Aralarında açığa çıkarmak istemedikleri bir irtibat vardı. Alttan alta görüşüp, al takke ver külah pazarlık yapıyorlardı. Şu belediye senin, bu benim, bu onun gibi kararlar alıyorlardı. Daha da ayrıntılı noktalara girip belediye meclis üyeliklerinde sıra sıra paylaşımlar gerçekleşiyordu. Kazanılması muhtemel yerlerde kimlere hangi yönetsel birimlerin verileceği, çıkar alanlarının taksim edileceğine kadar iş götürülmüştü.
Bunlar aşikar olunca hep birlikte “yalannnnn” korosu ile hakikat örtülmeye uğraşılıyordu.
Hiçbir şeyin “yalan” olmadığı ortaya çıktı…
Çok kıymetli akademisyen dostum Prof. Dr. Mehmet Şahin’in dediği gibi “Seçimlerden önce Millet İttifakı’nın görünen yüzü İyi Parti idi, görünmezi ise HDP; şimdi tersine döndü, görünen yüz HDP oldu, görünmez olan ise İyi Parti”…
CHP, seçimlerden önce İyi Parti ile bol bol fotoğraf veriyordu, il başkanları ilçe başkanları açıklamalar yapıyorlardı, şimdi ise paylaşım sıkıntılarını içeren haberlerle gündeme geliyorlar…
CHP, artık HDP ile yürüyor. Mecburen…
HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde Hacire Ana ile başlayan “Evladımı geri ver!” eylemi, her geçen gün sayıları artan ailelerle devam ediyor.
HDP hiç ummadığı, beklemediği, sindirip bastıracağını düşündüğü ama başaramadığı bir eylemle yüz yüze kaldı…
Kepenkleri kapattılar, anneleri aşağıladılar, tehdit ettiler, sökmedi… Aileler bir milim bile kımıldamadı. İsteklerinden vazgeçmedi, “Evlatlarımızı geri verin!” demeye devam ettiler.
Her geçen gün bekleyen aileler arttı.
Milli hassasiyet işledi, doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden ülkenin dört bir yanından, her meslekten, her yaştan, eğitim seviyesinden, dini ve mezhepsel aidiyetten, her sosyal kategoriden vicdan, izan sahibi insan ya annelerle birlikte olmak için Diyarbakır’a akın ettiler veya onlarla birlikte olduklarını her platformda dile getirmeye başladılar…
HDP’nin görünür ve görünmez ortakları panikle olayı saptırmayı, terör örgütünün uzantısı bu örgütü konunun dışına taşımayı denemek için pek çok yolu denediler…
Kimi Cumartesi anneleri de var dedi, kimi “Git çocuğunu devlet kapısında ara!” dedi. Kimi, “HDP barış için vazgeçilmez olduğu için anneler bu kapıdan medet umuyor” diye eveleyip geveledi… HDP’nin milletvekili ise hepsini ters köşe yaptı ve “gençleri annelerinden bundan sonra da ayıracaklarını, dağa götüreceklerini, ölmelerini ve öldürmelerini isteyeceklerini” aşikar etti…
Orada bekleyen aileler HDP’den arabulucu olmasını değil, doğrudan dağa kaçırdıkları, terör örgütüne kattıkları çocuklarını geri getirmesini istiyor. Orada bulunmaları HDP’nin sivil bir siyasal oluşum olarak soruna çözüm bulma kabiliyeti taşımasından değil, tersine terör örgütünün ilk istasyonu olarak çalışmasından dolayıdır…
İşte esas görülmesi, anlaşılması gereken gerçek budur.
Oraya giden sivil sıradan vatandaşın da, en üst düzey kamu görevlisinin de, tüm sıfatlarından ayrı olarak insan olmak gibi, anne baba olmak gibi hasletleri, sıfatları var. Hepsinin yüreği var, vicdanı var…
Siyasetin işi, “Niye gitti, niye oturdu?” gibi gereksiz sorularla kafa bulandırmak değil, “Bu çocukları getirmek ve bir daha kimsenin gitmemesi için bu istasyonları ortadan kaldırmak” için herkesin tarihe ve millete karşı mesuliyeti ifa etmektir. Bu mesuliyeti hissetmek için iktidar olmak veya iktidarı destekliyor olmak gerekmez, bu ülke için nefes alıp vermek yeterlidir.
Terör örgütü deşifre olmuştur, terör ile irtibatlı, iltisaklı yapılar deşifre olmuştur, şahsi emelleri için vatanın üstün çıkarlarını terör ile tevlit edenler deşifre olmuştur. Artık bunları gizlemeye hiçbir kılıf yetmemektedir. Anaların sessiz çığlıkları her perdeyi yırtmış, terör işbirlikçilerini de aşikar etmiştir…