Türkiye’den gelen haberler sürekli yaşadıkça daha neler göreceğiz, dedirtecek boyutta, önemli. Önce Yeni Türkiye Dergisi’nde uzun yıllar birlikte olduğumuz kıymetli büyüğüm, ağabeyim Hasan Celal Güzel’in; sonra da aziz dostum, ağabeyim, çalışma ve siyaset arkadaşım Deniz Bölükbaşı’nın aramızdan ayrılış haberlerini aldım. İkisi de yerleri doldurulamayacak denli büyük, kıymetli, vatanperver, çalışkan, üretken insanlardı. Hasan Bey ile geçen uzun yıllarıma dair, vefatını müteakip bu köşede yazdım. Ama Deniz ağabeyin ölümü üzerine yazamadım. Üstüste iki sevdiğim insanın ölüm haberi bir anda ağır oldu…
Deniz Ağabey ile, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli Bey’in dış politika danışmanı olduğu zaman başlayan samimi ve sürekli bir dostluk, abi kardeş ilişkisi vefatına kadar devam etti. Ben de o zamanlar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Bey’in danışmanları arasında idim. “Sayın Büyükelçim” Deniz Ağabey, kalemi çok kuvvetli, insicamı yüksek, sadece dış politika konularında değil, pek çok alanda bilgisi namütenahi, espri yeteneği pek çok hariciyecide olduğu gibi şapka çıkarılacak kadar ileri, dostluğu, arkadaşlığı, ağabeyliği ile örnek bir insandı. Onunla geçirdiğim her zamanı çok dolu, öğretici, kişisel birikim, deneyimime yüksek katkı olarak gördüm. Vefatı ile birlikte Türkiye’de, Milliyetçi Hareket Partisi de büyük bir değerini, varlığını kaybetti. Aziz milletimize baş sağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun.
Tam bu kayıpları düşünürken, Doğan Grubu’nun medyadan çıkacağı ve bu alandaki tüm varlıklarını Demirören Grubu’na devredeceği haberi geldi.
Bu haberle birlikte, hem burada siyaset ve Türk medya yapısı ile ilgili kişilerden, hem de ülkemizden pek çok insandan gelişmenin medyada çok sesliliği nasıl etkileyeceğine, tekelleşme ve kartelleşmenin önüne geçilip geçilemeyeceğine kadar pek çok soru ile karşılaştım.
Aydın Doğan Bey’in kırk yılı bulan bir medya patronluğu var. Milliyet ile başlayan medya ilişkisi, Hürriyet, Vatan ve irili ufaklı pek çok gazete ve dergi ile, sonrasında radyo ve televizyonlarla devam etti. Türk medyasının neredeyse yarısına yakınına tek başına sahip olan, kontrol eden insandı. Ana akım medya dendiği zaman da akla gelen ilk isim doğal olarak Aydın Doğan idi. Uzun yıllar RTÜK üyesi olarak, radyolarını ve televizyonlarını denetledim. Zaman zaman ciddi anlamda karşı karşıya geldik. Hatta bunlardan dolayı Hürriyet gazetesinde hakkımda yalan ve iftira olduğu mahkeme kararıyla tescillenen haberler de yer aldı. Kendisinin o günün şartlarında bana yazdığı pek çok mektup da hala bir hatıra kabilinden elimdedir. Buna rağmen içimde ilk başta bir burukluk oluşmadı desem yalan olur. Sonuçta medyada çok uzun soluklu kalan ve pek çok işkolunda faaliyeti olmasına rağmen “medya patronu” şapkasıyla tanınan bir patronun medyadan ayrılıyor olması, elbette medyayı da, medya mensuplarını da bir şekilde etkileyecek. Aydın Doğan sonrasında artık “medya kökenli” sayılabilecek bir medya patronu da kalmayacak.
Ama tekelleşme ve kartelleşme olur mu, sorularına gelince, birkaç yıl öncesine kadar şimdi satışa konu olanlarla birlikte Demirören Grubuna sattıkları da zaten Aydın Doğan’ın elinde idi. Yani, aslında patron ismi dışında çok da değişen bir şey olacağını düşünmüyorum. Doğan’ın medya sektöründeki tüm malvarlığı yekpare Demirören’e geçmiş olacak, işin özü bu.
Ancak yeni iş tanımları, teknoloji, siyasal ve ticari ilişkiler vb. gibi hususları göz önüne aldığımız zaman kuşkusuz ki, bu alışverişin devredilen medya organlarının işleyişinde, yönetilişinde mutlaka bir takım değişiklikleri de beraberinde getirecektir.
Yayın politikasına bu el değiştirmenin etkisi olur mu? Elbette olur. Yönetim değişince, ekipler farklılaşınca mutlaka bazı farklılıklar da doğacaktır. Ancak bu farklılaşmayı illa negatif bir çerçeveye oturtmak çok yanlıştır. Sonuçta alınan yayın organlarının ciddi bir okur, izleyici, dinleyici kitlesi vardır. Bunlar içerik tüketen kitlelerdir. İçeriğin tüketenlerin hilafına değişmesi onca yatırım yapılan, para sarf edilerek elde edilen bu yayın organlarının pozisyonunu da etkiler ki, satın alanın böyle bir neticeyi çok da arzu edeceğini asla düşünmüyorum. Yine şunu da unutmamak lazım ki, Doğan Grubu son derece karlı, verimli ticari yapılanmalardır. Kimse bu kadar karlı bir yapıyı, üstelik de kendi parasını ortaya koyarak batırmayı göze almaz.
Sonuçta Hürriyet Gazetesi, Simavi Ailesi’nden Aydın Doğan’a geçtiğinde de benzer tartışmalar yaşanmış ve endişeler dile getirilmişti. Şimdi de Aydın Doğan’dan Demirören’e geçiyor ve yine benzer tartışmaların olması normal. Neticeye bakmak lazım. Kırk yıldır Aydın Doğan hem medya grubunu çok büyütüp çeşitlendirdi, hem de maddi değerini çok ileri bir noktaya taşıyacak şekilde grubunu saygın bir yere taşıdı.
Demirören’de basiretli bir tüccardır. Parasını havaya savurmak veya fantezi için bu kadar masraf edecek hali yok. Kanaatim odur ki, bazı pratik değişiklikler haricinde ne yayın çizgilerini ne de içeriklerini değiştirme yoluna gidecektir.