Çocuğun camiyi sevebilmesinin yolunun içerisinde koşturmaktan geçmediği de öğretmeli...

Ersin Çelik, son günlerde gündemi meşgul eden cami ve çocuk konusunda dikkat çekici bir yazı kaleme aldı.

Ersin Çelik, son günlerde gündemi meşgul eden cami ve çocuk konusunda dikkat çekici bir yazı kaleme aldı.

İşte Çelik'in o yazısı...

Cami, çocuk ve Aziz Nesin!

Belli ki kulaktan dolma bir bilgiydi fakat Aziz Nesin adı ne zaman gündeme gelse; cami ve çocuk üzerine dillendirilmiş ağır bir ithamla sık sık karşılaşmışlığım vardır. Çocukken camiye giden Aziz Nesin’in orada gördüğü kötü muameleler sebebiyle ateist olduğu söyleniyordu. Bu ağırlıkta bir sebep sonuç ilişkisini kabullenmek bir yana toplumda böyle bir kanaatin oluşması daha ağır bir travmaydı aslında. Neyse ki bir arkadaşımın paylaştığı bilgiler Aziz Nesin’in başından geçtiği söylenen cami hatıralarının doğru olmadığını ve aksine bir cami-çocuk bağını ortaya koymuştu. Evet, Aziz Nesin camiye giderdi ancak orada kötü muamele gördüğü de camiyi bıraktığı da yoktu. Hafızlığını tamamlamış dervişliğe kadar yükselmişti. Hatta Çürüklük Dergâhındaki semahanenin ortasında dönen dervişlerdendi. Sonraki yaşamında izlediği yol ise çok başka bir mevzu. Aziz Nesin’in ateist olmasının ve bunu bir kimlik gibi taşımasının arka planında, çocukken camide yaşadığı iddia edilenlerin olmamasına şükrettim sadece.

Örnek yaşamı boyunca bir canlıya tek bir fiske vurmak şöyle dursun, sesini dahi yükseltmemiş bir peygamberin dinini çocuklara öğretmek için yola çıkıp, o çocukları azılı bir İslam düşmanı haline getiren kötü örnekler olduğu ise doğrudur. Aziz Nesin’in merkezli hikâyelerin uydurma çıkması bu örnekleri ortadan kaldırmaz.

Hatta, beynamazlığını çocukluğundaki kötü anılarına bağlamayı seçenler bile var. Camilerde, Kur’an kurslarında gördükleri muamelelerin kendilerini dinden uzaklaştırdığını söylüyorlar. Böyle yüz karası kişi, kurum ve anlayışlar var mıdır peki? Ne yazık ki vardır! Daha geçen yıl Sakarya’da bir Kur’an kursu talebesinin hocası tarafından terlikle nasıl dövüldüğünü cep telefonu kaydı vesilesi ile izlemiştik. Benzeri yüzlerce yaşanan, lakin kaydedilmeyen dayak ve şiddet sahnesi ise kötü hatıralar olarak geleceği taşınıp, camiye hatta dine konulan mesafe gerekçesi olmuştur.

Diğer yandan herkes de gördüğü/yaşadığı kötü örnekleri tüm hayatına, tüm İslam anlayışına kaynak kabul etmedi. Birçok insan, bunları münferit olaylar olarak kabul etti, İslam’ın kendisine odaklandı ve doğru yola koyuldu.

Bugünlerde camiler ve çocuklar üzerinden süregelen bir tartışma var. Camide çocuklara sürekli müdahale etmeyi kendisine vazife bilen işgüzarların korkutuculukları ekranlarda yer etmeye başladı. Kendi dini anlayışlarını dayatmak isteyen bir takım kişiler ve siyasi hesaplarını görmek isteyenler, Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez Hocamızı da hedef alarak çocuk ve cami konusunu tartışmaya açtılar. Belki eleştirilerinde haklılık payı olabilirdi ama üsluplarındaki iticilik ve seviyesizlik ne cami adabına ne de çocuk masumiyetine yakışmadı.

