DERDİNİZ NE, BU NEYİN KAFASI?

Erzincan’ımızın İliç ilçesinde bir firmaya ait altın madeninde heyelan oluştu. Dokuz maden çalışanı çok geniş bir satha yayılan toprak altında kaldı.

Milletçe büyük bir üzüntü, umut içinde madencilerimizin sağ salim kurtulmalarını temin için seferber olmuşken, birileri işi İstanbul seçimlerine bağlama peşinde…

Neymiş, Cumhur İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Murat Kurum’un bakanlığı döneminde bakanlığın bir birimi olan Çevresel Etki ve Değerlendirme Genel Müdürlüğü bu maden için olumlu rapor vermiş…

Dolayısıyla, madendeki kazanın sorumlusu Murat Kurum imiş…

Sapık mı bunlar, nekrofil mi?

Anlamak çok zor…

Bilmeden yapıyorlar desek, bilmemek mümkün değil.

Maden sahalarının açılması, işletilmesi ve denetlenmesi Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği  Bakanlığı’nın görevi mi?

Çed raporu ne demektir, nasıl verilir, kimlerin görüşleri ile oluşur ve meydana gelen heyelan ile Çed raporu arasında bağı nereden kuruyorlar? Bu konuda da toplumu aydınlatırlar mı?

At martini Debreli Hasan, dağlar inlesin…

Kaldı ki, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı anılan madeni kendi görev alanını ilgilendiren kısımları itibariyle denetlemiş, eksikliklerini bulmuş; en ağır idari para cezasını uygulamış, tespit edilen hususlarda düzeltme yapılıncaya kadar da faaliyetlerini durdurmuş…

Daha ne yapacaktı?

İkibin yediyüz insanın ekmek yediği, bölge ekonomisi için büyük önemi haiz bir işletmeyi tümden kapatmak gibi bir tasarruf mümkün mü? Velev ki bu Cevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın görevi mi?

Her iş kazası ile birlikte işyerlerini, fabrikaları, tersaneleri, enerji santrallerini kapatalım mı?

Her trafik kazası ile birlikte yolları iptal edelim mi, araçları imha edelim mi?

Bu nasıl bir mantık?

Murat Kurum İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkan adayı olmasaydı, haberin kurgusu, çerçevelemesi yine böyle mi olacaktı?

Bu nasıl bir gayri ahlaki, fırsatçı, çıkarcı anlayıştır ki, olana üzülmek; sürecin iyi işlemesine katkı vermek, gelecekte yeni iş kazaları olmaması için çaba göstermek varken böyle bir tavra yol açabiliyor?

Yine bu nasıl bir kuyruklu yalan ki, siyanürün sulara karışacağı, bölgeye zehir saçacağı gibi iddialarla soslayarak servis ediliyor?

Heyelanın siyanürlü alanda olmadığı, sulara erişme durumunun bulunmadığı açıklandığı, konunun çed raporu ile ilgili hiçbir yönünün görülmediği bir ortamda hala böylesi iddialarda bulunmak sapıklık ötesi bir durum değil de nedir?

Şurası muhakkak ki heyelan ile çevre ve toplum sağlığını etkileyecek bir siyanür zehirlenmesi tehlikesi yok ama, siyaseti siyanürden daha fazla zehirleyen bir akıl, anlayış ve dil var…

Bunların derdi de tasası da kederi de sahte…

Tüm yazılarını göster