Dilimizden düşmeyen deyimlerin birbirinden ilginç hikayeleri!
Deyimler, hayatımızın hemen hemen her alanında kullandığımız ifade biçimleri olarak varlık gösterirler. Bir tür tanım gibi duran çoğu deyim, kalıp olarak birbirinin benzeri olaylar karşısında yaşanan olayları ifade eder ya da tanımlar. Söz konusu deyimlerin elbette ki bir geçmişi, tarihi vardır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Çilem Tercüman tarafından “İstanbul’un 100 Deyimi” adıyla derlenen kitap, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür AŞ. tarafından yayımlandı. Kitap, günümüzde kullanmaya devam ettiğimiz pek çok deyimin hikayesini ele alarak ilerliyor.
Deyimler, hayatımızın hemen hemen her alanında kullandığımız ifade
biçimleri olarak varlık gösterirler. Bir tür tanım gibi duran çoğu
deyim, kalıp olarak birbirinin benzeri olaylar karşısında yaşanan
olayları ifade eder ya da tanımlar. Söz konusu deyimlerin elbette
ki bir geçmişi, tarihi vardır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Öğretim Görevlisi Çilem Tercüman tarafından “İstanbul’un
100 Deyimi” adıyla derlenen kitap, İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Kültür AŞ. tarafından yayımlandı. Kitap, günümüzde kullanmaya devam
ettiğimiz pek çok deyimin hikayesini ele alarak ilerliyor. 1.
Ağzınla kuş tutsan nafile Günlük hayatta sıkça kullandığımız bu
deyimin kökeni Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. Fransa’yla iyi
ilişkilerin kurulduğu bir dönemde İstanbul’a gelen Fransa elçisi,
Topkapı Sarayı’nda padişahın huzuruna kabul edilmeyi beklediği
sırada işinin acele olduğunu, bir an önce padişahla görüştürülmesi
gerektiğini söyleyince şu cevabı alır: “Şevketli padişahımız bugün
çok hiddetli. Biraz önce külahından tavşanlar çıkaran, alev alev
yanan çubukları ağzında söndüren, havaya uçurduğu kuşu birkaç
sözüyle geri döndürüp ağzıyla ayaklarından yakalayan hünerli bir
hokkabazı dahi huzurundan kovdu. Senin anlayacağın, ağzınla kuş
tutsan nafile, ama yine de büyük bir hünerin varsa söyle, zat-ı
şahaneye arz edeyim.”