Engin Altan Düzyatan bilinmeyenlerini anlattı!

Diriliş Ertuğrul dizisiyle milyonları ekran başına kilitleyen başarılı oyuncu Engin Altan Düzyatan, Hürriyet'e verdiği röportajda çok konuşulacak açıklamalarda bulundu. Yakışıklı sanatçı, "Oğlum mesleğimin at binmek olduğunu sanıyor" sözleriyle dikkat çekti.

Ekranların reyting rekortmeni dizisi Diriliş Ertuğrul'un başrol oyuncusu Engin Altan Düzyatan, Hürriyet'e verdiği röportajda samimi itiraflarda bulundu. Başarılı aktör, "Oğlum mesleğimin at binmek olduğunu sanıyor" açıklamasıyla dikkat çekti. İşte o röportajdan satır başları:

 En çok konuşulan ama hiç konuşmayan oyunculardansınız. Az konuşmak bu ilk olgunluk evresinin getirisi mi?

- Susmak erdemdir. Ama bundan sonra sosyal medyayı kendi gazetem gibi kullanmaya karar verdim. Kötü niyetli şeylerin karşısında susmayacağım. Çünkü gerçek sanılıyor.

Diriliş Ertuğrul’da rol almaya başladıktan sonra muhafazakâr kesime yaklaştığınıza dair yorumlar yapıldı. Ne düşünüyorsunuz?

- Bir tarafa yakın ya da bir tarafa uzak değilim. Olduğum yerde duruyorum. İşimi yapıyorum. Geçen gün, “Evlendikten sonra TRT’ye geçti” diye bir şey okudum. Bu TRT’ye yaptığım ilk işim değil ki. 2001’deki ilk dizim ‘Koçum Benim’ TRT’deydi.

Nedir bu algının sebebi peki?

- Bugün böyle düşünürler, yarın bambaşka... Bunun matematiği yok.

Daha önce yaşadınız mı bunu?

- 12 Eylül’de geçen bir filmde oynadım, sol tandanstan, “Evladım, solculuk sana mı kaldı” dediler. ‘Anadolu Kartalları’ isimli filmde oynadım, “Evladım, militarizme alet olduğunun farkında mısın” yazdılar. Şimdi de başka şey söylüyorlar. Birileri hep başarınızdan rahatsız olacak...

Nedir o zaman durduğunuz yer?

- Ben sağda da solda da durmuyorum, hümanizmde duruyorum. Zaten işim; insan ve duygu. Siyaset konuşmak ilgimi çekmiyor. Sanat konuşmayı ya da kitap okumayı tercih ediyorum.

Bir dönem sizi hep Cihangir’de görüyorduk. Belli bir arkadaş çevreniz vardı. Oyuncu Rıza Kocaoğlu da arkadaşlarınızdandı hatta. Zamanla çevrenizin değiştiği söylendi. Eski mahallenizin bir tepkisi oldu mu?

- Yüzüme karşı olmadı. Arkamdan konuştularsa bilmiyorum (gülüyor). Şaka tabii, adamlar benim 20 yıllık arkadaşlarım, her şeyin farkındalar. Dediğim gibi, Altan aynı Altan... Bu akşam da Rızalar bana geliyor (gülüyor). Evlendikten sonra trafikten uzaklaşmak ve sete yakın olmak için karşı tarafa taşındım. Beni Cihangir’de ya da dışarda görmeyince böyle bir algı oluşuyor ama aynı arkadaşlarımla evlerde görüşüyoruz.

Son beş yıldır sizi ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinde izliyoruz. Ayrılacağınız söyleniyor, doğru mu?

- Hayır. Aslında biz diziyi üç yıl için tasarlamıştık. O kadar yüksek reytingler aldı ki o rakamlarda işi bırakamadık. ‘Diriliş Ertuğrul’ bu yıl bitiyor. Yapımcılarımız önümüzdeki sene için yeni bir diziye hazırlanıyor.

Dizi için, milliyetçi-muhafazakâr bir kesim tarafından izleniyor gibi bir algı var. Siz ne düşünüyorsunuz?

- Muhafazakâr kesimden olmayan birçok insanın izlediğini görüyorum. Bir dönem böyle bir algı oluşturmaya çalışıldı ve başarılı da oldu.

Sizden sonra, ‘Payitaht, Mehmetçik Kûtulamâre, Kösem Sultan’ gibi diziler yapıldı ama aynı başarı yakalanamadı. Neden?

- Büyük başarılar tek başına olmuyor. O yıl başlayacak bütün senaryoları okumuştum, bu, en iyisiydi. Tek kaygım, “Çekilebilir mi” olmuştu. Yönetmenimiz Metin Günay’a da güvendim, role çok inandım. Diğer takım arkadaşlarımın takım kaptanlığını yapmayı kabul ettim. Sağ olsun, beraber oynadığım diğer arkadaşlarım da benim takım kaptanlığımı kabul etti.

