Deniz Gökçe: Trump Türkiye'de başkan olamazdı!

Türkiye ekonomisi zor ve çetrefilli bir süreçten geçiyor. SuperHaber'den Hülya Okur, Türkiye'nin ekonomisini, dünya genelinde yaşanan ekonomik savaşları yazar, akademisyen Deniz Gökçe ile konuştu.

Türkiye bir süredir yediden yetmişe ekonomi ile yatıp kalkıyor. Hükümetin hamlelerini ekonomiye etkisi açısından izliyor, kurdaki oynamaları takip ediyor, para politikalarındaki hamleleri değerlendiriyor.

SuperHaber röportaj editörü Hülya Okur, hem Türkiye'nin içinden geçtiği sert ekonomik iklimi, hem de dünya genelinde yaşanan ekonomik hamleleri bu alanın önemli isimlerinden ekonomi gazetecisi ve aynı zamanda; hem Bahçeşehir, hem de Boğaziçi Üniversiteleri'nde öğretim üyesi olarak ekonomi dersleri veren Deniz Gökçe ile konuştu. 

İlk cümleden başlarsak. "Trump, Türkiye'de Başkan olamazdı" diyor Gökçe. Gerekçesini ise "İş adamı, baba parası ile zengin olmuş biri Türkiye'de Başkan olamaz. Fakat bu başkan oluyor" sözleri ile açıklıyor. 

Trump'ın Çin, Rusya, Avrupa ve Türkiye'ye aynı anda başlattığı ticaret savaşı içinse, "Trump Almanya'yı yöneten kadına fena halde kızıyor çünkü kadının kafası çok iyi çalışıyor. Amerika bir belanın içinde. Çin’i de ikna edemiyor. Herkesin gırtlağına yapışırsa dışlanır. " ifadesini kullanıyor Gökçe. 

Türkiye'nin partnerleri ile yaşadığı sorunları "Türkiye'ye bir çok açıdan hem sanayide, hem ticarette çok ilerledi. Türkiye'nin o kadar ilerlemesini ne Avrupalılar, ne Amerikalılar hazmedemiyorlar. Biz de hala eski Türkiye muamelesi görmekten haz etmiyoruz." cümleleri ile özetliyor. 

Türk ekonomisi ile Arjantin ekonomisi birbirine çok benzetildiğinin altını çizen Deniz Gökçe "Arjantin durduğu yerde gayet iyi giderken birden teklemeye başlıyor." diyor ve Türkiye'de de benzer bir süreç yaşandığını vurguluyor. 

Türkiye'nin büyümesi azalır, ithalat artar ve enflasyon yükselirse doların biraz zayıflayacabileceğini söyleyen Gökçe, yükselen enflasyonun sebebinin ise artan talep kaynaklığı olduğunu vurguladı. 

Berat Albayrak'ın ekonomi yönetimini de değerlendiren Gökçe, "İki defa toplantıya katıldım. Akıllı bir insan. Eğitim de yapmış. Ama genç. Birikim çok önemli bir şey. 30-40 sene birikim olduğu zaman daha farklı bakabilirsin." diye konuştu.

Deniz Gökçe'ye Euro 2024 oylamasını sormamak olmazdı tabii ki... Gökçe Almanların oylamayı nasıl kazandığını "Oy verilirken, Almanya'ya verilmesi için 5 kişiyi ayarlamışlar." ifadesi ile özetliyor.

İşte Deniz Gökçe ile röportajımızın detayları...

“EKONOMİK OLARAK ÇİN, AMERİKA’DAN BÜYÜK”

“TRUMP, TÜRKİYE’DE BAŞKAN OLAMAZDI”

Aslında ekonominin pratiğini Türkiye’den çok Avrupa’da öğrendiniz. Hindistan’da ABD için "Dünyanın en büyük ekonomisi ve de en eski demokrasisi bu mu?" deniyor. Amerika, dünyanın en büyük ekonomisine sahip olma özelliğini kaybetti mi?

Ekonomik olarak artık Çin, Amerika'dan daha büyük bir ülke. Fakat Amerika'nın elinde teknoloji ve fabrika bakımından daha fazla yer var. Çin oraya yetişmeye çalışıyordu. Amerika'nın başındaki Trump, Türkiye'de adam zannediliyor. Üç kuşak Almanya'dan Amerika'ya gitmişler. Trump aslında Almanya'dan geliyor. Alman kökenli ama hafif de Musevi karışıklığı var. Onun için Musevilerle iyi geçinir. Trump'ın babası, Museviliğe karışmasın diye “biz aslında İsveç'ten geliyoruz” diyor. Adam İsveçliyiz diyor ama biri de oturuyor kitap yazıyor onlar İsveçli değil Alman diye. Epeyi içe dönük kimseler. Baba çok iyi çalışıyor, onun oğlu çok iyi çalışıyor, onun da oğlu Trump, 3.kuşak. Trump aileden çok para ile geldiği için çapkınlığa çok meraklı. Bu üç veya dördüncü evliliği. Bu arada Trump, meraklanıyor ve Amerika başkanı olmak istiyor.  Trump Türkiye'de olsa Başkan olamaz. İş adamı, baba parası ile zengin olmuş biri Türkiye'de Başkan olamaz. Fakat bu başkan oluyor. Seçimden İki sene evvel de, evliyken 2 çapkınlık yapıyor, iki tane sokak kadını. Bu kadınlardan birine 130 bin dolar para veriyor, diğerine 150 bin dolar verecek, ikisine de söz veriyor, paraları vermiyor. Trump'ın avukatı Cohen, bu paraları ödüyor, Trump’tan paraları niye verdin diye azar işitiyor. Trump kadın erkek ilişkilerine çok meraklı iş hayatından dolayı da iş hayatındaki gibi her şeyi yapılabileceği kanaatinde bir adam. Trump ekonomi çok iyi anlamıyor, ticareti bilmek ekonomiyi bilmek demek değil. Amerika kabaca her sene 800 milyar dolar bütçe açığı veriyor. Bu açığı kapatacak parayı da Amerikan hükümeti veremiyor. Bunu kapatabilmek için bir kural çıkarttı, yurt dışından mal gönderenlere bir vergi koyacak. Yani ihraç ettiği malların karşılığı olarak ödenecek parayı attırıyor. Tabii bunu küçük ülkeler yani Meksika kabul ediyor ama Çin kabul etmiyor. Çin de, ben de senden ithal ettiğim şeylere bir miktar koyarım, sen %25 koyarsın, ben %50 koyarım, diyor.  Tabii bütün Avrupa ülkeleri bu vergiye karşı çıkıyor başta Almanya olmak üzere. Trump Almanya'yı yöneten kadına fena halde kızıyor çünkü kadının kafası çok iyi çalışıyor. Amerika bir belanın içinde. Çin’i de ikna edemiyor.

