Felsefe hiç kimseye uzak değil, Platon ise yanı başımızda…
Ahmet Umut Hacıfevzioğlu'nun yazdığı 'Platon'dan Salisburyli John'a Devlet Adamı' adlı kitabıyla siyaset felsefesinin önemli konularından biri olan 'siyaset adamı, siyasetçi ya da yönetici olmanın neler gerektirdiğini' büyük düşünürlerin eserlerinden yola çıkarak cevaplıyor
Amerika’dan Avrupa’ya günümüz dünya siyasetinde yükselen popülist dalga ve bu dalgaya liderlik eden siyasetçilerle birlikte liderlik konusunun yeniden siyasal tartışmalarının merkezine taşındığı söylenebilir. Yani, siyaset felsefesinin klasik tartışma konularından biri olan “kim yönetmeli?” sorusu yeniden siyasetin güncel tartışma konularından bir haline gelmektedir. Liberal demokrasilerin gittikçe aşındığı çağımızda belki de şu soruyu yeniden sormanın zamanı geldi;
“Herhangi bir yönetim biçimi yönetenlerin etik kavrayışında bağımsız kendinde iyi bir yönetim biçim olabilir mi”? Siyaset felsefecisi Umut Hacıfevzioğlu, Sosyal Yayınları’ndan çıkan kitabı; “Platon’dan Salisburyli John’a Devlet Adamı”nda; devlet adamı, siyasetçi ya da yönetici olmanın ne anlama geldiği sorusuna, Platon, Aristoteles, Cicero ve Salisburyli John gibi düşünürlerin yapıtlarından yola çıkarak yanıt arıyor. Eskiçağ düşünürlerinin devlet adamının etik özelliklerinden yola çıkarak yönetim biçimlerini sınıflandırdıklarına dikkate çeken Hacıfevzioğlu bu, düşünürlerin iyi yönetim-kötü yönetim sınıflandırmasını etik temelde, adalet, erdem hatta mutluluk gibi kavramlar bağlamında yaptıklarına dikkate çekerken Aristoteles’den şu sözleri aktarıyor;
“Gerçek siyaset adamının görevi mutluluk (eudaimonia) konusuyla ilgilenmektir; çünkü yurttaşları erdemli, yasalara uyan kişiler kılmak devlet adamının sorumlulukları arasında yer alır. Böylece her devlet adamının ilk ödevi, siyasi anlamı olan mutluluk konusunda bir fikir sahibi olması; hatta fikir sahibi olmanın ötesinde sitenin, toplumsal, siyasal yapısını mutluluk ereğine ulaştırma çabasını eyleme geçirmesidir; çünkü insan kendini, başka bir şeyin aracı olmayan, salt kendi için istenen mutluluk (eudaimonia) alanında gerçekleştirebilir…”
Kitapta, adaletin erdemle olan ilişkisi bağlamında Aristotelesçi yaklaşımlara dair şu görüşe yer verilmektedir;
“…yöneten kişinin erdemi ve adaleti olmazsa, yönetmesi de söz konusu olamaz. Yönetilen de erdemden yoksunsa yönetilemez. Çünkü böyle bir insan yöneteni dinlemez. Bundan dolayı hem yöneten hem de yönetilenin erdemli olması gerekir…”