FETÖ davaları görülürken - 2

Şenol Göka SuperHaber'e yazdı: FETÖ davaları görülürken, kötülüğü ayakta tutmaya çalışan içeride ve dışarıda geliştirilen algı operasyonlarına fırsat verilmemelidir

Yaratılışı gereği bütün eylemlerini hak ve haklılık temeli üzerinde gerçekleştirdiğini ifade eden insan, sahip olduğu ve olmak istediği her şeyini çoğaltmaya meyyaldir.

Sırlarını bile bir şekilde paylaşıp çoğaltarak, haklılığının bilinmesini ister. Aksi halde derin bir yalnızlık duygusuyla karşı karşıya kalacaktır. Onu diğer canlılardan ayıran, düşünüp akletme yeteneğini besleyen bütün duyuları dışa dönüktür. Bu yüzden, tabiatını inkar edecek her hangi bir sapkınlığa düşmemişse, kalabalıkları kendisinden öne alır, samimiyetle inandığı konularda bile kalabalıklara karşı dikleşmez, bekler, anlatmaya, ikna etmeye çalışır. Bu süreçte haklılığına inanmayanlara düşman kesilmez ve intikam peşinde koşmaz. Bu kötülüktür, şeytanlıktır; çünkü o, üstünlük iddiasını haklılık temeline dayandırarak böyle yaptı. İnsanoğlundan kendine dostlar edinip, insanoğluna düşman kesildi, hırslandı ve pervasızca intikam peşine düştü...

Oysa iyilik; sabırlıdır. Edepli adaplı, ölçülüdür. Savaşmanın kaçınılmaz olduğu hallerde bile masumiyeti korur. Çoğalmasını bu sınırlar içerisinde sürdürür. Haklılığını hayanın üstüne çıkarmaz, vicdanı yok saymaz. Utanmayı, çekinmeyi, sakınmayı bilir, sıradan insanların kalbini, huyunu yumuşatır. Tüyleri diken diken etmez, göğüsleri daraltmaz, derileri gerginleştirmez.

Yani, haklılık, çoğalma ve çoğaltma eğilimi iyiliği de körükleyebilir, kötülüğü de. İnsan, eylemlerini bu varoluşsal temeller üzerine aklileştirmeye görsün. O zaman her şey mübah, her şey kaçınılmaz hale gelir. 10 kişi alkışlasa -ki en kötü olanın bile şakşakçısı bulunur- milyonlar destekliyor sanılır.

Dahası, şakşakçıların bu şeytani desteğini azimle sürdürmesi için yeni durumlara yeni aklileştirme fetvaları geliştirilir ve kötülük; bilgiçlik taslayan, saldırgan dostlar ister. Bağlılarını marjinal hakimiyetlerin hülyalarına sürükler, masumiyeti hor görüp, itaati abartarak vicdanları köreltir.

15 Temmuz gecesi işgalcilerin taşeronluğunu üstlenen hainliğe bir de bu açıdan bakmakta yarar var.

Başlangıçta DEAŞ bahanesiyle kilit noktaları ve kurumları ele geçirmeyi hedefleyen işgal taşeronları, sonraları hunharca insanların üzerine saldırmaya başladı. Ankara-Gölbaşı'ında ve yakın çevresinde ikamet eden insanları düşünün. Bir şeyler oluyor, ama ne olduğunu tam olarak anlayamıyorlar, sosyal medyada, televizyonlarda hakkında çeşitli yorumlar üretilen görüntülere bir anlam veremiyorlar. Eşi-dostu, konu-komşuyu arayıp olanı biteni öğrenmeye çalışıyorlar. Derken, korkunç bir sarsıntı ve patlamayla Polis Özel Harekat Merkezi 2 kez bombalanıyor. Ardından Meclis...

Onlar için artık şüphe yok, darbe falan deniyor ama değil, bu basbayağı düşman saldırısı.

