Erdoğan "Haşhaşiler"e benzetmişti! FETÖ'cü hakim hap kullandığını itiraf etti...

Etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan A.Y, "Ne zaman ki ilaç kullanmayı bıraktım o zamandan itibaren cemaatin bana zarar verdiği gerçeğini net olarak görmeye başladım ve kopma sürecim hızlandı." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 17/25 Aralık darbe girişimlerinin ardından FETÖ'cü yapılanma için "Haşhaşi" benzetmesinde bulunmuştu.

Gaziantep'te, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'na (FETÖ/PDY) yönelik soruşturma kapsamında hakkında dava açılan ve "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 15 yıla kadar hapis cezası istenen eski hakim A.Y, FETÖ mensuplarının güvenlik tedbirleri dolayısıyla yaşadıkları psikolojik sorunlar ve uygulamalarla ilgili bilgiler paylaştı.

Etkin pişmanlık hükümleri kapsamında örgütün deşifre edilmesine yönelik verdiği bilgiler nedeniyle 10. Ağır Ceza Mahkemesince tutuksuz yargılanan A.Y, göreve Çağlayan Adliyesinde stajer hakim olarak başladığını belirtti.

İstanbul'daki stajyer hakim ve savcıların örgüt içinde "Çağlayan" ve "Bakırköy" grubu olarak 2'ye ayrıldığını kaydeden A.Y, şu bilgileri verdi:

"Çağlayan grubunun başında A.Ş. bulunuyordu. Bakırköy grubuyla ilgili ise net bilgim yok. Hafta sonları kardeş evlerde kalanlarla toplanılır, kahvaltı yaptıktan sonra Fetullah Gülen'in sohbetleri dinlenir, 'gündem' diye tabir edilen güncel meseleler ve bizden yapılması istenen şeyler konuşulurdu. Yapılması istenen şeylerden kastım yüksek lisans ve yabancı dil gibi konularda kendimizi geliştirmeye yönelik tavsiyelerle, cemaate zarar verebilecek veya aleyhte konuşan kişileri kendilerine bildirmemiz istenirdi."

A.Y, liseden beri görüştüğü kız arkadaşıyla evlenmek istediğini kendisinden sorumlu A.Ş'ye ilettiğinde olumsuz yanıt aldığını dile getirerek, örgütten olmayan birisiyle evlenmesine izin verilmediğini, bu nedenle kız arkadaşından ayrıldığına dikkati çekti.

"TEDBİR DAVRANIŞLARI PSİKOLOJİMİ BOZDU"

Mesleğe başladığı 2013 yılının sonlarına doğru psikolojik sorunlar yaşamaya başladığını ve "ağır psikotik depresyon" tanısı konulduğunu vurgulayan A.Y, şunları kaydetti:

"Cemaatin 'cuma namazına gitmeme, cemaatten olan kişilerle telefonla görüşmekten kaçınma' gibi aşırı tedbir içerikli davranış dikteleri, beni 'paranoya' denen şüpheci bir kişi haline getirmişti. Eski tanıdığım abiyi defalarca aradım ve mesleği bırakmayı düşündüğümü ve bu yaşama alışamadığımı, delirme noktasına geldiğimi söyledim. O da 'Bu durumun normal olduğunu, birçok kişinin bunu yaşadığını, mesleği bırakmanın çözüm olmadığını ve psikolojik destek almam gerektiğini ancak ilerde bir sorun yaşanmaması için bunun hastane boyutlarına geçmemesi gerektiğini' belirterek, sorumlu abiye durumu anlatmamı ve dışarıda muayene yapacak bir doktor bulmamı söyledi. Psikolojik sorunları olanların, sadece cemaatten kişilere tedavi olması isteniyordu. Çünkü bu sorunların çözümünde kişinin kendini anlatması bir terapi yöntemi olduğundan cemaatten olmayan bir doktorun tedavi etmesi uygun bulunmuyordu."

Sorumlu "abi" aracılığıyla Erzurum Eğitim ve Araştırma Hastanesinde psikolog M.D. ile görüştüğünü, onun yönlendirmesiyle de "Erdem" isminde bir doktora muayene olarak ilaç tedavisine başladığını anlatan A.Y, bir yıldan fazla süre "anti depresan ve psikotik" ilaçlar kullandığını bildirdi.

"İLAÇ KULLANMAYI BIRAKTIM ÖRGÜTTEN KOPTUM"

Hastalığının tetiklenmemesi için gündemden uzak durduğuna işaret eden A.Y, "Ne zaman ki ilaç kullanmayı bıraktım, o zamandan itibaren cemaatin bana zarar verdiği gerçeğini net olarak görmeye başladım ve kopma sürecim hızlandı." ifadesini kullandı.

