Emre Özcan: Teknik adamlar zamanla futbolculardan daha ön plana çıktılar!
Ekranların sevilen spor yorumcusu Emre Özcan ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Emre Özcan merak edilen birçok konu hakkında sorularımızı cevaplarken Beşiktaş Bayern Münih eşleşmesi hakkında, "Bayern Münih denk gelirse, kadro kalitesiyle de 2-3 fark yapabilir ve buradaki maç biraz boşa çıkabilir. İlk maç burada olsaydı Beşiktaş umutları oraya taşıyabilirdi" yorumunda bulundu.
Birçok konuda merak edilenleri cevaplayan Emre Özcan, "Ben saha içinde teknik adamların zamanla futbolculardan daha ön plana çıktığını düşündüm. Teknik adamların hayatları ya da yaptıkları biraz daha önemli hale geldi" dedi.
Beşiktaş Bayern Münih eşleşmesi hakkında konuşan Özcan, "Beşiktaş’ın bu iki ayda, ligde işler yolunda gitmediği için moral motivasyonu biraz düştü. Tura bakışta makasın biraz açıldığı görünüyor" diyerek turu değerlendirdi.
Öncelikle bu mesleği yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bülent Timurlenk 12 13 yıl önce bir blog açtı. Ben de onun ardından “Tardinibüfe” diye bir blog açtım. Benim bloğum birkaç arkadaş ile tutuldu ve iyi dönüşler aldım. Bu dönemden sonra daha çok yazmaya başladım.
O dönem ben de Ankara’da hukuk okuyordum. Okul benim için çok iyi gitmiyordu. Sabah çok erken kalkmak zorundaydım okula yetişmek için. Ankara’da çok soğuk oluyordu. İzmirli olduğum için çok da alışık değilim.
“45 dakika yolu kim çekecek” diyerek evde kalıyordum. Evde daha fazla zaman geçirmeye başladım, böylelikle daha çok maç izlemeye ve yazmaya başladım.
Eurosport’tan İbrahim Koçyiğit benim bloğumu takip ediyormuş ve bana bir şekilde mesaj gönderdi. Birkaç hafta sonra İbrahim bana, “Caner (Eler) diye bir arkadaşım var, o da seninle konuşmak istiyor” dedi.
O dönemde blogdan önce yazmaya başladığım NBA Türkiye dergisi vardı.
Caner benden basketbol turnuvasında yorumculuk yapmamı istedi ve ben de kabul ettim.
Medyaya girişim böyle oldu.
Devam eden bir okulum vardı ama iyi gitmiyordu. Emre Yazıcıol ise snooker turnuvasında yorumculuk için çağırdı.
Genel Yayın Yönetmeni Bağış Erten bana spikerlik teklif etti. Hiç beklemiyordum ve hayalini kurduğum bir meslek değildi spikerlik.
Ailemle konuştuktan sonra, yaza kadar okula devam etme kararı aldım ve yazdan sonra Bağış Erten’e başlayabileceğimi söyledim.
Ankara’da kaldım ama sınavlardan başarısız olmaya devam ettim. Yaz sonunda Ağustos ayında görüştük ve 2010 Eylül’de başladım.
Bu mesleğe girişe böyle karar verdim. Çok planladığım bir şey değildi.
Daha önceleri blog yazarıydınız. Şimdi de Tardini’de yazıyorsunuz? Bu süreç kariyerinizi nasıl etkiledi?
Blog beni çok fazla insan ile tanıştırdı. Şu anda spor basınında olan birçok arkadaşla orada tanıştım. Her gün yazı yazmak insanı çok geliştiriyor ve yazarak kalite de değişiyor.
Eurosport’taki arkadaşlarımla da blog üzerinden tanıştım. Tardinibüfe’yi 12 sene önce açmıştım. 2010’dan sonra ise bloğu çok boşlamıştım. Geçen sene Nisan ayında ise yeniden yazmaya başladım, en azından ayda 1 ya da 2 yazı yazarak.
