Türkiye’de eğitim, üzerinde farklı kesimlerin veriler aracılığıyla konuşabildiği ve tartışabildiği bir alan olmaktan maalesef çok uzak bir noktada bulunmaktadır. Bunun temel nedenlerinden bir tanesi, eğitim okuryazarlığının zayıflığıdır. Bu nedenle, eğitimde verilerin bağlamını değerlendirmek, kullanım alanları ve sonuçlarına dair yorum yapmak konusunda karmaşa yaşanmaktadır. Dahası, eğitim hakkında konuşmak ve öneri ileri sürmek için çoğunlukla veriye de ihtiyaç duyulmamaktadır. İnsanlar kısmen bildikleri eğitim alanından çok iddialı genellemeleri kolaylıkla yapabilmektedir. Dolayısıyla, ülkemizde çoğunlukla veriye dayalı olmayan veya veride bir karşılığı olmayan sorunlar dile getirilebildiği gibi veriye dayalı olmayan öneriler de çözüm olarak sunulabiliyor. Çoğu zaman eğitim sistemi bir bütün olarak tutarlı bir şekilde değerlendirilemiyor. Sadece bir noktaya odaklanılıyor, ancak o noktada yapılacak değişikliklerin sistemin tümünde yol açabileceği etkiler çok rahat bir şekilde göz ardı edilebiliyor.
Yankı Odaları ve Artan Kutuplaşma
Bir diğer önemli neden ise bireylerin değerlendirmelerini, dâhil oldukları yankı odaları (echo chambers) na hâkim olan yaklaşımlarla yapmalarıdır. Bir başka deyişle akıl ve vicdanlarını yankı odalarına emanet etmeleridir. Bu nedenle çözülmüş sorunlar sanki çözülmemiş gibi sürekli gündemde tutulurken üzerinde durulması gereken meseleler gündem bile oluşturmuyor. Eğitim okuryazarlığı düşük olduğu için çok kolay bir şekilde yankı odaları sürdürülebilir oluyor. Diğer taraftan, özellikle teknolojik gelişmeler maalesef yankı odalarını kalıcı kılmaya ve toplumları kutuplaştırmaya eğilimli. Gelişen teknoloji içeriklerin filtrelenmesini kolaylaştırdığı için insanların önceden belirlenmiş bilgileri almaları çok daha kolay hale gelmekte, böylece yankı odalarına farklı ve şaşırtıcı haberlerin gelmesi önlenebilmektedir. Tüm dünyada yankı odaları sadece kendi sesini dinlemeye tahammül edebilen insan kümelerini bir arada tutmuyor, ayrıca karşılıklı manipülatif ve yanlış haberlerin, bilgilerin yayılımını da hızlandırıyor. Son zamanlarda yapılan kapsamlı çalışmalar, online’da yalan haberlerin doğru olanlardan çok daha hızlı, çok daha geniş ve derin ölçekte yayıldığını göstermektedir. Çarpıtma, abartı, uydurma haberler eskiden de olmasına rağmen istisna teşkil ederken şu anda artık kural olmaya başladı.
Böylece her farklı kesim için tek bir rengin hâkim olduğu yankı odaları oluşmaktadır. Her bir kesim, yankı odalarına kendi görüşlerini güçlendirecek ve teşvik edecek bilgileri almakta ve karşıt fikirleri veya sonuçları bu alandan uzak tutma eğilimi göstermektedir. Bunun bir sonucu olarak bu odalarda eğitimle ilgili tek tip değerlendirmelere yer verilmektedir. Farklı şekilde değerlendirmeye imkân vermeyen veriye dayalı bir haber bile o odaya girebildiğinde artık veriyle bağı kopartılarak farklı bir hikâyenin parçası olabilmektedir. Bu ortam, sürekli tek tip düşünceyi besleyen, etraflıca düşünmeyi ise kısıtlayan bir etki oluşturmaktadır. Dahası, diğer alanlarda olduğu gibi eğitim sisteminin sorunlarından ekonomik olarak beslenen ve sorunların çözülmesini istemeyen kesimler için yankı odaları vazgeçilmezdir. Bu nedenle, bu kesim yanlış algı ve süreçlerin manipülasyonu için tüm imkânlarını seferber etmektedir.
Sorunlar var, ancak önemli başarılar elde edildi
Aslında son onlu yıllarda eğitimde o kadar çok iyileştirme yapıldı ve önemli mesafeler alındı ki dile getirilen pek çok sorunun artık sorun olmaktan çıktığını görüyoruz. Eğitimin tüm kademelerine erişim kolaylaştı ve dolayısıyla okullaşma oranları arttı. Bu iyileştirmelerden de en fazla sosyoekonomik olarak dezavantajlı kesimler yararlandı. Diğer çok önemli bir kazanım olarak, eğitimin tüm kademelerinde kız çocuklarımızın okullaşma oranları ciddi oranda arttı ve özellikle ortaöğretim ve yükseköğretim kademelerinde erkek çocukların okullaşma oranlarını da geçmeye başladı. Eğitimde fırsat eşitliğini artırabilmek için çok sayıda sosyal politika uzun yıllardır istikrarlı bir şekilde uygulanıyor. Dolayısıyla bugün bütüncül bir iyileşme sağlamak için çözülmesi gereken sorunların büyük bir kısmına dair önemli adımlar atıldı.
