Türkiye yerel seçim için artık gün sayıyor. Milletvekili Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde uygulanan Cumhur ittifakının yerel seçimde de uygulanmasının Türkiye için yararlı olacağını ilk yazıp dillendirenlerdendim.
İttifakın çıkmaza girer gibi olduğu günlerde de ısrarla durumun düzeltilmesi ve AK Parti ile MHP’nin Türkiye’yi kapsayacak şekilde birliktelik geliştirmelerini savunmuştum.
Büyük ölçüde ittifak gerçekleşti. Büyükşehirlerde ve bazı illerde ve ilçelerde iki parti ortak adaylarla seçime girecek.
İzmir, Ankara ve İstanbul’da yapılan açık hava mitingleri gösterdi ki, iki partinin tabanından tavanına bu ittifak tutmuş; insanlar umutlu ve başaracaklarına dair muazzam bir inanç içinde…
Kamuoyu yoklamaları ile başta Ankara’da olmak üzere Cumhur İttifakı'nın karşısında bir neticeye toplum güdülenmeye çalışılsa da görünen o ki, hem Ankara hem de İstanbul’da Cumhur İttifakı yarışı önde tamamlayacak. İzmir’de de Millet İttifakı'nın işinin çok kolay olmayacağı görülüyor. Büyükşehir belediyesi ile ilgili olarak CHP rahat olsa bile ilçelerde Cumhur İttifakı belediye sayısını artıracak gibi…
Beka konusu Cumhur İttifakı'nın en fazla üzerinde durduğu husus. Türkiye’nin PKK, DAİŞ, FETÖ gibi pek çok terör örgütü ile yoğun bir mücadele sürdürdüğü bir dönemde Millet İttifakı içinde bazı terör örgütü bağlantılı adayların bulunduğu iddiası öyle kolaylıkla geçiştirilebilecek gibi değil. Ancak muhalefet partileri içlerindeki terör örgütü bağlantılı adaylara dair hiçbir açıklama yapmıyor.
PKK ile bağlantılı isimlerin siyasete dahil edilmemesi önemlidir. Bunlarla ilgili seçim sonuçlanınca seçilmiş olsalar da işlem tesisi mümkün ama önemli olan terörist yaklaşımların herhangi bir şekilde millet nezdinde reddedilmesidir. Hiçbir şekilde, hiçbir amaçla bunların sivil seçilmiş gibi muamele görecekleri mevkilere taşınmamasıdır.
Bazı siyasi partilerimizin biraz daha fazla oy alabilmek için terör örgütü ile irtibatlı isimlere listelerinde yer vermiş olmalarının faturasını ileriki günlerde dış güçlerin Türkiye’ye baskı vesilesi olarak görmemek için tedbirin hızlıca alınması gerekmektedir.
Beka meselesi hafife alınacak bir konu değil. İktidarın gücünün kalmadığı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin oturmadığı gibi yorumlara yol açacak bir seçim sonucu Türkiye’ye yönelik yeni dayatmaları gündeme getirebilir.
S-400 hava savunma sistemini almaması için baskılanan, F35 uçaklarını vermemek için bahane aranılan, Fırat Kalkanı ve Zeytindalı harekâtları ile elde edilen başarılı neticeler dolayısıyla Fırat’ın doğusunda sürekli oyalanan Türkiye’ye siyasi iktidarın arkasında yeterli halk gücü kalmadığı gerekçesiyle pek çok konuda baskı kurulmaya çalışılabilir.
Özellikle PKK’nın siyasallaşması ve FETÖ ile ilgili hususlar hem ABD ve hem de AB tarafından Türkiye’ye dayatılabilir. Bunun içindir ki, beka söylemi doğrudur ve yerindedir. Cumhur İttifakı başarılı olmak zorundadır. Oy oranı itibariyle kesinlikle Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği oran olan %52’yi yakalamalıdır.
Kamuoyu yoklamaları kararsız seçmenin fazlalığına işaret ediyor. Gerçekten iddia edilen oranlarda kararsız seçmen var mıdır, katılım düşük olacak mı, bunları ancak 31 Mart akşamı göreceğiz. Benim düşüncem ne kararsız kitlenin yüksek olduğu, ne de katılımın düşük olacağı yönünde.
Ancak çok keskinleşen siyasal söylem nedeniyle toplumda bir rahatsızlık olduğu kesin ve bu nedenle de kimsenin kimse ile siyaset konuşmayı istemediği de açık. Siyasette nezaket önemlidir. Bu kadar keskinleşmenin kimseye yararı olmaz. Aşırı keskinleşen yapılarda kesinlikle oyların yönünü değiştirmek de mümkün olmaz. Tansiyonun düşürülmesi ülkenin yararınadır. Ancak bu keskin söylemin hız kesmeden son güne kadar taşınacağı da anlaşılıyor.