“ÇİN ÜRETİMDE BÜYÜK AMA TEKNOLOJİSİ AMERİKA’DAN DÜŞÜK”

Dünyanın egemen gücü Çin diyorsunuz. Uzman Chen Zao, birçok iktisatçı, krize en çok yakın ülke de çok borçlu Çin, der. Son yazılarınızda Çin’deki ticari savaşlardan söz ediyorsunuz.

Olacak. Ekonomik büyüklük olarak üretim büyük. Çin'in nüfusu Amerika'nın iki mislinden fazla. Dolayısıyla Çin devletinin elde ettiği gelir daha yüksek ama ekonominin üretim teknolojisi Amerika’dan daha düşük. Yakalıyor ama… Kim kiminle ne çarpışma yapıyor, ne kazanıyor, bunları öğrenmek için her gün yabancı basın okuyorum. İnternetten değil, gazetenin bütünü alıyor ve içindeki reklamlara bile bakıyorum.

“TRUMP HERKESİN GIRTLAĞINA YAPIŞIRSA DIŞLANIR”

Zaman zaman dünya ekonomisi nereye gidiyor diye sordunuz, zaman zaman ABD ile Avrupa'nın arasının açıldığını ve bunun da dünya üzerindeki etkilerini anlattınız. Amerika'nın artık dışarıda bırakılmaya çalışıldığını da söylüyorsunuz.

Herkesin gırtlağına yapışırsa dışlanır.  Dikkat ediyor musun; Amerika, Kanada ve Meksika ile çok ticaret yapardı ve onlardan vergi almazdı, Kanada'dan vergi almaya kalktı, Kanada Başbakanı ile Trump kavga ettiler ve Kanada Amerika ile ilişkisini kesti, bir tek Meksika kaldı. Amerika’nın başına böyle bir problem çıktı. (Röportaj gerçekleştirildiğinde ABD, Kanada ve Meksika yeni Nafta adı verilen anlaşmayı henüz imzalamamıştı)

“TRUMP KAVGALI OLDUĞU ADAMLA DOST”

Bu problemler onu daha da agresif, kavgalı hale getiriyor tabi.

Evvela Kuzey ve Güney Kore var, Kuzey Kore küçücük bir yer. Başında neredeyse gangster bir Başkan var, genç bir delikanlı ama oraya buraya saldırıyor, herkese düşman Çin’e yakın. Bunu gideyim oradan kaldırayım orayı işgal edeyim, diyor.  Fakat Trump, oraya gidiyor, o adamla arkadaş oluyor. Kendine dost yapıyor. Bu haftaki New York Times gazetesinde vardı, adam önümüzdeki ay Amerika'ya gelecek. Ben bunu gebertirim dediği adamla arkadaşlıkları büyüyor. Buna karşılık Güney Kore, Çin, Amerika ve Japonya ile dosttu. Tuhaf şeyler bunlar tabii ki. 

“TÜRKİYE BİR ÇOK AÇIDAN İLERLEDİ”

Dünya dengeleri gerçekten çok değişiyor. The Economist, 2016'da yılın ülkesi olarak Kolombiya'yı seçmişti. 50 yıldır savaştığı ve 220 bin kadar insanını öldüren Marksist FARC gerillaları ile sulhte büyük ölçüde başarılı olmuştu. Türkiye'nin maruz kaldığı iç ve dış savaşlar, onun büyüyen ülkeler arasındaki yerini sıkıntıya mı sokuyor?

Bizim şöyle bir problemimiz var. Türkiye'ye bir çok açıdan hem sen sanayide, hem ticarette çok ilerledi. Türkiye'nin o kadar ilerlemesini ne Avrupalılar, ne Amerikalılar hazmedemiyorlar. Biz de hala eski Türkiye muamelesi görmekten haz etmiyoruz. Şimdi dikkat edersen Türkiye, Rusya ile dostluğa girişiyor. Çünkü zaten Trump’ı sevmiyor, Almanlarla da problemimiz vardı, son zamanlarda Almanlar bize daha yakın olmaya başladılar. Dolayısıyla dünya çok değişken. Suriye'nin İdlip’i karışık. Orada savaş çıkar mı çıkmaz mı? Biz savaşa girmiyoruz, sulhe giriyoruz. Bu sefer Almanlar ‘Aferin Türkler sulhe giriyor’ diyor. Aslında Almanlar 1. Dünya Savaşı'ndan önce Türklerle çok dosttular. Türkler Suriye'yi geçip daha güneye gittikçe, Almanlar bize destek veriyorlardı. Almanlar o zamanlar Avrupa'ya karşıydı. Şimdi bizimle yeniden dostlar. 