Futbolun detaylarına çok önem veriyorsunuz. Çoğu kişinin bilmediği ya da bahsetmediği birçok konuya değiniyorsunuz. Örneğin, Eddie Howe’ın, Sarri’nin antrenmanlarını takip ettiğinden bahsediyorsunuz. Bu özelliğinizi nereden alıyorsunuz?
İlgi alanım detaylarla alakalı diyebilirim. Ben futbolun sahada oynandığını düşünüyorum. Beyaz alan ile ilgili konuşmaya çalışıyorum. Bazı arkadaşlar ise saha içini bırakıp saha dışına odaklanıyor. Mesela ekonomi, psikoloji ile ilgileniyorlar.
Ben de saha içinde teknik adamların zamanla futbolculardan daha ön plana çıktığını düşündüm. Teknik adamların hayatları ya da yaptıkları biraz daha önemli hale geldi.
Detaycı teknik adamlar vardır, Arrigo Sacchi ile başlar. Eddie Howe ya da Sarri onu devam ettirmeye çalışıyor. Sahada çok fazla değişken var ve bu değişkenlerin etki edişi çok çok fazla. Aslında teknik adamın yaptığı çok iyi bir analiz sahada oluşan tek bir detayla farklı mağlubiyete sebep olabilir.
Teknik adamlar da bunun farkında varıp sahadaki kontrol dışı olan unsurları azaltmaya ve bunlardan avantaj çıkarmaya çalışıyorlar.
Eddie Howe örneği ise okumak ile alakalı. Onlarla ilgili çok fazla şey okumaya çalışıyorum. Böyle olunca da farklı örnekler ortaya çıkabiliyor.
Şampiyonlar Ligi’nde, Real Madrid, Bayern Münih, PSG, Barcelona çıtayı birçok Avrupa kulübünün yetişemeyeceği seviyeye çıkardılar. Zaten Şampiyonlar Ligi’nde eskisi kadar sürpriz sonuçlar da olmuyor. Bu fark Türk takımları açısından kapatılabilir mi?
Bu farkın kapanması çok kolay görünmüyor. Doğru bir şey söyledin. Artık en üst seviyede, Şampiyonlar Ligi’nde çok fazla sürpriz olmuyor.
2008’den beri futbolun aktörleri belli; Barcelona, Real Madrid ve Bayern Münih. Bu süreçte araya giren diğer takımlar ise, 2 kez final oynayan Juventus ve Atletico Madrid.
PSG ise paranın gücüyle buraya girmeye çalışıyor.
10 yıldır bu 5 takımın şampiyonlukları alması ya da final oynaması çok sağlıklı bir düzen değil. Bu ekonomik çıtanın yukarı çıkmasıyla alakalı.
Türk kulüpleri için bu farkı kapatamaz anlamına gelmiyor. Evet makas açılıyor ama oransal olarak büyüme de var.
Avrupa kulüpleri makası açarken Türk kulüpleri de artan gelirleriyle rekabetçi yapısını koruyabilir.
Oransal büyüme ile beraber belki bu kulüplerin seviyesine ulaşılamaz ama hem Türk kulüpleri hem de Avrupa’nın diğer düşük ölçekli ligleri için rekabetin sağlanabileceğini düşünüyorum.
Bayern Münih Beşiktaş maçını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şampiyonlar Ligi’nin son 16 tur kuraları çekildiği an ile oynandığı an arasında 2 ay var. Bu yüzden birçok şey değişebiliyor.
Form durumları değişebiliyor. Bir de Ocak ayı transfer dönemi var. Takımların kadro yapıları bile değişebiliyor.
Beşiktaş’ın bu iki ayda, ligde işler yolunda gitmediği için moral motivasyonu biraz düştü. Tura bakışta makasın biraz açıldığı görünüyor.
