Çeşitli kaynaklar Suriye Diktatörü Beşar Esad’ın beyin travması geçirdiği, koruması tarafından vurulduğu, ağır yaralandığı ve hatta öldüğü yolunda haberler geçiyorlar. Suriye yönetimi ise bu iddiaları tümüyle yalanlıyor ve hayatta olduğunu, sağlıklı olduğunu, herhangi bir probleminin bulunmadığını bildiriyor.
Bu türden haberler zaman zaman çıkar, yalanlamalar ise, umumiyetle öldü veya yaralandı gibi iddialara konu olan kişinin kendisini gösterdiği bir yayın ile yapılır. İddiaların üzerinden epey bir zaman geçtiği halde yalanlama sadece resmi kaynakların açıklamalarından ibaret kalınca, akla acaba haberlerin doğruluk payı var mı, sorusu geliyor…
Kapalı rejimler, diktötöryal yapılar içinde insanların en basit, sıradan hadiselerde bile doğru bilgiye erişimi çok zordur. Haberi ortaya atan kaynakların kendi güvenilirliklerini hiçe sayarak, ciddiyetlerine kuşku düşürmek pahasına böyle bir yalan haber üretmeleri de pek mantıklı olmayacağına göre, kuşkulu ortamın tüm dünyaca paylaşıldığını da görmek gerekmektedir.
Suriye’de barışın sağlanmaya çalışıldığı, uzlaşmanın adım adım temin edilmeye başlandığı bir dönemde böylesi bir gelişmenin olası etkileri ne olabilir? İşte esas mesele, haberin doğru olup olmadığının önemi bu noktada düğümlenmektedir…
Şayet Beşar Esad bu tür bir kaderi yaşamış ise, Suriye’nin ve Suriyelilerin kaderi ne olur? Barış daha mı kolay temin edilir, çatışma büyür mü? Sönümlenir mi? Bütün bu konuları çok detaylı bir şekilde değerlendirmek gerekmektedir.
Yok hayatta ve ilan edildiği gibi sağlıklı ise, neden kendisini gösteremiyor? Bu da ayrı bir soru…
Şurası muhakkak ki, Türkiye ve hatta ABD, Esad’ın olmadığı bir çözümü çok daha hızlı kabullenir, sadece Türkiye ve ABD değil, savaşın Suriyeli tarafları da o kanaatteyim ki, yıllardır kendilerini perişan eden bu diktatörün devreden çıkmasıyla birlikte çözüm yollarında birbirleriyle çok daha rahat buluşabilirler.
Ancak İran ve Rusya’nın Suriye politikaları Beşar Esad’a odaklı olduğu için bu ülkelerin savaşın bitmesine değil bu kez, yeniden Beşar Esad benzeri bir statü yaratıncaya kadar savaşı sürdürmek isteyecekleri ve çözüm için kaydedilen tüm mesafeleri bir tarafa bırakacaklarını da hesaba katmak gerekli.
Yani diktatör Esad’ın hayatta olması da, hayatını kaybetmesi de ne yazık ki, Suriyeliler için çok fena bir hali ifade ediyor. Tıpkı “kırk katır mı, kırk satır mı” cezasında olduğu gibi…
Astana görüşmeleri çok verimli geçmişti. Türkiye, Rusya ve İran önemli bir inisiyatif almışlar ve barış için ciddiye alınacak değerde bir çerçeve belirlemişlerdi.
Belirlenen bu çerçevenin içinin doldurulması elbette o kadar kolay olmamakla birlikte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika dönüşü uçakta gazetecilere El Bab operasyonu ile ilgili olarak daha derinlere gitmenin yararının olmayacağını ifadesi de bu kapsamda değerlendirilmesi gereken önemli bir yaklaşım olarak görülmesi gerekirdi.
Bu açıklama, Türkiye’nin aslında Suriye için barışın yaklaştığına inancının da bir göstergesidir ve bu noktada takınmış olduğu yapıcı tavrın çok önemli bir yansımasıdır.
Türkiye küresel terörizmin en bükü ayağı durumunda olan DAEŞ’e karşı burada neredeyse yalnızlaşmak pahasına bir mücadeleyi başarıyla sürdürmektedir. Yine büyük bir terör menbaı olan PKK ve türevleri ile de bu bölge üzerinden bir mücadele geliştirmiş durumdadır. Elbette bu mücadelesini sürdürecektir de, ancak, toprak bütünlüğünü koruyan, kendi iç dinamiklerini temin eden, halkının her kesimi ile barışan ve huzuru yakalayan bir Suriye ile zaten bu mücadele kazanılmış olacaktır.
Beşar Esad’ın varlığı ve yönetimi Suriye’yi bu hale getirmiştir. Ortadan kalkması, kaldırılması veya böyle bir ihtimalin doğması inşallah barıştan uzaklaştırmaz.