Ortalama tarih bilgisi der ki, olup bitenlerin sağlıklı analiz edilebilmesi için üzerinden en az 50 yıl geçmesi gerekir.
ABD politikalarını 50 yıla yayması belki de bu basit bilgiye dayanıyordur.
Suriye’den çekilmelerinin ardından gelen istifalara bakılırsa, 50 yıla yayılan politikaları iflas etmiş.
Hem de bir anda.
İşin içinde ABD olunca, var bunda bir çapanoğlu diyor insan, devletimiz de diyordur.
Durumu Trump’ın “öngörülemez”liği olarak açıklayabilirdik.
De.
Rum ana muhalefet partisi AKEL, “Türkleri bizimkiler katletti” deyiverdi.
Pat diye.
Demek ki, öngörülemez olan kişiler değil. Öngörülemez olan, içinde olduğumuz zaman nehrinin akışı.
Büyük stratejiler, uzun dönemli politikalar devri kapandı.
Yapılması gereken, “an”da yapılabilecek ne varsa onun en iyisini yapmak.
Tüm stratejilerin çaresiz kaldığı yerde, tek bir strateji doğuyor: İnsana dokun.
ANKARA’DA ARTAN İNTİHARLARIN NEDENİ
Derste. Öğrencilerden biri “Hocam” dedi, “Ankara’da intihar oranları artıyor.”
“Eeee?” dedim, “Ankara’nın havasına gaz mı püskürtüyorlar?”
Sonra da ekledim, “Hani desen ki Türkiye’de intihar oranları artıyor ya da dünyada artıyor vs. o zaman bir anlam arayabiliriz.”
“İntihar oranlarının artmasıyla Hükümet politikaları arasında bir ilişki yok mu?” dedi.
“İntihar oranı artıyorsa” dedim, “hükümeti sorumlu tutmanın yanı sıra, insanlara umut olamayan muhalefeti de sorumlu tutabilirsin.”
Devam ettim;
“Diyelim ki Hükümet insanları umutsuzluğa sürüklüyor, karşısında da umuda sürükleyen bir muhalefet olması gerekmez mi?”
KISKANDIM
Köşe komşum Demet Cengiz, öyle güzel bir yazı yazmış ki kıskandım.
Papağana işkence yapanların bir kişi değil, izleyerek reytinge katkı sağlayan herkes olduğunu yazmış.
Doğrudur, ben buradan el yükseltiyorum.
Sadece izleyenler değil, o reytinglere ellerini ovuşturan yapımcılar da, ona buna ödül dağıtmak dışında işlevi kalmamış radyo tv meslek örgütleri de işkenceye ortaktır.
Papağana dökülen gözyaşları unutuldu, işkencecisini “üreten” MasterChef yayına devam ediyor.
SEVDİM, SEVMEDİM
Anadolujet’in açık hava reklamını daha önce görmemiştim: “Türkiye’nin kara yolları çok güzel. Ama biz havayı seviyoruz.” Basit, açık, net. Sevdim.
“Ankara’nın çöplüğünde” geçen “Şehrin Tadı” şarkısının tadını kendi halimizde çıkarıyorduk ki, İstanbul’un tüm hoyratlığıyla Ezhel’i keşfedip ödüllere boğup tüketmesini sevmedim.
Teğmen Çelebi’nin “Subay diye bedeninin önüne şerefini koyan adama denir” sözünü sevdim.
Ömür Gedik’in abartılmış hayvan sevgisi, imaj çalışmasını andırdığı için sevmedim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Kibirli insan sarımsak kokan ağız gibidir, herkesi kendinden uzaklaştırır” sözünü sevdim.
İnternet ortamı Netflix’de sadece ve sadece onlarca seçenekten biri olan “Hakan: Muhafız” dizisinin abartılmasını sevmedim.
MUHTEŞEM İKİLİ’YE YAZIK OLACAK
Bugünlerde televizyonların en güzel işi bence “Muhteşem İkili”.
Ve fakat, hak ettiği ilginin altında izleniyor.
Bu durumu, ömrü televizyon dizilerinin yapımında geçmiş bir arkadaşımla masaya yatırdık.
MKC ve Barca ikilisinde Kerem Bürsin ve İbrahim Çelikkol müthiş.
İkilinin karakter çizimleri ve diyalogları şahane.
Ancak yolunda gitmeyen şeyler var;
Bir, kadın karakterler rollerine oturmuyor. Ya oyuncular (Öykü Karayel ve Özge Gürel) kötü ya da onlar için yeterince uğraşmamış senaristler.
İki, yan rollerde, Barca’nın babası (Engin Şenkan) fazla büyük oynuyor, Zafer Algöz her filmde aynı karakter olduğundan sırıtıyor.
Üç, Barça gibi birinin aşktan arabeske bağlamasını izleyici sevmez, hem de sümsük bir kız için acısını unutmasını affetmez.
Dört, çocuk karakter çocuk olmanın ötesine geçince izleyiciyi itiyor.
Beş, böyle zekice diyalogların olduğu bir diziye Ahsen karakterli entrikayı yerleştirmek gereksizdi.
Yapımcısı TMC, bu notları dikkate almazsa diziye yazık olacak.
Bizden söylemesi.
FUTBOLUMUZ NEDEN KURTULMAZ?
Sizi bilmem ben futbol gündemini üç kişiden takip ederim: Cem Dizdar şahanesi, Mehmet Demirkol harikası ve Mehmet Arslan muhteşemi.
Her üçü de ilkeli, her üçü de tutarlı, her üçünün de felsefi derinliği var.
Yani, bizdeki spor aleminde ne yoksa, onlarda var.
Türkiye Futbol Federasyonu, içinde bulunduğu girift ilişkiler ağı nedeniyle futbolu bir gıdım ileriye götüremez.
Ancak. Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu, radikal değişimlerle ismini AK Parti Hükümetlerinde ve de Cumhurbaşkanı nezdinde altın harflerle yazdırmak istiyorsa, bu üç isimden birini ya da üçünü birden neden danışman yapmaz?
Tamam, danışmanlık ömürleri kısa olur ama olsun. O sürede bile bir şey değişir, çok şey değişir.
AKLIMDA KALAN
Sandığa gitmeyecek seçmen oranının yüzde 10 olması: Son araştırmalar “seçmenin yüzde 10’u sandığa gitmeyecek” diyormuş. Analizi de “bu kesimin memnuniyetsizler olduğu” yönündeymiş. Onları memnun etme yolları aranacakmış vs. Benim bildiğim memnuniyetsizler, kararsızlar arasındadır. Sandığa gitmeyecek olanlar “umutsuz”lardır. Onların da muhalefete yakın seçmen olduğuna şaşıran var mıdır bilemem. “Kararsızlar”ı sandığa götürmek için çok şey yapabilirsiniz, “umutsuzlar”ı götürmek için hiçbir şey yapamazsınız.