Deniz Ülke Arıboğan'dan çarpıcı satırlar...

Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan, Barış Pınarı Harekatı hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

Operasyonun 9'uncu gününde gelinen aşamayla ilgili SWOT analizini, kişisel blogundan paylaşan Deniz Ülke Arıboğan, "Dış politikayı iyi anlayabilmek, uygulayabilmek ve yönetebilmek için çok iyi bir satranç oyuncusundan beklenen performansı göstermek şart. Her iyi satranç oyuncusu ‘sadece kendi hamlesinin mükemmelliğine odaklanması halinde
oyunu kaybedeceğini bilir’. Mesele karşı taraftan gelecek mükemmel hamleyi
önceden tahmin edip, ona göre bir plan geliştirmektir." ifadelerini kullandı.

"Ben bugün, 32 yıldır uluslararası ilişkiler disiplini alanında çalışan bir
akademisyen olarak “kelleyi koltuğa alarak” (maalesef durum bu) bir SWOT
analizi yapmak istiyorum." diyerek sözlerine başlayan Arıboğan, Türkiye'nin sahadaki avantajları ve dezavantajlarını sıraladı.

İşte o makale;

Dış politika sorunları oldukça teknik ve detay bilgi isteyen mevzular olsa da
uluslararası meselelerin sosyal medya ortamına düşmesiyle birlikte sığ ve
popüler tartışmalar üzerinden şekilleniyor. Buna geleneksel medya üzerindeki
tekelleşme ve savaş psikolojisiyle birlikte yükselen tahammülsüzlük ve hamaset
eklenince de son derece önemli meseleleri gözden kaçırmak mümkün olabiliyor.

Dış politikayı iyi anlayabilmek, uygulayabilmek ve yönetebilmek için çok iyi bir
satranç oyuncusundan beklenen performansı göstermek şart. Her iyi satranç
oyuncusu ‘sadece kendi hamlesinin mükemmelliğine odaklanması halinde
oyunu kaybedeceğini bilir’. Mesele karşı taraftan gelecek mükemmel hamleyi
önceden tahmin edip, ona göre bir plan geliştirmektir. Çünkü hiçbir mükemmel
bir hamle boşlukta üremez, koşullara göre kurgulanır. Karşı tarafın
hamlesinden bağımsız bir biçimde kurguladığınız en mükemmel hamle bile
karşı tarafın atağından sonra en kötü hamleye dönüşebilir.

Bu nedenle ‘biz ne yapıyoruz (iyi mi kötü mi) sorusu’, ‘karşı taraf ne yapıyor’
sorusuna bağımlıdır. Oyun bir bütündür ve her hamleden önce ‘karşı tarafın
olası hamleleri nedir; ona göre ne yapmalıyız’’; ‘uygun ve yeterli kapasitemiz
var mı’ ; ‘kullandığımız araçlar uygun mu’ gibi soruları sorarak cevaplarımızı
ona göre geliştirmemiz gerekir.

Ben bugün, 32 yıldır uluslararası ilişkiler disiplini alanında çalışan bir
akademisyen olarak “kelleyi koltuğa alarak” (maalesef durum bu) bir SWOT
analizi yapmak istiyorum. Yani S = Strenght (güçlü yönlerimiz) W = Weakness
(zayıf yönlerimiz) O = Opportunities (fırsatlar) T = Threats (tehditler)
üzerinden bir projeksiyon geliştireceğim. Bizim alanımızda çok kullanılan bir
uygulamama olmamakla birlikte olan biteni bütüncül bir gözlükle görebilmek
için çok faydalı bir şablon olduğu düşüncesindeyim. Güçlü ve zayıf yönler var
olanları, Fırsat ve Tehditler ise ‘olabilme ihtimali olanları’ kapsamakta. Bu bakımdan ne fırsatları görüp sevinmeye ne de tehditleri görüp paniğe kapılmaya gerek yok. Devlet aklı fırsatları değerlendirmek, tehditleri de bertaraf etmek için işler; işlemelidir. Eksik bıraktığım yerlerin tamamlanması dileğiyle…