Örgüt içerisinde haberleştikleri ByLock programını AppStore'den indirip sorumlu abinin yardımıyla aktifleştirdiğini belirten A.Y, ByLock'tan genellikle o dönem gündemde olan seçimlerle ilgili görüştüğünü ifade etti.

A.Y, örgütün insanların geleceklerini düşünmeksizin birer piyon gibi kullanmak ve harcamaktan hiç çekinmediğini kaydetti.

KİM BU HAŞHAŞİLER?

Başbakan Erdoğan'ın parti grup toplantısında konuşmasında Cemaat yapılanmasını Haşhaşiler'e benzetti. Peki kim bu Haşhaşiler?

Haşhaşinler veya Haşhaşin Tarikatı 1090 yılının Eylül ayında İsmaili din adamı Hasan Sabbah tarafından kurulmuş bir dini tarikat ve siyasi bir örgüttür. Tarikat 11.yy'da İsmaililik mezhebi esaslarına dayanan Fatımiler devleti içindeki dinsel bir hizipleşme sonucu ortaya çıkmıştır. Bu hizipleşme sonucu ortaya çıkan iki koldan biri olan Nizarilik kolunun temsilcisi olan Haşhaşin Tarikatı önce İran sonra da Suriye'ye yayılmıştır. Kuşatılması ve ele geçirilmesi güç kaleler temelinde örgütlenmiş olan Haşhaşin Tarikatı önemli kişilere yönelik suikastlere dayanan etkili bir askeri strateji geliştirerek Orta Çağ İslam dünyasında çok önemli ve farklı bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Haşhaşin Tarikatı ideolojik açıdan dönemin Sünni siyasi ve dini çevrelerini düşman olarak görmüşlerdir. Özel olarak da Abbasi Halifeliği ve onun koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devleti esas düşmanları olmuşlardır. Bununla birlikte Haşhaşinlerin Haçlıları ve Moğolları hedef alan bazı saldırıları da olmuştur.

TARİHÇE

İslam'daki ilk kırılma peygamber Hz. Muhammed'in vefatından sonra gerçekleşmiştir. Hz. Muhammed'den sonra dini ve siyasi liderin kim olacağı hakkındaki tartışmalar ve gerilimler Şia ve Sünni mezheplerini ortaya çıkarmıştır. Sünnilik, Arap aristokrasisi temelli iktidarın, Şia ise Arap olmayan muhalif müslüman kesimin temsilcisi olmuştur. Böylece Şia'nın dini akideleri Arap olmayan milletlerin eski dinlerinden etkilenmiştir.Şia mezhebi 765 yılında altıncı imam Cafer es-Sadık'ın ölümü sonrası yeni imamın belirlenmesinde iki kola ayrılmıştır. Ilımlı gruplar Cafer'in küçük oğlu Musa Kazım'ı yedinci imam olarak tanımışlardır. Bu grup günümüzün On iki İmam Şiası'dır. Aşırılıkçı uç gruplar ise Cafer'in büyük oğlu İsmail'i yedinci imam olarak tanımışlardır. Bu grup ise İsmaililik olarak adlandırılır. İslam içindeki en uç ve farklı mezhep olan İsmaililik Neo-Platoncu felsefeden etkilenen, ezoterik bir mezheptir. Öğreti açısından İslam'daki en zengin, sistematik ve felsefi mezhep olarak görülür.

İsmaililer ilk büyük başarılarını Fatımiler adlı Kuzey Afrika, Sicilya, Hicaz, Mısır'ı kontrol altında tutan bir imparatorluk kurarak kazanmışlardır. Burada Kahire adlı yeni bir şehir kuran İsmaililer El-Ezher Medresesi'ni kurup burayı dini öğretilerinin ve misyonerlik faaliyetlerinin merkezi haline getirmişlerdir. Fatımilerin sekizinci halifesi El-Mustansır'ın ölümünden sonra ortaya çıkan yeni halife tartışmaları neticesinde İsmaililer iki kola ayrılmış, Fatımileri yöneten askeri diktatörlük halifenin küçük oğlu el Mustali'yi, Doğu İsmailileri ve Fatımiler'deki dini hiyerarşi ise halifenin büyük oğlu Nizar'ı halife olarak tanımışlardır. Mustali kolu Fatımiler çöktükten sonra ortadan kalkmıştır. Nizariler ise İsmaililiğin esas kolu olarak Haşhaşinler aracılığıyla devam etmiştir.