Öte yandan da -bu çevreye biraz kendimi de katıyorum-, “bu camide çocukların dokunulmazlığı vardır” sınırsızlığını yaşamak isteyenler de ciddi ve haklı tahliller ile eleştiriliyor. Cami ve çocuk, cami ve yaşlı amcalar meselesi üzerinden tartışılması ve mutlaka dillendirilmesi gereken çok nokta var. Mesela çocuklara yaptıkları ‘aşırı’ müdahaleci tavrı kadınlara karşı da bilfiil uygulayan birçok insan mevcut cami cemaatleri içerisinde. Kadınların camilerden uzaklaştırılması için fiziki bütün şartları sağlayan mimari aklın dilinde de benzer bir tavır oldu hep. Daha birkaç yıldır, kadınlara camilerde abdest alabilecekleri ve namaz kılabilecekleri alanlar oluşturulmaya başlandı ya da zaten ayrılan yerler artık sadece kadınlara tahsis edilmeye başlandı. Bu karşıtlığın ya da camide çocuk ve kadın istememezliğin sosyolojik analizine girmek için sayfalar dolusu yazmak gerekiyor. Fakat; cami, bazı amcalarımızın, abilerimizin emeklilik günlerinde onların son egemenlik alanı gibi sanki. Bunu da bir Türkiye gerçeği olarak not edip, kabullenmeme şerhinin düşülmesini istirham ediyorum.

Diğer yandan bugünün çocuklarının tamamının ailesinden ‘cami adabı’ hassasiyeti alabildiğini düşünmek hayal olur. İslam’ın tavsiye ettiği vasat çizgisi, orta yolu tutturma dengesi bu sorunsalda da şart. Çocukluğumda bana öğretilen cami adabının aynını başkalarından beklemiyorum. Ancak Allah’ın evinde ibadetimi ederken de fütursuzca rahatsız edilmek istemez insan. Çocukların camiyi sevmesinin yolu, camileri çocuk parkına çevirmek midir? Bence değil. Hiçbir çocuğun namazdan, camiden soğuması riskini kimse göze alamaz elbet. Ancak ‘dokunulmazlık’ büyük lüks.

Çocukların ruhuna dokunmak, beynini, kalbini camiye dair güzel anılarla doldurmak, onları cami ile ödüllendirmek, caminin önemini, adabını öğretmek gerekiyor her şeyden önce. Bir çocuğun camiyi sevebilmesinin yolunun cami içerisinde maraton koşmaktan geçmediğini de öğretmeli. Namaz kılan diğer insanları rahatsız etmemesi gerektiğini de. Yüksek sesle konuşmaması gerektiğini öğrenirse bir çocuk camiden soğur mu? Çocuklara cami adabı bir eğitim olarak ailede verilir. Ancak her aile bu şuura sahip olmayabilir. O zaman caminin imamı mahallesinin çocukları ile doğru bir iletişim kurmak ve onları bu konuda eğitmek üzere inisiyatif alabilir. Her iki durumun da söz konusu olmadığı ortamlarda, ibadet etme özgürlüğünü kullanan insanların ‘uyarı’ özgürlüğünü kullanması da kaçınılmazdır.

Elbette her şey bir ölçü çerçevesinde olmalı. Çocuklara camiyi sevdirmek, onları soğutmamak istiyoruz. Ancak bunun yolunun caminin oyun parkı ilan edilmesinden geçmesini de istemiyoruz. Cami adabına büyüklerin sabrı ve şefkatiyle, çocukların edep ve saygı ile hem de ebeveynlerin şuur ve fedakârlıkla sahip çıkmasını diliyoruz. Bütün bu eleştirileri ve olması gerekenleri; Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde teravih namazının son iki rekâtını terk edip arka safta koşturan üç yumurcağı fotoğraflamakla meşgul olan birisi olarak kaleme almak elbette kolay olmadı. Camilerin “çocuk açması” tabirini kullanarak paylaştığım o fotoğrafların twitter’da 200 binden fazla görüntülenip binlerce beğeni almasını da, toplumun kahir ekseriyetinin camideki çocuğa bakış açısı olarak değerlendirmek gerekiyor. Hem tweetin altına yapılan yorumlarda hem de konunun açıldığı sohbetlerde fark ettim ki; camideki çocuklara müdahale edilmesine kesinlikle karşı olanlar dahil herkesin ortak görüşü çocuklara cami adabının öğretilmesinin gerektiği şeklinde. Şunu öngörebiliyorum; camideki çocuklara kesinlikle müdahale edilmesini savunanlar ile tüm yaramazlıklarına rağmen o çocuklara dokunulmazlık bahşedenler zamanla ortak bir noktada buluşacak ve bu bir kültür olarak toplumumuza yerleşecektir.

Gelin Görümce Çiğdem kimdir? Nereli ve kaç yaşında? Instagram adresi Erbain soğukları Türkiye'yi etkisi altına alacak! Gelinim Mutfakta Özlem kimdir? Kaynanası Emral Hanım kim?
Sonraki Haber