Ara transfer döneminde Cenk Tosun takımdan ayrıldı, yerine gelen Vagner Love ne kadar zamanda uyum sağlayabilecek? Negredo’nun bekleneni bir türlü veremediği bir ortam var. Oyuncuların form durumları biraz düştü. Babel 2 ay öncesinde olduğu yerde değil. Quaresma iki ay öncesine göre çok daha fazla eleştiri alıyor.
Bayern Münih ise, arada sallantı yaşadı. Jupp Heynckes görevi aldığında, 7. haftaydı. Ligde 3-4 maçta puan kaybetmişlerdi, PSG’den 3 yemişlerdi.
Jupp Heynckes takımın başına geçtiğinden beri, 15 maçta 14 galibiyet 1 mağlubiyet aldılar.
İlk maçın orada olması da dezavantaj. Çünkü Bayern Münih denk gelirse, kadro kalitesiyle de 2-3 fark yapabilir ve buradaki maç biraz boşa çıkabilir. İlk maç burada olsaydı Beşiktaş umutları oraya taşıyabilirdi. Yine de ben, Beşiktaş’ın gerek orada gerekse de İstanbul’daki maçta belirli periyotlarda, rakibine sıkıntı çıkaracağını düşünüyorum. Bence bunu yapması da yeterli olacaktır.
İngiltere Ligi’ni yakından takip ediyorsunuz? Sizce Türkiye Ligi, İngiltere Ligi’nin kalitesine yaklaşabilir mi?
Bu seviyeye çıkabileceğini düşünmüyorum.
İş sadece futbol ya da ekonomiyle de alakalı değil, zaten ekonomik olarak da büyük bir uçurum var.
Ülke insanının olaylara bakış açısında da büyük bir fark var. İngilizler ile Türklerin sosyal hadiselere, futbola bakış açısında da fark var. Bu ister istemez sahadaki oyuna da tezahür ediyor.
Türkiye’de çok fazla sıkıntı var; birincisi, para yok. İkincisi ise, altyapı yok. Üçüncüsü, stat yok. Çok fazla yeni stat yapılıyor, bu anlamda gelişim var ama ben yeterli görmüyorum. Taraftar bulunamadığı için statların da bir anlamı kalmıyor. Yapılan birçok stadın futbol stadı olmadığını düşünüyorum. Stat olmayınca, ambiyans ve futbol ortaya çıkmıyor.
Oyuncu kalitesi yeterli değil, yabancı kuralı da bu konuya biraz merhem oldu.
Teknik adam kalitesi ise yeterli değil. Çok nitelikli teknik adam sayısı çok az.
Bence en önemli şey, Türk futbolu denince akla gelen bir oyun biçimi yok. Bunun oluşması çok kolay değil ama buna dair ortada bir şey de yok.
Topun dolaşım hızı düşük. Her açıdan büyük eksiklerimiz var, maalesef Almanya, İtalya, Fransa kalitesine kısa ya da uzun vadede gitme şansımız yok.
Türkiye’de hangi futbolcuları beğeniyorsunuz?
Son dönemde Tolgay Arslan’ı çok beğeniyorum. Bana kalırsa performansıyla Oğuzhan’ın önüne çıkıyor. Komple bir yapıda.
Galatasaray’da Fernando bence ligin gördüğü en iyi savunma önü oyuncularından biri. Çok etkileyici bir performans ortaya koyuyor.
Babel, Beşiktaş’ta bu kadar etki yaratmasını beklediğim bir oyuncu değildi. Son bir ayda ise bir düşüş yaşadı.
Başakşehir’de Adebayor mükemmel oynuyor. Çok etkileniyorum oyunundan. Adebayor İngiltere kariyerinde hep santrafor olarak görev aldı. Abdullah Avcı ise onu sahte 9 gibi kullanıyor. Sık sık orta sahaya gelerek kanat oyuncularının forvet özelliği kazanmasını sağlayan, İkinci bir pas istasyonu gibi kullanıyor. Çok değerli bir rolü var ve ben onun Türk futboluna çok güzel bir oyuncu rolü gösterdiğini düşünüyorum.