“TÜRKİYE’NİN SANAYİ ÜRETİMİNDE ARTIŞ VAR”

Yine bizim iç meselelerimize dönersek… Bakan Berat Albayrak, gezi olayları, 17-25 Aralık, bizi doğrudan etkileyen savaş ve jeopolitik risklerle birlikte 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ekonomimizin yara aldığını, planlananların hayata geçirilmesine fırsat verilmediğini söyledi. Biz bu yaraları ekonomik olarak onarmamız ne kadar zaman alır?

Türkiye’de her şey kötü değil. Arjantin'in 2018 ikinci çeyreğinde büyümesi; -4.2, Türkiye'nin ikinci çeyreğinde büyümesi; +5.2. Türkiye daha evvel daha hızlı büyümüş. Ama Türkiye'de biraz zayıflıyor. Arjantin'in Temmuz-Ağustos ayında sanayi üretiminde yüzde -5.6 azalma var, Türkiye’nin sanayi üretiminde ise 7.9 pozitif artış var. Arjantin parası Dolar başına 39.4 Peso. Dolar başına Türkiye’de 6 Lira. Dolayısıyla daha iyi durumdayız.

“ARJANTİN İLE TÜRKİYE, GAYET İYİ GİDERKEN TEKLİYOR”

Şu an bizi Arjantin ile karşılaştırıyorsunuz. Neden? Türkiye ekonomisini Brezilya’ya benzetirdiniz. Brezilya’da reformlar olmak zorunda diyorsunuz. Benzeri bir tablo mu oluştu Türkiye’de?

Brezilya son 2 senede çöktü.  Arjantin ile yalnızca ben karşılaştırmıyorum, bütün Amerikan ve Avrupa gazeteleri karşılaştırıyorlar. Çünkü Arjantin durduğu yerde gayet iyi giderken birden teklemeye başlıyor. Türkiye'de de bu oluyor biliyorsun.  Mesela Amerika’yı bıraktık Rusya’ya geçiriyor gibiyiz. Karışık yaşayan ülkeleri bir araya yazıyorlar Arjantin-Türkiye, diye.

Karışık ekonomik yapısından dolayı mı benzerlik kuruyorsunuz?

Evet.

“TÜRK HALKI ALTINI KIYMETLİ ZANNEDER”

"Türkiye'nin durumu o kadar kötü değil", dediniz. Bunu ekonomik verilere dayanarak söylüyorsunuz. 15 Temmuz'dan sonraki ilk yazınızda, altın stoğuna dikkat çekmiştiniz. 15 Temmuz'un ekonomik hasarını azaltan yine halk mı oldu sizce?

E tabi. Türkiye'de sürekli bütçe açığı var. Devletin, milletin altın işlerini düzeltecek bir hali yok. Altına da gerek yok zaten. Benim altında en ufak bir alakam yok doğum günümde bir tane hediye etmişlerdi onu da kızımı verdim. Bizim ailede altına merak yoktur. Ama Türkiye'de çok vardır. Altını çok kıymetli zannederler.

Tek yatırım aracı olarak görüyor belki de diğer araçları kullanamadığından…Yine onlara büyük görev düşüyor diyorsunuz…

Bir bütün altın almak için 1.200 dolar harcaman lazım. Ama bizim millet harcar, ben harcamıyorum.

“TÜRKİYE AÇ KALMAZ”

Economist dergisi, 2018'de Türkiye ekonomisinin yavaşlamasının kaçınılmaz olduğu görüşüne yer verdiği bir makale yayınlamıştı. 2017'deki büyümeyi kolay kredi dalgasına borçlu olduğu ifade edilmişti. Türkiye için dışarıdan yapılan analizlerin doğruluk payı nedir?

Avrupa ülkeleri Türkiye'yi çok daha iyi tanıyorlar. Amerika'nın başındakiler, bakan diye getirilenler Türkiye'yi pek tanımıyor. Türkiye'nin kuvvetli bir tarımı var. Türkiye aç kalmaz.  Durum o ki yanımızdaki Bulgaristan bugünlere gelene kadar, Avrupa'ya üye olana kadar, açlıktan çok zor durumdaydı. Ben biliyorum arabayla Almanya'ya giderken dönüşte Bulgaristan üzerinden gelirdim.

“VATANDAŞLARIN EĞİTİMİ, SANAYİ ÜLKESİ EĞİTİMİ DEĞİL”

Türkiye’nin kuvveti tarım dediniz, bizi o büyüyen ülkelerin arasına alacak şey de o sanıyorum. 2050 yılında Hindistan en büyük, Çin ikinci büyük ve de ABD’nin üçüncü büyük ekonomi olması olasılığını yüksek gördüğünüzü yazdınız. Tarım ile birlikte Türkiye bu projeksiyon içinde yerini alabilir mi?

Türkiye'de cumhuriyetten sonra sanayi başladı. Ve devam ediyor, her dönem daha ileriye gidiyor. Ama tabii vatandaşların çoğunun eğitimi, sanayi ülkesi eğitimi gibi değil. Dolayısıyla sanayide sadece işçi olarak çalışabiliyorlar. Taksi Şoförü, liseden terk, halbuki terk etmeyip üniversitede biraz teknoloji öğrense, hem çok daha iyi bir hayat yaşayacak hem de Türkiye daha ileriye gidecek. İleriye götürmemiz gereken yapılar var.

Faiz oranına bakıldığında Türkiye 17.75 ile birinci, cari dengede eksi 4.10, enflasyon rakamlarına göre 12.15 ile yine birinci. Bu tabloya baktığınız için mi dünyanın ilk 20 ülkesi ve Türkiye diye ayırdınız?

The Economist dergisinin arkasındaki 50 tane ülke. Verileri oradan alıyorum. Burada her ülke ve Türkiye bir satır. Hepsi olduğu için karşılaştırılabiliyor. 