Diğer taraftan bu dönemde, önceki dönemlerde uygulanan baskıcı ve toplumsal karşılığı olmayan politikaların yol açtığı hasarlar büyük ölçüde onarıldı. Başörtüsü yasaklarından katsayı uygulamasına kadar yasakçı ve baskıcı uygulamalar birer birer ortadan kaldırıldı. Kısaca, bir bütün olarak değerlendirildiğinde özellikle son yirmi yıl, uzun yıllardır bu ülkede eğitimde ihmal edilen ve yapılmayanların yapıldığı ve eksikliklerin telafi edildiği bir dönem oldu. Atılan bu somut adımlara rağmen yapılan iyileştirmelerin yeterince takip edilmediği, birbiri ile ilişkisi ve sağladığı yararlar hakkında hakkaniyetli bir değerlendirme yapılmadığı görülüyor.
Elbette, hâlâ çok sayıda sorunumuz var. Örneğin okullar arası başarı farkları yeterince azaltılamadı. Yükseköğretime erişim sorunu tam anlamıyla çözülemedi. Özellikle, eğitimin bir bütün olarak kalitesinin artırılması ve herkesin aynı nitelikte eğitime erişimle ilgili önümüzde uzun bir yol var ve en fazla politika geliştirilecek alanların başında geliyor. Ancak, bu sorunların sağlıklı değerlendirilebilmesi ve çözümler üretilebilmesi için hem eğitim okuryazarlığını artırmaya hem de yankı odalarından çıkmaya ihtiyacımız var.
Başarı yerine başarısızlıklar kutsanıyor
Hem eğitim okuryazarlığı zayıf bir haldeyken hem de yankı odaları giderek güçlenirken eğitimde bağlamı hakkaniyetli bir zeminde tartışmak ve verilere dayalı çıkarımlar yapmak mümkün olmuyor. Bu alandaki olumlu gelişmeler ve uluslararası başarılar gündem oluşturmuyor veya yok sayılarak hükümsüzleştirilebiliyor. Dahası ortada bir başarı varsa bu başarıya da şüpheyle yaklaşılıyor. Esasında zımnen bu ülkenin insanlarına başarı yakıştırılamıyor, dudak bükülüyor. Bu konudaki açık örneklerden birisini Türkiye’nin PISA ve TIMSS gibi uluslararası izleme araştırmalarındaki sonuçlarına dair yapılan tartışmalarda görebiliyoruz. Eskiden PISA ve TIMSS gibi uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında ülkenin başarı karnesi düşük olduğunda haftalarca basında tartışılıp başarısızlığımız bir şekilde kutsanırken sonuçlar olumlu olduğunda tam tersi bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Özellikle son yıllarda bu araştırmalarda elde edilen sonuçlar çok iyi noktalara gelmişken, farklı alanlarda önemli başarılara imza atılırken maalesef bu başarılar yok sayılabiliyor. Türkiye’nin gösterdiği bu başarıdan uluslararası raporlarda takdirle söz edilirken aynı takdir ülke içerisindeki tartışmalarda ne yazık ki görülmüyor. Birçok ülkenin toplam nüfusundan fazla öğrenci nüfusuna sahip bir eğitim sisteminde bu iyileştirmeleri başarabilmenin ne kadar zor olduğu göz ardı edilebiliyor.
Kız çocuklarının eğitim sorunu çözüldü
Bir diğer önemli örnek de kız çocuklarının okullaşma tartışmalarında görülüyor. Evet, böyle bir sorun vardı 2000’li yılların başlangıcında. Ancak, yukarda değindiğimiz gibi son 20 yılda eğitime yapılan devasa yatırımlarla bu sorun çözüldü. Kız çocuklarının ortaöğretimde okullaşma oranları 2000’li yılların başında %39’lar seviyesinde iken %95’lerin üzerine çıktı. Dahası, özellikle yükseköğretimde kadınların okullaşma oranı son yıllarda erkeklerinkini geçti. Yükseköğretim mezunlarına da bu sonuç artık yansıdı. 2022 yılında 25-34 yaş grubunda yükseköğretim mezunu erkeklerin oranı %38,8 iken bu oran kadınlarda %43,6 olarak gerçekleşti. Bir başka deyişle artık ülkemizde hem yükseköğretimde okullaşma oranları hem de yükseköğretimden mezuniyet açısından kadınlar erkekleri geçti. Yani, artık ülkemizde böyle bir sorun yok. Ancak, ısrarla sanki bu sorun çözülmemiş gibi aynı gündemin verisiz bir şekilde oluşturulmaya çalışılması her şeyin ötesinde bu başarıyı sağlayan eğitim emekçilerinin emeklerine saygısızlıktır! Asıl gündemin bu bağlamda artık yükseköğretim mezunu kadınların artan oranına karşı işgücü piyasasında ve diğer çalışma ortamlarında yapılması gereken hazırlıklar olması gerekirken enerji başka şeylerle boşa harcanıyor.
