Dün bir yazı yazdım.
Ertuğrul Özkök’ün “Neden gazetelerin spor servislerinde Boğaziçili’ler, ODTÜ’lüler yok” cümlesinden yola çıkan bir yazıydı...
Özkök’e hafta sonunda spor medyasının içindeki isimlerden de sert eleştiriler gelmişti.
Önce onları hatırlattım.
Sonra da “E be Ertuğrul Bey, sen neredeyse çeyrek asır yönettin Hürriyet’i. Neden o zaman spor servisine doldurmadın ODTÜ’lü, Boğaziçililer’i. Şimdi dönüp de bundan yakınmak abest değil mi?" minvalinde devam ettim.
Sonunu da, "Madem bu işler 25 yıl sonra aklına geldi, peki magazinde kaç tane Boğaziçili var diye sormazlar mı?" diye bağladım.
Elbette arkamdan ettiği ve kulağıma gelen laflara da inceden dokundurdum ama o artık şimdinin konusu değil.
Neyse sözü fazla uzatmayayım, merak edenler internetten bulup okuyabilir dünkü yazıyı...
[haber=88372]
Yazı yayınlandıktan bir kaç saat sonra, ismi geçen Ercan Saatçi’den bir telefon geldi.
Pek dertliydi...
Konuşmasından o kadar anladım ki Ertuğrul Özkök'ün eski damadı olmanın insanı ne kadar aşağıya çekebileceğini...
Bu defa her zamanki Ercan yoktu karşımda, gergindi...
Cevap hakkına saygım sonsuz elbette.
O yazılmasını pek istemedi ama aktarmak durumundayım söylediklerini:
"Bak İzzet, ben damat kontenjanından filan girmedim Hürriyet'e... 1995'te İlhan Uzundurukan'ın teklifiyle Hürriyet Spor'da yazmaya başladım.
Aziz Yıldırım ölmedi yaşıyor; Alex ve Lefter'in buluşma projesini Aziz Yıldırım'a götürdüğümde "Sen olmasan asla kabul etmezdim" dedi.
Uzun zamandır görüşmediğim ve şu anda Hürriyet Spor'un başında olan Mehmet Arslan birebir bu olayları bilir!
İstiyorsan açıp ona da sorabilirsin.
Hatta o günlerde rakip gazetedeki İbrahim Seten, "Kıskandım seni, çok iyi iş çıkartmışsın" diyerek tebrik etmişti beni!
Bu iddiayı ortaya atan söz konusu arkadaşı da Aziz Yıldırım'dan onay alınca muhabir olarak gönderdim.
O yıllarda Ertuğrul Özkök'ü tanımıyordum bile...”
Anladım ki Ercan, Özkök'ün eski damadı olarak anılmaktan hiç hoşlanmıyor! Çünkü o yıllarda Ercan zaten kendi alanında zirvedeydi. Spordaki başarısının da damat kontenjanından Özkök'e mal edilmesinden haklı olarak rahatsız oluyordu!
Gerçekten çok içler acısı, hakikatten çok vahim Özkök için...
Aslına bakarsanız Özkök'ün önlenemez düşüşünün Hürriyet okurları da çok farkında.
Okunmuyor, yazdıkları ses getirmiyor artık Özkök’ün...
Eski itibarının yerinde yeller esiyor...
Bir zamanlar ülkeyi parmağında oynatan kalemin, siyaset sahnesinde de esamesi okunmaz oldu uzun zamandır.
70’inden sonra yazdığı popüler kültür yazıları ise kendisinden yarım asır küçük o genç kuşak tarafından değil, ancak etrafındaki bir kaç şakşakçı tarafından takip ediliyor.
Peki ya Özkök’ün trajedisini anlamayan kim kaldı diye soracak olursanız?...
E onu da siz anladınız elbette.
Fakat ne olur uyandırmayın Aydın Bey’i çünkü o hala medyanın ‘amiral gemisi’ zannettiği, her yanı su alan filikasında çizgili pijamasıyla karşılayacak başbakan bekliyor...
Devam edelim...
Dün ikinci telefon yine yazıda adı geçen spor medyasının önemli isimlerinden İbrahim Seten’den geldi.
Israrla sordum Ercan Saatçi'nin telefonda bana anlattıklarını! Her konuda söyleyecek bir çuval lafı olan İbo nedense bu defa kısa kesti!
“Ercan Saatçi ne söylüyorsa doğrudur! Ben bu konuda Ercan'ın başarısıyla ilgili yazı da yazdım!"
Açıkçası şaşırdım. İsterdim ki Seten, eminim perde arkasında neler döndüğünü çok iyi bildiği o süreçle ilgili uzun uzun konuşsun ama tabiri caizse hiç topa girmedi. Kendi bilir, kendi tercihi...
Ama eğer bir gün spor medyasında madalyonun öteki yüzünü anlatmak isterse ben buradayım; zevkle dinler ve büyük bir keyifle de yazarım...
Gecenin sonunda ise, yine dün yazdığım yazıda adı geçen isimlerden biri olan, Karar Gazetesi Spor Müdürü Bülent Tuncay’dan bir mesaj geldi.
Aynen şöyle yazmıştı:
"Özkök yazısında adımın geçtiği bir bölüm var. Attığım tweetlerle spor gazetecilerinin eteklerindeki taşları dökmesini ben başlattım ama yazınızda bahsettiğiniz, damadı Ercan’ın röportaj hırsızlığı olayı Sadi Kemal Yaşar’ın başından geçti ve o da yıllar sonra, bu yaşananlar üzerine açıkladı.”
Belli ki daha çok taş var eteğinde spor medyası emekçilerinin.
Anladım ki, istemeden aralayıvermişti Ertuğrul Bey medyadaki bir başka Pandora’nın Kutusu’nun kapağını.
Konuşmak, anlatmak isteyen olursa ben buradayım.
Kulakları çınlasın Erhan Çelik'in bu aralar sıkça dile getirdiği gibi unutmayın, gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır.
Ve her ne kadar birileri yalanla, dolanla, talanla kapalı kapılar ardında iş bitirmeye çalışsa da, birileri de inadına gerçekleri yazdı, yazıyor, yazacaktır...