“TÜRKİYE, SİYASİ PARTİLERİN DAHA AZ GÜÇLÜ OLDUĞU BİR ŞEKİLDE YÖNETİLİYOR”

Seçim ve geçim ikilisini yazılarınızda çok yanyana getiriyorsunuz. Yerel seçimlerin, geçime etkisi ne olur, Türkiye’nin geçim tablosu geçmişe göre nasıl?

Onu siyasetçiler çok kullanıyorlar. Seçim olacak, geçim artacak… Türkiye, geçmiş yıllara göre siyasi partilerin daha az güçlü olduğu bir şekilde yönetiliyor. 

“TÜRKİYE’NİN İTHALATI, İHRACATI VAR”

“TÜRKİYE, KİŞİ BAŞI GELİRİ ARTIRAN BİR ÜLKE”

TL, hem uluslararası ekonomik gelişmelerden, hem de siyasi sorunlardan çok çabuk etkileniyor. Dolar neden bu kadar güçlü, TL neden bu kadar güçsüz?

Bizde kişi başına gelir 12 bin dolar kadar.  Onun 5 misli diğer ülkelerde (Amerika, Almanya). Bizim 5 mislimiz olan bir ülke ile ekonomik olarak güreş yapmamız mümkün değil ama Türkiye, zaman içerisinde kişi başına geliri arttıran bir ülke. Türkiye'de okula gitmek daha kolay artık. Meslek veren okullara gitmek de çok kolay. Türkiye'nin ihracatı, ithalatı var. Ama şimdi son 1-2 senede baskı oldu ya, Türkiye'nin ithalat açığı sıfır o nedenle de ihracatı fazla. Dövizi ithalata harcamıyoruz, ihracattan gelen parayı döviz olarak tutuyoruz. Eskiden ithalatımız ihracattan çok yüksekti. Onun için cari açık veriyorduk. 

“AMERİKA’DA OLSAYDIM 3 KATLI EVİM VARDI”

“GELİR OLARAK DAHA DÜŞÜK DURUMDAYIZ”

ABD Doları gün geldi dünyanın çeşitli 'zengin' ülkelerinin paralarından kurulmuş bir sepete karşı 16 günde yüzde 3 değer kazandı. Geçmişte bu kadar sık değer kazanmayan bu para biriminin değer kazanmasında bize düşen hata payı nedir?

Amerika'nın yaptığı şey şu: 200 yıl evvel Avrupa'dan çok sayıda eğitimli insanın Amerika'ya göç etmesini başlattılar. Doğal kaynakları çok kuvvetli ve iklimi de çok müsait olduğu için, işi tarım büyümesine, sonra da sanayi büyümesine götürdüler. Biz ise bir, iki çocukla yetinmiyoruz, dolayısıyla nüfus fazla, o zaman kişi başına gelir düşük oluyor. Herkes her işi yapamıyor. Halbuki orada kişi başına gelir çok yüksek olduğu için; tasarruf yapılabiliyor, iş kurulabiliyor, herkesin arabası, evi olabiliyor. Ben 77 yaşındayım, kiralık evde oturuyorum, Türkiye'de satılan en küçük arabayı kullanıyorum. Amerika'da olsaydım, çoktan üç katlı evim vardı ve çok lüks bir araba almıştım. Ama tabii ben memleketime döndüm, ülkemi seviyorum. Biz gelir olarak daha düşük durumdayız. Almanya'da bizden ileride. Almanya'da da az çocuk, çok eğitim, çok meslek vardı. 

“TRUMP KÖTÜ BİR BAŞKAN”

2018 yılının başında, 2018 yılında doların çok değer görmeyeceğine dair öngörüleriniz vardı.  Piyasaya bakılırsa, dolar az bir miktar değer kaybeder tezi hakim, demiştiniz. Sizi ve piyasaları şaşırtan ne oldu?

Yo ben çok şaşırmadım ki. Trump, yaptığı şeylerle Amerika'yı zayıflatıyor. Trump kötü bir başkan. Bir kere meclis falan yok, onlara itibar etmiyor. Meclisin Anayasa Mahkemesine atamaya kalktığı adamı tevkif etmeye uğraşıyorlar, küçük yaşta bir kızı iğfal ettiği için. Bu Amerika, Almanya olabilir mi?

“BÜYÜME AZALIRSA DOLAR ZAYIFLAYABİLİR”

Böyle bir büyüklük istemiyoruz… 2019 yılında ülkemizdeki ortalama dolar kurunun 5,60 düzeylerine yakın bir yerde durabilmesini ön görüyor musunuz?

Dolar biraz zayıflayabilir. Eğer Türkiye'nin büyümesi azalırsa ve ithalata yönelirse ve enflasyon daha fazla yükselirse.

“KRİZ VAR AMA BİZİM BUNU AŞACAK GÜCÜMÜZ DE VAR”

Bazı muhalif çevreler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Kriz yok, hepsi spekülasyon” sözlerine karşılık, yeni ekonomik programın  “kriz var” açıklaması yerine geçtiğini söylüyorlar. Sizce kriz var mı?

Problemler büyük. Problemler büyük ama Türkiye'nin de kendine gelip bunun hakkından gelebilecek gücü var. Türkiye'nin son 30 senesinde çok problemleri vardı. Onlara karşı toparlanmanın daha çok yolları vardı. Mesela bütün dünyayı hırpalayan 2008 krizi, Türkiye'yi o kadar fazla etkilemedi. Ama buna karşılık Amerika ile Avrupa ile kötü gitmeye başlayınca zayıflamaya başladık, hemen Amerika'dan koptuk, Avrupa'ya, Almanlara yanaştık. Şu anki Alman Başbakan, son 1-2 ayda Türkiye’ye yeniden yanaşmaya başladı. Çünkü onlar da Türkiye'ye satacak çok şey olduğunu biliyorlar.

Yani bir kriz var ama bizim bunu aşacak kapasitemiz, gücümüz var demek istiyorsunuz.

Kapasitemiz var. Arada arada yakalanırız, arada arada kurtuluruz.

