Kim der ki bir garson, koca bir kulübün kaderini değiştirecek? Hafta sonu Fenerbahçeli olsun olmasın, futbolla ilgilensin ilgilenmesin herkesin yakından takip ettiği bir kongre gerçekleşti ve Türkiye’nin en eski spor kulüplerinden birinde 20 yıllık bir dönem geride kaldı.
Koç Holding Başkan Vekili Yıldırım Ali Koç, 20 yıldır Aziz Yıldırım’ın oturduğu Fenerbahçe başkanlık koltuğunu devraldı. Oysa babası Rahmi Koç, Ali Koç’a “Oğlum çok başkan olmak istiyorsan TÜSİAD’ın başkanı ol” demişti. Ama hayır, yok o illa Fenerbahçe’ye başkan olacağım diye tutturdu ve nihayetinde oldu da. Kolay değildi sıkı bir Beşiktaş taraftarı olan babası başta tüm Koç ailesini ikna etmek. Hele ki dede Vehbi Koç’un bu konudaki tavsiyeleri ortadayken… Ancak daha da zoru, Fenerbahçe’nin en güçlü rakiplerinin taraftarlarını bile tavlamaktı. İşte Ali Koç, bunu daha o koltuğa oturmadan başardı.
Bu değişim arkasındaki en önemli faktör, pek çok kişinin de bildiği üzere, bir garson… Koçların evinde çalışan garson Kamer Kaya, gizli gizli işleyerek Rahmi Koç’un en büyük oğlu Mustafa Koç’u Fenerbahçeli yapmıştı. Mustafa Koç da 5 yaşındaki Ali’yi “Oğlum, başka seçeneğin yok. Sen de Fenerbahçeli olacaksın” sözleriyle ikna etmiş, gönül verdiği o iki renk formayı giydirmişti; sarı-lacivert… Rahmi Koç, iş yaşamındaki 50’inci yılını kutlarken bu hadiseyle ilgili, “Ortanca oğlum Ömer’i ise son anda Beşiktaş saflarında tutmayı başardım” diye konuşmuştu.
***
Yükseköğrenimini Rice Üniversitesi (ABD) İşletme Fakültesi’nde tamamladığını, ardından Harvard Üniversitesi (ABD) yüksek lisans programını bitirdiğini, iş hayatına ise aile şirketlerinde değil; dışarıda American Express Bank’ta Yönetici Yetiştirme Programı ile (1990-1992) başladığını, Morgan Stanley Yatırım Bankası’nda analist olarak çalıştığını (1992-1994) okumuşsunuzdur. Sonrasında Koç Holding’de yer aldığı görevleri, öncülük ettiği ve üyesi olduğu sivil toplum kuruluşlarını duymuşsunuzdur. CV’sine her yerden ulaşabilirsiniz. Gelin CV’sinde yazmayanlara bir bakalım.
1907 Fenerbahçeliler Derneği’nin kurucularından olan Ali Koç, 2 Nisan 1967’de dünyaya gelmiştir. Tam bir Koç burcudur, soyadına da yaraşır olarak… Annesi Çiğdem Simavi, doğuma giderken Kent Sineması’nın önünde kriz geçirir. Ali Koç, neredeyse sinemanın önünde doğabileceğini anlatırken, “Hastaneye zor yetiştiriyorlar annemi. Neredeyse Adım Kent Ali Koç olacakmış” diyor. Doğumu ise şimşeklerin çaktığı, yıldırımların düştüğü yağmurlu bir güne denk gelir. Hatta hastanenin bahçesine de yıldırım düşer. İlk ismini babası bu doğa olayından etkilenerek verir. Yıldırım gibi bir anda parlaması, heyecanlı kişiliği belki ilk adından belki de hastane bahçesinde gerçekleşen, adının ilham kaynağı o doğa olayından geliyordur.