S – Güçlü Yönlerimiz
1- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölgesel bir güç olarak tarihsel mevcudiyeti ve etkinliği
2- Askeri hazırlığımız ve yeteneklerimiz
3- Gittikçe gelişen ve millileşen askeri kapasitemiz
4- Operasyona yönelik ulusal kamuoyundaki geniş kabul ve halk desteği
5- Siyasi merkezdeki partiler üstü (büyük ölçüde) fikir birliği /oydaşma
6- Güçlü merkezi otorite ve lider
7- Suriye iç savaşının başından beri tüm Batı dünyasının tehdit olarak algıladığı mülteci meselesinin en güçlü sahiplenicisi ve kontrolörü olarak vazgeçilmezliğimiz
8- Uzun yıllardır dağılmış ve istikrarsızlaştırılmış bir ülkede ‘terörle
mücadele’ konseptinin sahip olduğu algı üstünlüğü
9- Bölgede diğer aktörleri kapsamayan (Trump, Putin ve Erdoğan arasında
kamuoyuna yansımayan bir iletişim ağının varlığı)

W- Zayıf Yönlerimiz
1- Operasyonun terörle mücadele kapsamında yapılsa dahi, başka bir ülkenin
toprağında gerçekleşiyor olması.
2- Ekonomik kırılganlığımız
3- Diplomatik bir yalnızlık içine gömülmüş olmamız
4- Uluslararası iletişim ve kamuoyu oluşturma konusundaki
hazırlıksızlığımız
5- Dönemsel olarak müttefik gördüğümüz siyasal aktörlerin (Arap Birliği,
Rusya, ABD, AB, İran vs.) politik güvenilmezliği
6- Harekatın başlangıcından itibaren kullandığımız “terörizmle savaş”
argümanının dünyada kabul görmeyişi ve ‘işgal’ terminolojisinin
yaygınlığı
7- Uzun dönemdir sürdürülen bir kampanya çerçevesinde dünya
kamuoyunda Suriye’deki savaşın destekleyicisi ve IŞİD’in kollayıcısı
pozisyonuna yerleştirilmiş olmamız
8- Yaralı demokrasi, eksik çoğulculuk ve eleştirilemezlik
9- Baş dayanağımız olarak görülen Trump’ın kendi pozisyonunun sallantıda
olması ve ona yönelen öfke ve nefretin bizim Suriye politikamızı da doğal
olarak nefret tarafına konumlandırması; yani müttefikimizin kötülüğünün
olumsuz yansımaları
10- Diğer dayanağımız Putin’in kendi ulusal çıkarlarını koruma
konusunda çok iyi bir oyuncu olması ve Türkiye ile ilişkilerinde kötü
niyetle hareket etmesi halinde Batı ittifakının hevesli davranmayacak
olması
11- Populizm, hamaset, liyakatsizlik üçlemesinde eriyen ulusal çıkar
algımız

O- Fırsatlar
1- Tüm bölgede istikrarsızlığın ana kaynağı ve sorumlusu olan ABD’nin
olası çekilmesiyle Irak üzerinden başlamış olan 30 yıllık bir mücadelenin
durulma ihtimali.
2- Suriye’de İran etkisinin görece azması ve daha rahat diyalog kurulabilir
bir ülke olan Rusya’nın etkisinin artması
3- Suriye’deki iç savaşın herkes tarafından kabul edilebilir bir sona
yaklaşması ve anayasal çalışmalarının öne çıkma ihtimalinin artması
4- Suriye iç savaşından faydalanan YPG’nin bağımsız bir siyasi alan ve bir
koridor oluşturma girişiminin sonlanmış olması
5- Suriye’deki Kürt siyasi hareketinin (legal ve illegal yönleriyle) Suriye
rejiminin ve dolayısıyla Rusya’nın kontrolüne girerek nötralize olması;
Adana mutabakatının işlerlik kazanması
6- ABD’nin desteğiyle girişilen stratejik bölme, ekleme faaliyetlerinin,
demokratikleşme adı altında tahrik edilen yapay siyasi hareketlenmelerin
toplumsal tabanını kaybetmesi
7- Savaşın bitimiyle oluşabilecek ekonomik potansiyel
8- Olumsuz deneyimlerden dersler çıkarabilme ihtimalinin varlığı
9- Aradaki tehditlerin ve asalakların ortadan kaldırılmasıyla Türkiye’nin
tarihsel olarak bölgede yaşayan tüm Kürtlerle olan birlikteliği ve
kardeşliğinin yeniden tahkim edilmesi
10- Harekatın amacına ulaşarak sonlanmasıyla birlikte Türkiye’nin
seküler karakterinin ön plana çıkması ve Batı ile bir süredir bozulan
iletişimin onarılması