Sokaklara, meydanlara çıkıyorlar. Gürültüleriyle ve ses hızı patlamalarıyla Ankara semalarını dev bir arı kovanına çeviren uçakların arasında daha yavaş ve alçak uçan helikopterleri görüyorlar. Tam 'bunlar bizimkiler, karşı koymak için çıkmışlar' demeye kalmadan yoğun bir makinalı tüfek atışına maruz kalıyorlar. Sadece memleketleri işgale uğradı diye sokağa çıkan insanların üzerine ateş etmek nasıl mümkün olabilir ki! Bu masumiyete hangi milletin ferdi ateş ederek karşılık verebilir? Bunu düşman bile yapmaz, yapamaz. Bu, kendisini herhangi bir millete mensup hisseden hiç kimsenin yapamayacağı bir şey. Bu, ancak kimliğini, kişiliğini kaybetmiş, artık vatan ve millet duygusu taşımayanların yapabileceği bir şeydir. Dünyaya her şeyiyle hakim olmayı kafalarına koymuş olanların taşeronluğunu yaparak, kendilerine bir hükümranlık alanı oluşturmaya çalışanlar ancak böyle acımasız olabilirler. Acımasız ve hain...

Kötülüğün bütün emarelerini taşıyan bu ihanet, aynı zamanda sinsiliğin ve dünyevi güçler karşısında sinmişliğin adıdır. Bir de 17-25 Aralık başarısızlığının ve sonraki süreçte kaybettiklerinin intikamını almanın adı...

O kadar çoğaldıktan ve çoğalttıktan sonra azalmak hazmedilebilecek bir şey olmasa gerek ki, pişmanlık sergilemiyorlar. Tam tersine; yeni şifreler, tarihler, hesaplaşmalarla hala taşeronlukta kalabileceklerini, kullanım değerini kaybetmediklerini göstermeye, şirke düşmüş şirketlerin ve şirketler topluluğundan oluşmuş uluslararası güçlerin doğrudan üzerimize çullanmasının yolunu açmaya çalışıyorlar.

Ülkemizde medya 15 Temmuz'da sergilediği tutumu bundan sonraki süreçte de sergileyerek, taşeronların ve onların işverenlerinin karşısında durmalıdır. Neden böyle durulması gerektiğini aziz milletimiz en güzel şekilde açıklamıştır.

Tıpkı o gece olduğu gibi, her şeye rağmen iyilik; kötülük karşısında uyanık olacak, boş durmayacak ve kendi sınırları içinde hayatı şekillendirmeye devam edecektir.

Yine tıpkı o gece olduğu gibi iyilik; kötülüğe karşı cesaretlendirilmelidir. Zira masum ve yüzyılların genlerine işlediği öğretiyle vatanlarına sahip çıkmak isteyen kitleler, kötülükte ittifak etmez. Yeter ki, kendilerini her yönüyle temsil ettiğine inandıkları, onlarda bu özelliği gören ve bundan daha büyük güç olduğuna inanmayan biri önlerine düşsün, hadi desin... Cumhurun Başkanı, Başkomutan hadi deyince ne olduğunu, kötülüğün nasıl saman çöpleri gibi havaya savrulduğunu bütün dünya gördü. Bundan sonra da görmeli, FETÖ davaları görülürken, kötülüğü ayakta tutmaya çalışan içeride ve dışarıda geliştirilen algı operasyonlarına fırsat verilmemelidir.

Kim kendini nereye konumlandırırsa konumlandırsın, bu; haklılık, çoğalma ve çoğaltma eğilimi üzerinde, iyilik ve kötülüğün çarpışmasıdır. Kötülük farklı gerekçelerle, farklı yüzlerle sürekli şekil değiştirse de hayat iyilik ve adalet üzerine yükselir.

Şenol Göka

Devlet Bahçeli MHP Grup Toplantısı'nda konuşuyor Deniz Akkaya hakkında gözaltı kararı Milli Savunma Bakanı Güler'den son dakika açıklaması!
Sonraki Haber