“TÜRKİYE GLOBAL KRİZDEN KISMEN ETKİLENİYOR”

Aslında hep beraber kabul ettiğimiz şey 10.yılına giren global kriz. Tarihçi Adam Tooze, global krizi kalp krizi ameliyatına benzetiyor ama hastanın sigara, içki ve şişmanlık yapan yemekleri bırakmadığını söylüyor. Sizin teşhis ve tedavi planınızda ne var? Gerçi Türkiye bundan etkilenmiyor.

Çok aşırı etkilenmiyor, kısmen bazı dönemlerde etkileniyor tabi ki. Biz de çok kriz geçirdik. 1981’de mesela.

“TÜRK MİLLETİNİN KARNINI DOYURACAK GÜCÜ VAR”

Bizim geçirdiğimiz kalp krizleri daha mı kolay aşılıyor?

E tabi. Türk milletinin çoğunluğu taşrada oturuyor, Bahçesi var, evi var tarımla uğraşıyor. Karnını doyuracak gücü var. Ama fabrikalarımız az, fabrikalarımıza teknoloji götürmemiz her zaman söz konusu olmuyor.

“YENİ EKONOMİK PROGRAM ZAMAN ALACAK”

“KRİZLERİ 3-4 SENEDE ATLATIYORUZ”

Yeni Ekonomik Programı üç ana temel üzerine oturuyor: Birincisi dengelenme, sonra disiplin ve nihayetinde değişim. Bu temellerin hepsinin aynı sağlamlıkta olmasını bekliyor musunuz?

Zaman alacak şeyler bunlar tabii ki. Biz krizleri üç dört senede atlatıyoruz, Türkiye’de kriz 10 sene olmuyor. Diğer taraftan da benim Gaziantep'te köyümde bir tarlam var, gerekirse o tarlayı satar, kendimi veya kızımı kurtarırım. Tarım sektöründeki varlıklar ve büyük şehirlerdeki evlerin pahalılığı dışında taşradaki evlerin ucuzluğu, Türk toplumunun hayatının daha kolay olmasını sağlıyor. Berlin'de bir evi satın almak için verilen bir markla Ulus'ta, Nişantaşı'nda bir ev alamazsın ama Türkiye'nin geneline Almanya'daki köy evine benzer evler yaptırabilirsin.

“KENTLERİN KUVVETLENMESİ LAZIM”

Bakan Albayrak, cari açığın düşürülmesi için iki sektörü öne çıkarttı. Yazılım ve kimya. Siz ise analizlerinizde tarımı öne çıkartan politikaları destekliyorsunuz. Tarımın eksik tutulması dengeleri ne kadar değiştirir?

Artık tarımdan gelen ürünler fabrika gibi yerlerde yetiştirilmeye başlandı. Ahmet Bey dededen kalma tarlasını kurtarır ama onun Türkiye'yi kurtarması mümkün değil tabii ki. Onun için sanayi gerekli, eğitim gerekli, teknoloji gerekli. Bunlarda kentlerde yapılıyor. Kentlerin kuvvetlenmesi lazım.

“STANDARTIMI DÜŞÜRMEMEK İÇİN İKİ İŞ YAPIYORUM”

2016'nın son döneminde Türkiye, cari denge açığını 60 milyar dolar düzeyinden 30 milyar dolar düzeyine indirmişti. Bu durum bugün de cari açığın aşılabilir olduğunu mu gösteriyor?

Tabii ama benim 2016'da neler yaptığımı bilmiyorsun sen. Aynı hayat standardının aşağı düşmemek için, fazladan iki iş daha yapmaya başladım. Yani ben şu anda Bahçeşehir Üniversitesi'nde full-time, Boğaziçi Üniversitesi'nde part time hocalık yapıyorum. Ayrıca konferanslar veriyorum. 365 gün köşe yazısı yazıyorum.

Bunu ekonomiye mi, kendi ekonominize katkı için mi yapıyorsunuz?

Kendi ekonomime. Üniversite hocası olduğum zaman belli bir gelirim var. Bir de aile var çocuk var. Bunları küçülen gelirin ile yapamazsın ki. Geliri büyütüyorsun o zaman.

Belki de hepimizin böyle bir yol izlemesi dönemeçlerden rahat dönülmesini sağlayacak..

Herkes bunu yapamaz çünkü taşrada oturan tarladan başka bir yeri yetiştiremez. Alt tarafı bir bakkal dükkanı açar. Ama tabi benim 365 gün yazı yazma gücüm var. 

“YÜKSELEN ENFLASYONUN NEDENİ, TALEPTİR”

Faiz, hem ekonomik nedenler sonucu hem de siyasi gelişmeler sonucu artabiliyor görüşündesiniz. Bu görüş ile Sayın Erdoğan'ın "Faiz sebep, enlasyon neticedir" tezi ile ne kadar örtüşüyor?

Biz bunu birkaç defa Tayyip Bey ile de görüştük. Yükselen enflasyon talepten dolayıdır. Herkes ev, araba, fiyakalı elbise istiyor. Böyle bir şey olabilir mi. Türkiye'de olamaz tabii ki. İsviçre'de bile olamaz. Biz her şeyi istiyoruz. Çalışmak lazım. Devlet üniversitesinde, özel üniversitede, yazı yazarak, konferanslara giderek yaptığım onca işten sonra normal bir Türk vatandaşı olsaydım, üniversitede aldığım paradan sonra yan gelip yatmam lazımdı. Yan gelip yatmayan biriyim. Buradaki kitaplara bakınca da cephanenin ne kadar büyük olduğunu görüyorsunuz. 