Reytingleriniz hep çok yüksek oldu. Bu başarı beraberinde ‘Reytingleriyle mi oynanıyor’ gibi söylentileri getirdi. Bunları önemsediniz mi?

- Bir fıkra anlatayım sana: Kıyamet kopmuş, bir düzlük üzerinde herkesin cehennem giriş kapıları çukurlar şeklindeymiş. Hepsinin başında da zebani duruyormuş. Bir tek Türkiye’deki cehennem çukurunun başında zebani yokmuş. “Bu neden boş” demiş oradan biri, zebani, “Ona gerek yok. Orada herhangi biri yukarı çıkmaya çalışırsa aşağıya çekiyorlar” demiş. Burada başarı çok kolay kabul edilmez. Kimse kimsenin başarısını kabul etmek istemez. Bu biraz egolarla ilgili.

Kızınız Alara, Amerika’da doğdu. “‘Yerli ve milli’ bir oyuncunun çocuğu nasıl Amerika’da doğar” diye eleştiriler yapıldı...

- Neslişah’ın Türkiye’de doğum yapacağı hastane, doktor belliydi. Dizi sezon tatiline erken girdi. Neslişah beşinci ayındaydı. Ben Los Angeles’ı çok severim. Uzun zamandır arabayla yapmak istediğimiz bir yolculuk vardı. Amerika’ya gittik. O sırada dizi setinde yangın çıktı. Çekimlere geç başlanacaktı. Neslişah kendini orada çok iyi hissetti ve doğum da orada gerçekleşti. Eğer bu planlı olsaydı, ilk çocuğumuzu da orada dünyaya getirirdik.

Eleştiriler canınızı sıkıyor mu?

- Çocuğumu orada doğurmak için gitmedim ama gitseydim dahi bu yanlış olmazdı. Bu eleştirileri, hele bir de aydın insanlar yaptığında üzülüyorum. Çok alıştım bu işlere ben, ne yaparsam yapayım bir şekilde eleştirilir oldum.

Çok mu çektiniz bu durumdan?

- Neslişah’la evlendik, bir gün sonra ‘Boşanıyorlar’ diye haber çıktı. Hatta, “Şu kadar zaman sonra ayrılırlar” diye iddiaya girildiğini bile duyduk!

Arkadaş çevreniz mi girmiş bu iddiaya?

- Çevremizden birileri, diyelim... İnsanlar birbirinin mutluluğundan değil, mutsuzluğundan besleniyor sanırım.

Söylentiler bir yana, evliliğiniz altıncı yılına giriyor. Nasıl gidiyor?

- Güzel. Ben Neslişah’ı gördüğümde, “Bu kızla evlenmeliyim” demiştim.

Çocuktan sonra aşk şekil değiştirdi mi?

- Ben Neslişah’a hâlâ çok âşığım. Ama anne olduktan sonra saygı şekil değiştiriyor. Çok daha fazla saygı duymaya başlıyorsun.

Kayınvalidenizin annesi Hülya Koçyiğit’le aranız nasıl? Sohbetiniz politika mıdır?

- Hiç konuşmayız. Hülya Teyze’yle genelde sinema, sanat ya da çocukları konuşuyoruz. Beraber tiyatroya gitmekten zevk alıyoruz.

 Şövalyelikle ilgili bir kitapta okuduğunuz “Onurum hayatımdır” sözünü dövme yaptırmışsınız. Onur, size ne ifade ediyor?

- Bahsedilen şey; insanlık onuru. Onu kaybedersek yaşamanın bir anlamı yok. Benim hayatım da onurum üzerine kurulu. Asla dedikodu yapmam, yüzüne söyleyemeyeceğim şeyi kimsenin arkasından konuşmam. Hiçbir hayvana saygısızlık etmem. Hiçbir çocuğa kaba davranmam. İyi insan olmaya çalışırım. Gerçek başarının sırrı budur. İyi insan değilseniz, başarınız bir yerde biter.

Dövmeyi konuşmuşken sorayım, bir dönem baklavalarınızı konuşuyorduk. Sonra sakallarınızı konuşmaya başladık...

- Baklavalar duruyor, sadece uzun zamandır görünmüyorlar (gülüyor).

Sosyal medyada en çok Atatürk fotoğrafı paylaşan ünlülerden birisiniz...

- Ben İzmirliyim. Zübeyde Hanım bizim orada yatıyor. Okula giderken her gün onun önünden geçerdim. Atatürk sevgisiyle büyüdüm. Ülkemizin kurtarıcısından bahsediyoruz. Öyle bir algı oluştu ki, Atatürk’ü seversen padişahları sevemezsin. Padişahları seversen Atatürk’ü sevemezsin gibi. Buna inanmıyorum. Herkesin görüşleri farklı olabilir. Herkes birbirini sevmek zorunda değil ama saygı duyarak birbirini anlamaya çalışması daha medeni ortamlar oluşturur. Ben bana kalan kısıtlı zaman diliminde ruhen ve bedenen çocuklarıma yoğunlaşmayı tercih ediyorum.

