Ertuğrul Özkök, Cumartesi günü Kelebek’in ikinci sayfasında o havalı imzası ve kocaman fotoğrafıyla bir Hadise yazısı kaleme alınca, kafamda ister istemez bazı sorular belirdi.
Hürriyetçiler benim sorularıma pek cevap vermez - veremez ama ben yine de bir kez daha şansımı deniyorum. Ne demiş eskiler; soranın bir yüzü, cevap vermeyen...
1 - Cengiz’in köşesine Nusret’te yediği yemeğin hanut olmadığını belgelemek için ‘tek kerelik’ fatura koyması gibi, Özkök’ünki de bir defalık yazı mıydı? Önümüzdeki günlerde de devamı gelecek mi?
2 - Malum, o sayfada önce Kubilay Keskin, ardından Gökhan Kimsesizcan yıllar içinde okurlarında bol resimli cemiyet haberi alışkanlığı yarattılar. Acaba ısınma turlarından, düz koşulardan sonra o toplara da girmeyi düşünüyor mu Ertuğrul Bey?
3 - Neden böyle bir hamleyi Fikret Ercan varken yapmadı? Kelebek’e yazmak için 48 yıllık Hürriyetçi, 30 küsur yıllık arkadaşı Arap Fiko’nun isminin künyeden çıkarıldığı günü beklemiş olmasının stratejik şifreleri neler?
4 - Fikret Abi’lerini yani aslında yazı işleri katındaki hamilerini kaybeden Kelebekçilere moral vermek için mi yaptı bunu Ertuğrul Bey? Yoksa acaba ‘yazmak için Fiko’nun gitmesini bekleyen’ daha tehlikeli, sinsi, ‘o yoksa ben varım; ben kapı gibi buradayım’ diyen bir tavır mı yatıyor bu beş bilinmeyenli gizemli hamlenin arkasında?
5 - Bir zamanlar medyada Olimpos dağının zirvesindeki Zeus misali Cumhurbaşkanlığı uçağının kadrolu müdavimiyken, hükümetler kurup hükümetler deviren bir ciddi kanaat önderiyken, Kelebek yazarlığına evrilen kariyer sahibi çizgisini acaba nasıl yorumluyor zat-ı alileri? Malumunuz ona pop-sosyolog lakabını takmıştı köşe yazarı arkadaşları. Acaba sosyoloğu gitti; geriye sadece pop mu kaldı yadigar?