“MERKEZ BANKASI SORUMLU DAVRANAMAZ”

Siz o imkanları yaratabiliyorsunuz ama istihdam için başka unsurlara da ihtiyaç olabiliyor. "Merkez Bankalarının önemli bir sorumluluğu ekonomiyi tam istihdama getirmektir" diyordunuz. Cumhurbaşkanı Merkez Bankası'nın faiz artırımıyla ilgili olarak "Bu karar kurumun bağımsızlığının bir ifadesi" yorumunu yaptı. Sonra da "Halbuki finans sektörü yatırımcıya, girişimciye imkan hazırlaması gerekir ki üretim olabilsin. Üretim olursa istihdam olur. İstihdam olursa ihracat olur ve böylece bir rekabet alanının içerisinde hareketlenme olur." dedi. Merkez Bankası bağımsız olduğu kadar sorumlu da davranıyor mu?

Merkez Bankası sorumlu davranamaz. Türkiye'de merkezdekiler karar verirler. Başkan, Başbakan, Bakanlar.

“FAİZ ARTIRIMI HÜKÜMET TARAFINDAN YAPILIR”

Her ne kadar Sayın Cumhurbaşkanı bağımsız dese de, Merkez Bankasının da üstünde bir merkez mi var demek istiyorsunuz.

Tabi. Merkez bankacılığı kendi işlerinde bağımsızdır ama faizi arttırmak, devlet çalışanlarının gelirlerini yükseltmek işi değil tabii ki. Onlar şartlar müsait oldukça yukarıya çıkartılır ve hükümet tarafından yapılır.

Merkez Bankasının faiz arttırımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Merkez Bankası'nın başkanı sen Deniz Gökçe'ye soracaksın, Deniz Gökçe ‘çıkartmasın’ dediği zaman adam Merkez bankacılığı yapmıyor demektir.

“BERAT ALBAYRAK, KONULARI ERKEN VE DETAYLI ÖĞRENİYOR”

Sayın Cumhurbaşkanımızı, Berat Albayrak'a güveni ve görevlendirilmesi nedeniyle eleştirildi, siz ise Bakan Albayrak’ın bilgi ve enerjisini ekonomi için büyük şans görenlerdensiniz. Önceki ekonomi sorumlularından daha mı sorumluluk hissediyor, hissetmeli sizce?

Bence Cumhurbaşkanının damadı olduğu için konuları erkenden ve detaylı olarak öğrenebiliyor. Bu çok önemli bir şey. Biz Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakanlar veya Berat Bey ne yapıyor bilmiyoruz ki. Söylediğini dinliyoruz. Ben bu kadar ekonomi merakım, eğitimim ve kaynağım olmasına rağmen tam olarak ne yapıldığını bilmem. Sonradan öğreniriz onu.

“BERAT ALBAYRAK AKILLI BİR İNSAN”

Peki toplantılarına katıldınız, kendisiyle görüşmeleriniz oldu, yeteneksel ve enerji açısından Sayın Albayrak’ı nasıl buldunuz?

İki defa toplantıya katıldım. Akıllı bir insan. Eğitim de yapmış. Ama genç. Birikim çok önemli bir şey. 30-40 sene birikim olduğu zaman daha farklı bakabilirsin.

“BÜYÜME EKSİYE GİDİYOR DEMİYOR”

Bakan Albayrak, büyüme oranlarının 2018 için yüzde 3.8, 2019 için yüzde 2.3, 2020 için yüzde 3.5 ve 2021 için yüzde 5 olarak belirlendiğini açıkladı. Eksi büyüme tehlikesi var mı?

Senenin ilk çeyreği yüzde 7, ikinci çeyreği yüzde 5, ondan sonra 3,5 diyor, ondan sonra 2  diyor, ekonomi yavaşlıyor demektir. Ama eksiye gidiyor demiyor. Eksiye giderse o zaman daha büyük sorunlar yaşanır. İnşallah o 2’den sonra yukarıya dönecek iş. Şu anda elimizdeki veriler eksi büyümeyi söylemiyor ama olabilir de. Biz eksi 5 de yaşadık. O da oldu geçmişte.

“FREN BİLMİYORUZ”

“ÖLÇÜ ÖNEMLİ”

Büyümenin tam gaz olduğu durumlarda, enflasyonun yükseliyor olması, talep yönlü faktörlerin devrede olduğunun bir işaretidir, demiştiniz.

Enflasyon fiyat artışı demektir, fiyat neden artar, herkes ev, araba, lüks isterse! Türk toplumunun 30-40 sene de çok zor şartlardan düzelmiş olması, bizim çok fren bilmememiz anlamına geliyor. “Ben araba alacağım ya” diyen çocuğuma, alamazsın derim. “Ölçü” önemli. Bak şu sokaktaki arabalara, bunların hepsi Amerikandır, Almandır. Benim aracım Toyota'nın en küçük modeli. Çünkü ben ölçülü gidiyorum, paranın nasıl kazanıldığını iyi biliyorum. Normal işimle zaten ev, araba alamazdım, kirada oturuyorum.

“HÜKÜMETİN ÜSTÜNDE ÇOK BASKI VAR”

Enflasyon hedefi 2018 /20,8, 2019 /15,9, 2020 /9,8 olarak belirlendi.  2020 yılının sonunda tek haneli enflasyonu yıllık bazda yüzde 6’ya indireceklerini ifade etti.

Yüzde 5,7 gibi rakamlardan 20 olduk, bu ne demek. Hükümetin üstünde çok baskı var demek. O baskı nereden geliyor, Suriye'deki savaşın ve oradan gelenlerin getirdiği yük. Extradan 3 milyon insana bakıyoruz. Ve orada 3 milyon daha bekliyor.

“ASKERİ MASRAFLAR VE İNSANLARIN MASRAFLARI…”

Yani şu anki ekonomik dar boğazın büyük payı, Suriye politikalarına mı ait?