***
Diğer iki ağabeyi gibi Ali Koç da Maçka İlkokulu’nda eğitim gördü. Gazoz kapaklarıyla, buruşturulup bantlanan gazete kâğıdından toplarla futbol maçları yaptığı bilinir. Çocukluğundan beri Ali Koç’u tanıyanların, onu tanımlamak için kullandığı iki kelime var: Adalet ve hakkaniyet. Futbol sahası çizerken hakkaniyetli davranır, takımını kurarken de sadece güçlüleri seçmezdi. Maçların hem adil hem de keyifli geçmesi için bir güçlü bir güçsüz oyuncu alırdı takımına. Fenerbahçe’deki başkanlık yarışını da centilmence, adaletle sürdürdü. Rakibini yuhalatmadı, iftira atmadı, bel altı vurmadı. Hakkaniyetle kazanılmayan zaferlere inanmıyor çünkü.
Duygularını göstermekten çekinmeyen biri o. Poker yüzlü iş insanlarıyla kıyaslayacak olursak, duygusu tamamen yüzünde ve samimi olmayı seçmiyor aslında, doğası böyle. Doğasıyla çatışmıyor. Üzülünce ağlayan ve gözyaşını saklamayan (ağabeyi Mustafa’nın cenazesinde de üzüntüsünü gizlememişti), sevinince bir çocuk gibi çığlık atan, kızınca kaşları çatılan bir fani olduğunu hiç gizlemiyor. Kibir, övünme, gösteriş onun dünyasına çok uzak. Olduğu gibi, direkt, net… Politik doğruculukla samimiyetsizliği birbirine karıştırmayan, açık sözlülükle patavatsızlığın ayrımında, had bildirmek ve nezaket arasında seçim yapacaksa ikincisini tercih eden biri o. Genç ve gençliğe inanan bir lider o.
***
Sevgisini göstermekten çekinmiyor. Şimdi başkanlık ettiği tuttuğu takımına, ailesine, arkadaşlarına, hobilerine gönlünü açıyor. İyi insan olmanın önemine inanıyor. Pek çok iş insanı yeteneklere, liderlik vasıflarına vurgu yaparken, Ali Koç o çok paylaşılan ilham veren konuşmasında, “İyi insan olmaya çalışın. Adil olun, merhametli olun. Kendinize yapılmasını istemediğiniz şeyi başkasına yapmayın. Milli Eğitim Bakanı olsam iyi insan olmayı müfredata koyardım. İlkokuldan üniversiteye kadar tutardım” diyerek erdemli olmanın ve değerlerin altını çiziyor.
Dereyi görmeden paçaları sıvamıyor. Başkan seçildikten sonraki ilk konuşmasında söylediği, “O kadar plansızız ki çıkışta gidelim Divan’da yemek yiyelim, dedik ama yer yoktu. Yemek için yer bile ayırtmamışız” sözleri çok manidar. Adam Divan restoranlarının sahibi. “Boşaltın orayı, iki-üç masa açın, biz geliyoruz” demiyor. Herkesin hakkına saygılı. Hayatın dengeli olmasını ve mutluluğu tercih ediyor ki başarı illüzyonu üzerine çokça düşünmeyi salık veriyor. Utanmanın ve mahcubiyetin yitirilmemesi gereken değerler olduğunu hatırlatıyor.
Giden başkan Aziz Yıldırım’a gelecek olursak… Vedalaşmayı bilmiyoruz.
Takımına iyi tesisler kazandırmış, bir yıl hapis yatmış, karşısına çıkarılan rakiplere karşı dik durabilmiş, futbolun içine bile sızan çetelerle mücadele etmiş, taraftarın desteğini sonuna kadar kazanmış bir başkan olarak vakti geldiğinde gitmeyi bilemedi. Omuzlarda taşınan onursal başkan olabilmek varken, inatlaştı ve hezimetle gitti. Bu hayatta vakti geldiğinde vedalaşmayı bilmek belki de erdemlerin en büyüğü. Yine de taraftarın hakkını verdiğini, yeni yönetimi kutlarken Aziz Yıldırım’a çok da kötü laf etmediğini görüyorum ki bu memnuniyet verici.
NOT: Bu yazıyı futbolla ne spor olarak ne endüstri olarak ne de kültürel olarak zerre ilgisi olmayan ama ofsaytı bilen bir kadın yazdı.