Köy Enstitüleri ve Köy Yaşam Merkezleri
Bu konuda değinilmesi gereken bir diğer kutsal tartışma alanı köy enstitüleri! Köylerdeki nüfusun %80’lerin üzerinde olduğu bir dönemde başarılı bir eğitim politikası olan ve insan kaynağının yetiştirilmesinde önemli katkılar yapan köy enstitülerini eğitim sisteminin en önemli sorunu olarak sürekli gündemde tutmak, aslında sahayla güçlü bağları olan eğitim politikaları geliştirememe yetersizliği veya inadından kaynaklanmaktadır. Köy enstitülerini eğitim tarihimiz bağlamında tartışmak anlamlı iken bunun üzerinden siyasi bir gündem oluşturmaya çalışmak tıpkı çözülen kız çocuklarının eğitim sorunu tartışmaları gibi beyhude çabalardır.
Dahası, Covid-19 salgını sonrası köylere dönüşün arttığını ve özellikle gıda tedarik zincirlerindeki sıkıntıları görmemiz üzerine atıl köy okullarını hızla bakımdan geçirerek sadece anaokul ve ilkokul değil, ayrıca halk eğitim merkezlerini de içerecek şekilde köy yaşam merkezlerine dönüştürme politikamız, köy enstitülerini sürekli gündemde tutanlar tarafından bırakın değinilmeyi yok sayılarak hükümsüzleştirdi. Bakanlık dönemimizde 3 bin 500 köy yaşam merkezi köylerin hem eğitim çağ nüfusunun hem de yetişkinlerin eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasının ötesinde ayrıca köy düğünlerinde ve taziyelerde de kullanılan yaşam merkezleri oldu. Köy yaşam merkezleri ile ne kadar önemli bir boşluğun doldurulduğunu bizzat gördük ve muhtarlarımız ve köylülerimizden sürekli yenilerinin açılması talepleriyle karşılaştık. Dolayısıyla, böylesine gerçekçi bir şekilde reel ve sahada önemli katkıları sağlayan köy yaşam merkezlerinin daha fazla artırılması, zenginleştirilmesi ve taşımalı eğitimin böylece kademeli bir şekilde kaldırılması tartışmalarına katkı vermek yerine bunları görmezden gelip temcit pilavı gibi köy enstitülerinin kaldırılmasını tartışmak yankı odalarının gerçeklikle ilişkisinin ne kadar sorunlu olduğuna işaret etmektedir.
Yankı Odalarını Yıkma Zamanı ve Vicdanlı Akıllar
Bu nedenle ülkemizde eğitimcilerin işi her zaman zor oldu. Özellikle politika geliştiriciler ve uygulayıcıların sistemdeki sorunları sürekli iyileştirebilmelerine imkân veren yapıcı eleştiri alabilme ihtimalleri son derece düşük gerçekleşti. Elbette bu durum, sağlıklı bir tartışma zemininde her bir eğitim politikasının tartışılabildiği ve bir mutabakat imkânına yol açabildiği bir iklimin oluşmasını da engelliyor. Eğitimin dinamik bir sistem olduğu ve sürekli gelişmeye, iyileştirmeye ihtiyaç duyduğu gerçeği dikkate alınırsa bu zorlu atmosferde iyileştirmeye odaklanmak da ayrı bir zorluk oluşturuyor.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, gelişmelerin değerlendirildiği ve yeni politikaların tartışılabildiği yeni zeminlerin oluşmasında ısrarcı olmamız lazım. Mümkün olduğu kadar geniş bir mutabakat zeminini oluşturmak için çabalamak gerekiyor. Aksi takdirde, yankı odalarının etkisini azaltmak mümkün olmayacak.
Sorunların hakkaniyetli bir şekilde değerlendirilebilmesi için hem vicdanın hem de aklın devrede olması lazım. Alınan mesafenin ve yapılan iyileştirmelerin anlaşılması ve takdir edilmesi için vicdanlı olmalıyız. Mevcut sorunları rasyonel bir şekilde tespit edebilmemiz için de akla ihtiyacımız var. Bağlamı hakkaniyetli değerlendirebilmemiz için sadece vicdanlı veya sadece akıllı olmak yetmiyor. Bunun için vicdanlı akla ihtiyacımız var. Yani, hem iyileştirmeleri takdir eden hem de eksiklikleri vurgulayan bir yaklaşıma. Bunu başarabiliriz. Yankı odalarını yıkmak sadece sahanın gerçeklerinde buluşmayı ve sorunlara gerçekçi çözümler üretme kabiliyetimizi artırmayacak, ayrıca eğitim tartışmalarının daha sağlıklı olmasını sağlayarak eğitim okuryazarlığını da artıracaktır.