T= Tehditler
1- Türkiye’nin tüm dünya kamuoyunda IŞID’den boşalan “bölgenin şeytanı”
pozisyonuna yerleştirilmesi,
2- Harekat üzerine bina edilen olumsuz/saldırgan ‘Türkiye imajının yarattığı
koşullarda Kıbrıs, Ege, Ermeni meselesi gibi konuların yeniden gündeme
gelmesi,
3- Esad rejiminin yeniden konsolide olarak dünya kamuoyunda tanınması ve
Türkiye’nin yabancı bir ülkenin topraklarındaki işgalci olduğuna
kamuoyunu ikna etmesi
4- BM Güvenlik Konseyi, AB, Arap Birliği, Çin vs. kanalından gelecek
küresel kınama ve yaptırım rüzgarı
5- Ekonomik yaptırımların ülkeyi yıkıma götürebilecek bir boyuta gelmesi
6- Yaptırımlar ve istikrarsızlık nedeniyle oluşabilecek iç politik sorunlar ve
iç güvenlik meseleleri (sokak eylemleri, siyasi tıkanıklık, PKK ve IŞİD
unsurlarının yeniden hareketlenmesi vs.)
7- Muhtemel ekonomik ve psikopolitik dağılmanın yükselteceği, dışarıdan
da desteklenen ırkçılık ve mezhepçilik hareketleri; mültecilere yönelik
saldırılar ve antidemokratik kısırdöngü
8- Ülkede sathında esen ‘düşmana karşı dayanışma rüzgarının’ orta vadede
içe dönerek, bir memnuniyetsizlik ve kavga ortamına geçit vermesi
9- 1974’ten bu yana uyutulan Kıbrıs meselesinin Doğu Akdeniz’de sondaj
çalışmaları üzerinden tekrar gündeme gelmesi; (Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
cumhurbaşkanının ağır eleştirilere maruz kalan sözleri bir ön alma çabası
olarak da görülebilir)
10- Uzun zamandır ısrarla vurguladığımız YPG = PKK algısının tam
ters etki yaratarak “PKK gibi YPG de teröristtir” noktasına gitmek yerine,
“YPG gibi PKK da müttefikimizdir” aşamasına evrilmesi; PKK’nin terör
listelerinden çıkartılması ve bu şekilde her türlü ekonomik ve lojistik
erişime açılması
11- NATO ve AB ile kötüleşen ilişkilerimizin savunma kalkanlarımızı
kolektiften bireysel aşamasına çekmiş olması. (Bir saldırı halinde kimse
bizi korumaya hevesli olmayacaktır)
12- Bölgedeki tüm legal ve illegal Kürt siyasi hareketinin Rusya’nın
kontrolüne girmesi ve Türkiye’yi, Ermenistan, İran, Irak ve Suriye
üzerinden çepeçevre saran Rus müttefiki bir lojistik hattın, orta/uzun vadede Karadeniz ile Akdeniz’in birleştiren pro-Rus bir Kürt devletinin oluşumuna yol açma ihtimali
13- ABD’nin bölgeden olası çekilmesinin yaratacağı güç boşluğunun
yeni istikrarsızlıklara yol açması ve kendini tehdit altında hisseden
İsrail’in üretebileceği nükleer riski de kapsayan sorunlar

Sonuç olarak her eylem gibi Barış Pınar’ı harekatımızın da güçlü ve zayıf
yönleri var. Çevremiz de tehdit ve fırsatlarla dolu. Tüm bunları eksik
bıraktığımız ilaveleri de ekleyerek büyük resmin içine yerleştirip ona göre tavır
belirlemenin önemli olduğuna inanıyorum.

Otobüsler küle döndü! Kundaklama şüphesi... Gözler bugün Beştepe'de: İşte AK Parti kulislerinde konuşulan rakam! MGM, İstanbul dahil çok sayıda kent için saat verdi!
Sonraki Haber