Haşhaşinlerin tarihi Alamut Kalesi'nin alınmasıyla başlar. Hasan Sabbah uzun süren misyonerlik ve insan kazanma faaliyetleri sırasında Selçuklularla mücadele etmek için rahat edebileceği ulaşılmaz bir yer aramış, Deylem'de yaptığı faaliyetler sırasında Alamut Kalesi'nde karar kılmıştır. Büyük ve yüksek bir kayalık tepe üzerine inşa edilmiş olan bu kaleye sadece dar bir patikadan ulaşılmaktaydı.

Hasan Sabbah'ın buraya vardığı sırada kale onu Selçuklu sultanından almış olan Alevi Mehdi adındaki bir hükümdarın elindeydi. Önce bölgeye dailerini yollayan Hasan, bölge halkını ve Alamut'ta yaşayanları kendi tarafına çekmiştir. Hasan Sabbah bu olayları şöyle anlatmaktadır:" Ve sonra Kazvin'den Alamut'a bir dai gönderdim. Alamut insanlarından bazıları dainin telkinlerine uyup mezhep değiştirdiler ve Alevileri de buna teşvik ettiler. Dai yenilgiye uğramış gibi göründü, ancak bir yolunu bulup dönmelerin tümünü kale dışına çıkardı ve bütün kapıları kapatarak kalenin sultanın malı olduğunu ilan etti. Uzun münakaşalardan sonra onları yeniden içeri aldı ve insanlar da daha kötüsüyle karşılaşmamak için onun himayesi altına girdiler. " Bundan sonra 4 Eylül 1090 günü gizlice kaleye alınmış, kalenin önceki sahibi elinden bir şey gelmediği için kaleyi terk etmiştir. İranlı tarihçilere göre Hasan Sabbah, Mehdi'ye üç bin altın dinar değerinde bir senet vermiştir. Böylece Hasan Sabbah ve Haşhaşinler örgütlerini resmen kurmuş ve faaliyetlerine başlamışlardır.

Haşhaşiler Orta Çağ İslam dünyasında çok önemli rol oynamışlardır. Büyük Selçuklu Devleti'nin en parlak döneminde düşüşe geçmesine ve Sencer, Berkyaruk, Muhammed Tapar arasındaki taht kavgalarına önemli etkide bulunmuşlardır. Bu süreçte bazı Selçuklu sultanlarıyla müttefik olan Haşhaşiler çoğuyla da mücadele içinde olmuşlardır. Selçukluların dağılmasından sonra da etkisini sürdüren İran Haşhaşileri Moğolların İran'ı ve Bağdat'ı ele geçirmesine kadar ayakta kalmış, sonrasında ise son liderleri Rükneddin'in Hülagü'nün isteklerine uymasıyla tüm kaleler boşaltılmış (1256 Alamut, 1258 Lemeser, 1270 Girdkuh) ve Moğollar başta Alamut olmak üzere tüm kaleleri yakıp yıkmışlardır. Suriye Haşhaşileri Haçlı Seferleri sırasında siyasal olaylarda önemli bir rol oynamışlardır. Râşidüddin Sinan el-İsmâili döneminde siyasal ve öğretisel olarak en parlak dönemlerini yaşamışlardır. 1273 yılında ise kalelerini Baybars'a teslim etmişlerdir.

Hasan Sabbah'ın kurduğu Haşhaşin Tarikatı sıkı bir hiyerarşi ve katı kurallara dayanmaktadır. Tarikat kendi örgütlenmesini da've (Farsça davet) olarak adlandırmıştır. Tarikatın temsicileri "davetçiler" anlamındaki dai lerdir. Dailerin en alt kademesinde "davete cevap veren" anlamına gelen müstecip ler, en üst kademede ise "delil" manasına gelen hücce yani baş dai yer almaktadır. Cezire, dainin faaliyet gösterdiği bölgedir. İsmaililer de diğer mezhepler gibi dini liderlerine şeyh, pir, ata gibi ünvanlarla hitap eder. Tarikat mensuplarının birbirleri için kullandıkları terim ise "yoldaş" anlamına gelen refik tir. Sıklıkla "fedai" olarak bilinen suikastçiler ise tarikat tarafından esasiyun olarak adlandırılmıştır.

3 Kasım 2024 tarihli Resmi Gazete yayımlandı... Kaymakam atamaları Resmi Gazete'de Bursa'da çiftlik sahibi çobanı vurdu!
Sonraki Haber