Oralarda olan askeri masraflar artı, insanların masrafları. Ben aynı yemeği yiyorum, 6 senedir aynı ayakkabıyı giyiyorum. Pantolonum 10 senelik. Ama bizim Türk milleti biraz rahatlarsa araba yeni, ev yeni, pantolon yeni.

“EKONOMİYİ ÖLÇÜLÜ YORUMLAMAK LAZIM”

“DÖVİZ KURU YÜKSELDİ ÇÜNKÜ DÖVİZLERİ HARCADIK”

"Döviz harcamasına dikkat etmeliyiz" diye vurgular yapıyorsunuz. "Zaman, kumar oynama zamanı değil" ikazında bulunuyorsunuz. Döviz fırsatçılığına, stokçulara, gizli zam ve etiket oyunu yapanlara ne diyeceksiniz?

Onu nasıl göreceksiniz. Benim aldığım en küçük Toyota aracı 32 bin liraya aldık, 3 sene oldu, bugün aynı araba 30 bin liradan 100 bin liraya çıktı. Neden çıktı. Çünkü biz dövizleri harcadık, döviz kuru yükseldi. Ben arabayı alırken en az 20 sene kullanmayı planlıyorum ama normal Türk vatandaşı 20 sene kullanır mı arabayı? Hem büyük araba alır, hem de değiştirir sık sık.  Bizim ekonomiyi biraz daha ölçülü olarak yorumlamamız lazım. Bizim Türk vatandaşı Marmaris'teki en lüks otele gider bir ay oturur, bu çok büyük bir masraf. Ben 13 yıl önce Bodrum'un güneyinde bir daire aldım, salon ve mutfak iç içe. Ben o yazlık evi normal vatandaşa 5 bin dolara (60 bin) kiraya verebiliyorum. Onlar 2 ay oturdular, ben 60 bin lira ile bir sene yaşadım. 

“HEDİYE UÇAK KONU YAPILMAMALI”

‘Arabistan'da başkan olmak zor galiba’ diye başladığınız yazıyı, 'zirvede olmak için bazı şeyler gerekli oluyor galiba!' diye bitirdiniz. Recep Tayyip Erdoğan'daki zirve faktörünün ülkeye, ekonomiye, geleceğimize yansıması neler olur sizce?

Kocaman bir bina yaptı. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde 1000 kişi falan çalışıyor. Dolayısıyla çok fazla bir şeye ihtiyaç yok. Geçenlerde bir uçak hediye ettiler, millet gazetelerde para verip almıştır falan diyor. Bugünkü gazetede gördüm, ‘uçağa para verip almamıştım, uçağı gönderene geri gönderiyorum’ dedi. Cumhurbaşkanının bir yere küçük, vatandaş uçağı ile gitmesi veya birinden özel uçak borç alması gibi şeyler doğru değil. Bir ülkenin Cumhurbaşkanı da cebinden para verip, başka bir ülkeye gitmez. Ama hediye edilmişse onu konu yapmamak lazım. Cumhurbaşkanının canını sıkıyorsa, onu çok fazla kullanmaz, onunla yabancı elçileri veya kendi büyükelçilerini bir takım yerlere gönderebilir. Biz dedikodu yapmayı seviyoruz ama birçoğumuz da dedikoduya fırsat veriyoruz. En iyi gömleği aldım diye anlatmaya başlar birisi hemen.

“ERDOĞAN ÇOK DENEYİMLİ”

“TÜRKİYE’DE VATANDAŞLAR PROBLEMLİ”

Cumhurbaşkanımız, Reuters haber ajansına verdiği röportajda; "Abartılacak bir sıkıntı süreci değildir, Türkiye bunu kısa sürede aşacaktır. Bunun da Brunson ile yakından uzaktan alakası yoktur" dedi. Siyasetteki etkinliğini, ekonomi politikası üzerinde de istikrara dönüştürme hızını nasıl görüyorsunuz?

En az 15 yıl Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak iş başında kaldı. Çok deneyimli bir insan ama Türkiye’de vatandaşlar da problem. Ben şu andaki bankadaki tasarrufumla en lüks arabayı alabilirim, çünkü hakikaten çok ciddi tasarruf eden bir insanım. Kapının önüne lüks bir araba koysam hakkımda ne dedikodular yaparlar biliyor musun, "öğrencilerden rüşvet almış" derler.

“ALMANYA İÇİN 5 KİŞİ AYARLAMIŞLAR”

“FUTBOLDA DA ŞAMPİYONALAR GELECEKTİR”

Türkiye'nin Euro 2024 adaylığı, Almanya'nın seçilmesi ile sonuçlandı. Daha önce de, Türkiye benzer şekilde dosyalar hazırlamış, birinde Rusya'ya, birinde Katar'a, bir diğerinde ise Fransa'ya kaybetmişti. Türkiye'nin böyle seçimleri kazanması için ne yapması lazım?

Türkiye iki yerde savaşın içinde; biri Suriye ile öbürü de güneyimizle. Dolayısıyla oralarda olan insanların Türkiye’ye yapmak istedikleri en büyük kötülük, Türkiye’ye yabancı misafirler futbol oynamaya geldikleri zaman otele küçük bir harekat yapmaktır. Dolayısıyla Alman, İngiliz, Fransızlardan çok korkarlar. Türkiye'ye hiç gelmemiş bir Fransız Türkiye için ne düşünüyordur ki, barbar diye düşünüyordur, ama bizler Fransızların barbarlıklarının tarihini biliyoruz.  Oy verilirken, Almanya'ya verilmesi için 5 kişiyi ayarlamışlar. Tamam biz de bir takım şeyleri ayarlıyoruz ama voleybol, basketbol gibi müsabakalarda Türkiye'ye şampiyonalar geliyor. Futbolda da gelecektir. Futbolda çok büyük bir kazanç da var, onu da elden bırakmak istemiyorlar. Yani Türkiye'ye geleceğine Yunanistan'a gidecek olsa, Yunanistan Avrupa sayılıyor, Yunanistan çok büyük kazanç elde etmiş olacak. Yunanistan'a gidecekleri zaman hem onun için hem turistik giderler. Ama buraya gelecekleri zaman hem Suriye ile hem güney ile sorunlar var diye gelmezler.

