kişilik bir resmi uçakla getiriliyor, kameralarla, ellerinde çantalarla girip çıkıyorlar. Herkesin gözü önünde, takip edilebilsin diye yapılmış.

“TÜRKİYE KOMPLOYU ERKEN FARKETTİ”

Bu noktaya gelinmesinin unsurlarını nasıl değerlendiriyorsunuz. Washington Post’ta bugün çıkan habere göre Sayın Cumhurbaşkanının kurduğu baskıdan söz ediliyor. Bu olayın ortaya çıkmasında Cumhurbaşkanımızın Riyad üzerinde bir baskısı olduğunu düşünüyor musunuz?

Ben herhangi bir baskının olduğunu düşünmüyorum. Ama bunun açıklanması gerektiğine kanaat getirmiş olabilirler. Bence Türkiye olayın bir komplo olduğunu çok erken farketti. Türkiye, herhangi bir yorumda da bulunmadı ve Suudi rejimini suçlayıcı bir açıklama da yapmadı. “Siz bizim ülkemizde bunu nasıl olur da yaparsınız?” demedi. Tam tersine konsolosun ülkesine gitmesine izin verdi. Konsolosun orada cezalandırılacağını biliyordu. “Bunun cezalandırmasını siz yapın, bize bulaştırmayın” dediler. Türkiye, Suudilerin kendi içinde olayın çözümlenmesini, ortamın açıklığa kavuşmasını sağlayacak şekilde donanımı hazırladı. Biz müdahil olmadık. Gönderdik ve öbür taraftan da ‘gerekeni yapacağız’ diye bir garanti geldi.

“TÜRKİYE-SUUDİ İLİŞKİLERİ DAHA İYİYE GİDEBİLİR”

Hedef Selman rejimiydi diyorsunuz. Bu durumdan Türkiye veya Türkiye-Suudi ilişkileri nasıl etkilenir?

İlişkiler hiç bir şekilde etkilenmez. Hiç bir olumsuzluk olacağını düşünmüyorum. Aksine bu komplonun çözülmesine yardımcı olunduğu için daha bile iyiye gidebilir. Ortamda Türkiye’nin suçlanmasını gerektirecek bir şey olmadığı gibi Suudilerin bu işi çözmesi için onlara yol gösterdi. Türkiye bu komplonun daha fazla ilerlemesine izin vermedi.

“TRUMP’IN ARA SEÇİMLERDE İŞİNE GELİR”
ABD’nin bu konuya bakış açısı da bu yönde gelişir mi, Trump bu olaya bu mantık çerçevesinde mi yaklaşır yoksa kendi menfaatleri çerçevesinde mi yorumlar?

Trump’ın menfaatine gelir. Suudilerin kendi başlarına cezalandırma yoluna girmeleri ve bu şekilde algılanması Trump’ın ara seçimlerde çok işine gelir. “Tatmin olduk, Suudiler gereğini yapıyorlar” diye söylüyorlar. Burada dünyaya göstere göstere tutuklamalar olacak, idam cezaları gelecek, Suudi Prensi de bu işin kendi iradesiyle yapılmadığını dünyaya göstermek zorunda. Onun için de gelinen noktada Trump tatmin olduğunu açıklayacak. Ve konuyu böyle kapatacaklar.

DENİZ ÜLKE ARIBOĞAN KİMDİR?

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını İstanbul Üniversitesi’nde tamamlayarak, 1995 yılında İskoçya’da bulunan St. Andrews Üniversitesi’nde Terörizm ve Uluslararası Güvenlik Okulu’nu bitirdi.

Deniz Ülke Arıboğan İstanbul Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Bahçeşehir Üniversitesi, Hava Harp Okulu ve Harp Akademileri’nde dersler verdi. 2007-2010 yılları arasında Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü , sonrasında da İstanbul Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyeliği görevini üstlendi. 2016 – 2017 Yılları arasında Oxford Üniversitesi St.Antony’s College’de misafir öğretim üyesi olarak görev yaptı. Arıboğan halen Oxford Üniversitesi CRIC (Centre for the Resolution of Intractable Conflict) merkezinde kıdemli üye, Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı olarak akademik çalışmalarını sürdürmektedir.

Politik psikoloji perspektifinden güvenlik meselelerinin incelenmesi ve çatışmaların barışçıl yöntemlerle çözümü konusunda çalışmalarını yoğunlaştıran Arıboğan, bu amaçla kurulan uluslararası ve disiplinlerarası bir çalışma grubu olan IDI (International Dialogue Initiative) yönetim kurulu üyesidir. Arıboğan aynı zamanda “Dünya Sanat ve Bilimler Akademisi” ‘ne kabul edilen az sayıdaki Türk akademisyenlerden biridir.

Deniz Ülke Arıboğan, Türkiye İş Kadınları Derneği (TİKAD)’nin kurucuları arasındadır ve “Yönetim Kurullarına Kadın” projesinin danışma kurulu üyesi olarak Türkiye’de ve dünyada kadının güçlenmesi projelerine destek vermektedir.

London Speaker Bureau’nun uluslararası konuşmacıları arasında olan Arıboğan’ın yayınlanmış çok sayıda ulusal ve uluslararası makalesi ve 10 kitabı bulunmaktadır. Kitapları arasında ÇİN’in Gölgesinde Uzak Doğu Asya,Geleceğin Haritası, Uluslararası İlişkiler Düşüncesi, Dil İnsanı Konuşur, Tarihin Sonundan Barışın Sonuna, Büyük Resmi Görmek ve DUVAR’ı sayabiliriz.

Deniz Ülke Arıboğan hakkında daha geniş bilgiye ve görüşlerine ilişkin tüm yazılarına bu linkten ulaşabilirsiniz?

Vicenzo Montella: "Bizim için rakip fark etmez" DEM Parti ile ortaklık CHP’ye pahalıya patladı mı? Mauro Icardi'den Wanda Nara'nın sevgilisi L-Gante'ye tepki
Sonraki Haber