Peki İzmirli olmayı nasıl anlatırsınız?

- İzmirli olmak güzeldir. Avrupai ve rahat bir şehirdir. Trafik yoktur, herkes birbirine saygılıdır. Ailem hâlâ Karşıyaka’da yaşıyor.

OĞLUM MESLEĞİMİN AT BİNMEK OLDUĞUNU SANIYOR

Oğlunuz Emir üç yaşında, kızınız Alara beş aylık. Baba olmak size ne öğretti?

Gerçekten büyüdüğümü ve çocukluğumu üzerimden attığımı hissettim. Bireyselliğin çok güzel olduğunu ama ailenin çok şey öğrettiğini fark ettim. Önceliklerim tamamen değişti. Eskiden kendim için çalışıyordum, artık çocuklarım ve eşim için çalışıyorum.

Alara ismini nasıl seçtiniz?

- Neslişah’ın da benim de sevdiğimiz bir isimdi. İçinde güçlü sesler ve ‘a’ harfi olan bir isim istiyorduk.

 Emir sizi ekranda izliyor mu?

- Hiç izlemedi. Mesleğimin at binmek olduğunu sanıyor. “Baban ne iş yapıyor” diyenlere “At biniyor” diyor.

Dizinin geçtiği Ertuğrul dönemine ve günümüze bakınca toplumsal olarak arada ne gibi farklar görüyorsunuz?

- O dönem yaşam, toprakla iç içe... Her şey yanındakilere bağlı olmanla alakalı. Günümüzde aynı kavramlardan bahsedemeyiz. İnsanlar daha bireysel, adım atmakta artık eskisi kadar cesur değiller.

 Beş senedir aynı karakteri canlandırıyorsunuz. Role kendinizi kaptırdığınız oluyor mu?

- Ben profesyonelim. Bu işin eğitimini aldım ve başrol olmak için eğitildim. Bu ayrımı yapamayacak oyuncular, okulun birinci, ikinci sınıfında delirirler ya da okulu bırakırlar. Deliren arkadaşlarımı görmüşlüğüm var.

Bundan sonra sizi nasıl işlerde göreceğiz?

- Uzun süredir sinema yapmıyorum. Sinema filmiyle ilgili çalışmalara ağırlık verdik. Bol bol senaryo okuyup çalışıyoruz.

Daha önce rol aldığınız ’Romantik Komedi’ filminin üçüncüsünde yoksunuz. Sebebi; söylendiği gibi filmin ‘örf ve âdetlere uygun olmaması’ mıydı?

- Alakası yok. Senaryoyu okuduğumda sevmedim.

KÖYLERİ KALKINDIRMA PROJELERİ YAPTIK

12 Eylül’ü konu alan bir filmde oynamıştınız. Yine siyasi bir film gelse ya da sanat filmi... Diyelim ki Nuri Bilge Ceylan’dan ya da senaryosunda sevişme sahneleri olan bir filmden teklif geldi. Rol alır mısınız?

- Neden olmasın! Hele bir de Nuri Bilge’den gelirse... Ben oyuncuyum, beni heyecanlandıran her karakteri oynarım.

‘Regulus’ isminde bir yapım şirketi kurdunuz. Nasıl projeleriniz olacak?

- İlk olarak Afrika’daki susuzluk ve açlığa dikkat çekmek için bir belgesel çektik. TRT Belgesel’de yayımlanıyor. Aynı zamanda orada fotoğraflar çekmiştim. Bir sergi açtım. Geliriyle Afrika’daki köyleri kalkındırma projeleri yaptık. Su, elektrik, güneş enerjisi ve tohum götürdük. Şimdi ikinci belgesele hazırlanıyorum. Kız çocuklarının okutulması üzerine, arka planına Türkiye’yi alan bir iş. Yetenekli gençleri değerlendireceğiz.

Bir yandan yarışma programı sunuyorsunuz... ‘3’te 3’ isimli, tarihi merkeze alan bir program. Tarihle nasıl bir ilişkiniz var?

- Abim tarih meraklısıdır. Onun bu sohbetlerinde ben de vardım. Uzun süredir yarışma sunmuyordum. Format da hoşuma gitti.

Halk TV Sahibi Cafer Mahiroğlu Kimdir, Kaç yaşında, Nereli? Serveti! TFF'nin başına Mesut Özil mi geçiyor? Boğaz'da denize düşüp kaybolan 2 gencin kimlikleri belli oldu!
Sonraki Haber