“ALMANLARIN BANA STATTA NASIL BAKTIKLARINI BİLİRİM”

Gerekçe olarak İnsan haklarının yetersizliği gösterildi. Almanya'da yükselen ırkçılığa rağmen, Türkiye'ye bu gerekçenin dayatılması ne kadar hakkaniyetli?

Söylediğin doğru. Ben Almanya'ya maça gittiğim zaman, stadın ağzında Almanların bana ne yaptıklarını çok iyi biliyorum. Çünkü benim yabancı olduğum hemen gözüküyor. Ama biz Türkiye'de yabancı geldiği zaman hayranlıkla bakarız. 

“BABAM KAFASINDA İNANILMAZ BİR PLAN YAPMIŞ”

Para, piyasa, mikro, makro tamam da bunun bir de manevi boyutu var, 1942 Ankara doğumlusunuz ama sahibi olduğunuz aileden (Mehmet Said ve Baise Hanımdan) bahsetsek birazda?

Annem Üsküp göçmeni, 6 yaşındayken Yugoslavya'dan Türkiye'ye gelmişler. Babam ise Gaziantep'in 50 kilometre dışında Araban kasabası, Halfeti köyünden. Annem Niğde'de öğretmen okulunda öğretmen oluyor.  Babam ise 2 kardeşini okuttuğu için okula gidemiyor. Yaşı geçtiği halde Adana muallim okulunu bitiriyor. Babam annemin gittiği kente tayin ediliyor, orada evleniyorlar. 1892 doğumlular. Ankara'ya gidiyorlar, babam dil tarih coğrafya fakültesine, annem de yüksek öğretmen okuluna giriyor. İkisi de köyden gelen, ailesinde okuma yazma bulunmayan insanlar. 1940'ta abim, 42’den ben doğuyorum. Babam fakültede Almanca konuşmaya başlıyor. Ben 8 yaşındayken İstanbul'a göç ediyorlar. Babam Alman filolojisini bitiriyor. Babam Almanya'ya gitmek için burs için müracaat ediyor, o kadar şanslı ki, Münih Üniversitesinde Franz Babinger adında Türkiye ile ilgili kitaplar yazan bir Almanı buluyor. 4 kişiyi bir burs yönetemediği için abimi alıyor gidiyor annemle biz Fatih'te kalıyoruz. 1972 yılında babam terfi ediyor annemle beni de çağırıyor. Babam İngilizce'de öğrenmem için beni bir Alman öğretmenin evine veriyor. Babam kafasında inanılmaz bir plan yapmış önce abime Almanca öğretecek sonra bana. Doktorasını bitirdikten sonra Türkiye'ye geri döndük. Babam üniversite hocası oldu.

“26 YAŞINDA FABRİKA MÜDÜRÜ OLDUM”

Babanızın sizin üzerinizdeki planları böyle gelişmiş, peki sizin kendiniz için gelecek planlarınız ne oldu… Mark Twain, "Gerçekler inatçıdır, değişmez ama istatistikler daha esnektir!" demiş, siz de; İstatistikçilik zordur, anladınız mı? diye sordunuz.  Zoru yani ekonomiyi seçmenizin altında ne vardı?

Ben futbol ve basketbol oynuyordum, babam da futboldan nefret eder, katiyen oynamamı istemezdi, babamın futbol baskısından kurtulup hem üniversiteye gidip, hem futbol basketbol oynamak için Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi yazdım. Ben üniversiteye gittiğimde Almanca ve İngilizce konuşuyordum. 3 alternatifim vardı; ya diplomat olabilirdim, ya idareci (kaymakam, vali) ya da ekonomici olabilirdim. Ben şekil şartı ağırlıklı olan vali, diplomat gibi şeyleri sevmem. Onun için ben ekonomiye girdim. Alman Lisesi'nden geldiğim için okul bana çok kolay geldi. 2 ve 3 sınıf arası Almanya'ya gittim, Almanya'ya işçi gönderen Alman irtibat bürosunda Almanca tercümanlık yapmaya başladım. Ben orada çalışırken bir Türk ve bir Alman geldi, Alman fabrikanın müdürü, Türk de oraya gidecek olan yönetici. Alman yönetici bana: 2 bin Türk götüreceklerini ve beni Türklerin başına müdür yapacağını söyledi. 23 yaşındayım, 1965 yılıydı, 2 bin Türk dahil 28 bin işçinin çalıştığı fabrikanın (sentetik iplikleri yapan en büyük fabrika) müdürü olacağım. Bana 4 bin mark maaş vereceklerini söylediler, gözlerim büyüdü.  Üniversite kaydımı dondurdum ve kendi seçtiğim insanlardan oluşan 2 bin kişiyle Almanya’ya gittim.  Yugoslavya üzerinden, 5’er yüz kişilik kişiler halinde trenle gidiyoruz. Almanya'da 2 sene çalıştım ve bütün paraları biriktirdim. Çünkü araba, ev, yemek her şey bedavaydı.  2 sene sonra Türkiye'ye döndüm. Gelirken bir minibüs, bir de motosiklet getirdim. Çünkü motosiklet büyük merakımdı. Bir tane BMW motosikleti tuttum, minibüsü sattım o bana bir ev alacak kadar getiri sağladı. Mezun olana kadar motosikletim vardı.

Halk TV Sahibi Cafer Mahiroğlu Kimdir, Kaç yaşında, Nereli? Serveti! TFF'nin başına Mesut Özil mi geçiyor? Boğaz'da denize düşüp kaybolan 2 gencin kimlikleri belli oldu!
Sonraki Haber