Fenerbahçe’de Josef de Souza’ya haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Bence çok üst düzey bir oyuncu. Yavaş yavaş hakkı veriliyor.
Trabzonspor’da Okay Yokuşlu’yu çok beğeniyorum savunma önünde. Abdülkadir çok acayip bir yetenek ama fiziği yetersiz, onu geliştirmesi lazım.
Kısaca bunları sayabilirim.
Türk futbolunda en çok tartışılan konulardan biri hakemler. Sizce V.A.R sistemi hakem tartışmalarının önüne geçebilir mi, oyunun doğal akışını bozabilir mi?
Ben bu konuda çok tutucu değilim. Olması gerektiğini düşünüyorum.
Bu kadar hakemde şikayet edilen bir kültürdeysen, -ki İtalya böyle bir kültür, Türkiye böyle bir kültür- bunun şart olduğunu düşünüyorum.
Daha iyi kullanılabilir.
Fiorentina-Juventus maçında oyun 3-4 dakika durdu ve video hakem yanlış karar verdi. Bu sistem yeni bir sistem ve 4-5 sene sonra bu süreler süreleri aşağı çekilebilir.
Belirleyici olan pozisyonlarda oyuna biraz daha hakkaniyet kazandıracağını düşünüyorum. Çünkü hakikaten, hakem hatası yüzünden son dakikalarda bazı takımların istemediği gibi sonuçlanabiliyor. Bu da oyuna zarar veriyor.
Bu tamamen futbola bakış ile bağlı. Video hakemden bağımsız olarak şunu söyleyebilirim, hakemler de futbol maçının bir unsuru. Hakem hata yapınca insanlar bunu normalleştiremiyorlar ve büyük bir infiale sebep oluyor. Senin futbolcun ile hakemin yaptığı hata arasında hiçbir fark yok. Oyuncuların hata yapma lüksü varsa hakemin de hata yapması son derece doğal.
Hakemlerin yeterli olmadığını düşünüyorum ama Türkiye’deki iklim hakemleri olduğundan daha kötü gösteriyor.
Türkiye’de ve Avrupa’da hangi teknik adamları beğeniyorsunuz?
Türkiye’de Abdullah Avcı’yı beğeniyorum. Futbola bakışı itibariyle en modern görünen hoca.
Bunun dışında Fatih Terim ve Şenol Güneş sözü geçen teknik adamlar. Onların çok farklı bir kazanma alışkanlıkları var.
Fatih Terim’in 20 yıl önce yaptığı şey bir devrimdi. Türk futbol takipçisinin hiç görmediği bir oyun yapısıyla beraber önde baskısı total futbola çok yakındı. Bunu 20 yıl önce ortaya çıkarması çok değerli.
Şenol Güneş’in Beşiktaş ile bu sene Şampiyonlar Ligi’nde yaptığı şey çok değerli.
Avrupa’da Guardiola açık ara önde. Şuan bile taktik kitaplarına giriyor ama 50 yıl sonra yazılacak futbol taktikleri tarihi kitaplarında en az 40 sayfası olacaktır. Tek başına her şeyi değiştirdi.
Guardiola’nın ardından sayabileceğim teknik adamlar, Sarri, Mauricio Pochettino, Julian Nagelsmann. Bu teknik adamlar çok öne çıktılar.
Bunun dışında Conte benim için çok önemlidir. Klopp’un çok değerli olduğunu düşünüyorum.
Massimiliano Allegri, bireysel idare konusunda zirve bir teknik adam. Hep şöyle der: “Benim için taktiksel detaycılık yoktur, ben taktiklere değer vermem. Bir maçın analizini 10 dakikada yapıp bitirmeye çalışırım.” Biraz farklı düşünüyor. Bireysel idare ve motivasyon ile farklı bir performans ortaya koyuyor.
Gian Piero Gasperini, Sean Dyche’ı beğeniyorum.
SuperHaber/Hasan Begdili