Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu arasındaki televizyon tartışması bitti, tartışmanın tartışması bitmedi. Seçim sonuna kadar da bitecek gibi görünmüyor. Nasrettin Hoca merhumun hesabı, kavga ancak yorgan gidince bitecek…
Tartışmayı sadece İstanbullular değil bütün ülke izledi. Hatta ABD’de yaşayan dostlarımdan biliyorum, onlarda bizlerden daha büyük bir merakla, aradaki onca saat farkına rağmen izlediler…
Hal böyle olunca herkes, adaylar arasında çok net ve belirgin bir üstünlük beklentisi içinde idi. Fakat ekran başına geçen herkesin önceden bir kanaat sahibi olarak geçmesi ve tartışma boyunca kanaatlerini değiştirecekleri bir gelişme yakalayamaması bir nal ortaya çıktı.
Nitekim kamuoyu yoklaması yapan kurumların temsilcileri ile yapılan söyleşiler de gösteriyor ki, tartışma ile görüşü değişen bir seçmen kitlesi oluşmamış. Yani ne Binali Bey’e oy verecekler artmış, ne de Ekrem Bey’e… Ne de birinden diğerine bir kaçış görünüyor.
Büyük beklentilerle mi insanlar ekran başına geçti? Sanmıyorum. Kimsenin böyle bir beklenti içine girerek seyrettikleri düşüncesi bende yok ama yıllar sonra ilk kez iki partinin adayının karşı karşıya bir münazaraya çıkmaları herkes için ilginç ve seyirlik bir değer taşıyordu…
Konuşulanlar, sorular, cevaplar, süreler konusunda herkes bir şeyler söyledi. Artık bunların bir önemi de kalmadı. Birkaç gün içinde esasında orada edilen tüm sözlerin önemini kaybedeceği, hatta hafızalardan silineceği de açık.
Bir hafta sonra, seçimin bitimiyle de olayın kendisini de unutacağız. Ama seçime kadar her gün birtakım detaylar karşımıza çıkacak ve tartışma programı esnasında adayların birbirlerine karşı sağlayamadıkları lehe neticeyi tartışmanın öncesinden başlayarak detayları ile elde etme çabalarını göreceğiz…
Siyasi bir rekabet ortamıdır, doğaldır. Siyaset yapanların da bu yönde her hamleyi hesap etmesi lazım. Buna göre de tutum ve davranışlarını ayarlamaları şart.
Binali Bey’in tartışma öncesinde soruları görmek istediği iddiasını ortaya atan ve bunu kınayan Ekrem İmamoğlu, bu iddiasının her taraftan yalanlanması üzerine herhangi bir açıklama yapmamıştı. Binali Bey de bu konuda İmamoğlu’nun üzerine çok fazla gitme gereği duymamıştı.
Şayet iddia doğru olsaydı ne olurdu? Kuşkusuz ki çok gayri ahlaki, mesleki etikle bağdaşmayan bir vaziyet ortaya çıkar ve tartışma önemini, değerini yitirirdi.
Ancak bu İddiayı ortaya atan Sayın İmamoğlu’nun tartışmanın çok öncesinde moderatör gazeteci İsmail Küçükkaya ile bir otelde buluşup görüştüğü ortaya çıktı…
Görüşmenin içeriği ile ilgili birtakım açıklamalar yapılıyor, bazı isimlerin tanıklıklarına başvuruluyor; tüm söylenenleri doğru kabul etsek bile, birkaç gün öncesinden rakibinin soruları istediği iddiasını ortaya atan ve bunu kınayan bir adayın bizatihi kendisinin yüzyüze görüşmesi ne kadar ilkeli bir davranıştır?
Görüşmenin içeriği ile ilgili açıklamalar yüzde yüz doğru olsa bile, bu kadar önemli görülen, merakla beklenen bir tartışma öncesinde insanların kafalarını da, kalplerini de bulandıracak bu davranışa ne gerek vardı?
Atalar diyor ya, çuvaldızı başkasına batırmadan iğneyi kendine batır…
Etik bir eleştiri, uyarı getiren kimsenin aynı minvalde bir yanlışa girmesi manidardır…
Hadi bir ilke de biz söyleyelim: Camdan köşkte oturuyorsanız başkasının penceresine taş atmayacaksınız…