2008 yılında henüz askeri liseler FETÖ tarafından kontrol altına alınamamış, örgütün militan sayısı çok azdı. Askeri liselerden Harp Okulları’na geçiş yapan öğrencilerin içinde ülkesine bağlı, asker olmayı gönülden isteyen, Türk çocukları vardı. Bunlar okulun gözde öğrencileri, geleceğin parlak subaylarıydı. FETÖ’cüler ise henüz Türk ordusunun geleceğini ipotek altına alacak kadar çoğunluk değillerdi. Bu durum FETÖ açısından büyük sıkıntıydı.
2008 yılında kabul edilen bir düzenlemeyle 2009’dan itibaren Harp Okullarına sivil liselerden geçişlerin önü açıldı. İşte hareketlilik de bundan sonra arttı. Sivil liselerden yoğun bir şekilde FETÖ militanı geçişi başladı.
Birazdan aktaracağımız işkenceleri yaşayanların büyük çoğunluğu Askeri liseden Harp okullarına geçiş yapıp örgütle iltisakı olmayanlardı. Örgütün militanı haline getirdikleri öğrenciler ise normal askeri eğitimlerden geçiriliyordu.
FETÖ’cülerin işkencesine maruz kalan Türk çocuklarından birinin şu ifadesini hiç unutmuyorum: “Bizi geceden sabaha neredeyse hiç dinlenmeden koştururlarken, çalıştırırlarken kendi gruplarındaki çocuklar sabah kalkıp dişlerini fırçalayıp bizi seyrediyorlardı. Sonra o çocuklar 15 Temmuz’dan sonra tutuklandılar. FETÖ’cülermiş.”
Evet, kendi kontrollerindeki militanlara normal askeri eğitim verirlerken, Türk çocuklarına ise işkence yapıyorlardı.
Bugün ve bir sonraki bölümde size o işkencelerden bazılarını aktaracağım. Sözü işkence gören ve isimleri bende saklı Türk çocuklarına bırakıyorum: (Bilgileri, bu süreçte hedef olan Şok Mangası Üyesi Harbiyelilerden aldım. Anlatı başlıkları tarafımdan atıldı)
“Askeri lisede herhangi bir şiddet söz konusu değildi. Kara Harp Okulu’nda; fiziki olarak, işkence mangalarına dâhil oldum. Direndim. Üst sınıf olduğumda daha çok psikolojik şiddete maruz kaldım. İşkence mangalarında askeri eğitim ve müfredat dışında kalan limitini kestiremediğimiz uygulamalar… Bu yaptırımlar nefesimiz kesilene kadar devam ederdi. Kendilerinden olmayan ve eleme potasına koydukları öğrencilere uyguladıkları bu ağır işkencelerin, birlik olarak yapılmaması zaten bizlere karşı amaçlı olarak uygulanan bir yıldırma kampanyasının gerçekliğini ortaya koyuyordu. Adam kayırmanın ne demek olduğunu Kara Harp Okulu’nda gördüm. O kadar rahat okulu bitirip mezun olan insanlar gördüm ki aklıma onlara yapılan kayırmalar geldikçe sinirlerim bozuluyor. Sınav sorularının paylaşılması, not ortalamalarının yükseltilmesi, denetlemelerde eksikliklerinin örtbas edilmesi, ceza alsalar dahi bu çocukların disiplin puanlarının silinmemesi, ispiyoncu olarak kullanılmaları da cabasıydı. Bütün kayırılan öğrenciler bir ekip olarak hareket eder, izne çıkar, (birlikte) ders çalışırdı.”
“Gerek komutanlarımızdan, gerekse üst sınıflardan çeşitli zamanlarda şiddet gördüğüm oldu. Bu şiddet olayları “kemerle dövme, sopayla dövme, kafayı pisuara sokma, tekmeleme, yorgan kılıfının içine konularak pencereden aşağı sarkıtılma, yatakhanede ranzaların altından süründürülme, baş tuvaletin içine girecek şekilde şınav çekmeye zorlanma” gibi pek çok fiziksel ve psikolojik boyutta olabilmekteydi.”
“Kara Harp Okulu İntibak Kampı’nda bir sözde üsteğmen geceleri uyumamı engellemek için bana arazi temizliği gibi saçma sapan bir görev vermişti. Her gece sabaha kadar rüzgârın dağıttığı yemekhane çöplerini toplamaya çalışıyordum. Bir başka üsteğmen de bu sırada bazen benim yanıma geceleri gelip beni darp ederdi. Şınav çektirirken botlarıyla karnıma ve göğsüme tekme atmak, tokat veya yumruk atmak gibi şimdi pek de hatırlamadığım birçok eylemi olurdu. Ayrıca pek çok sözde subay tarafından işkence boyutuna varacak şekilde özellikle ben ve benim gibi bir grup arkadaşıma, diğer askeri öğrencilerden ayrı ve kıyaslanamayacak seviyede farklı olarak eğitim yaptırılırdı. Bu eğitimlere işkence demek daha doğru olur. İzmir’in 45 derece sıcağında tam teçhizatlı saatlerce güneş altında koşma, sürünme, yemek yemenin ve su içmenin yasaklanması, susuz geçen saatler sonucu zorlayarak çok miktarda su içerek kusturma ve bu kusmuğun üstünde sürünme, güneşe zorla baktırma, öğlen asfaltta çıplak bir şekilde süründürme gibi şimdi çok da hatırlayamadığım metotlarla bireysel olarak pek çok işkenceye maruz kaldım ve kalanları gördüm.”
“Yüzüme karşı ‘vatan haini, hırsız, ahlaksız’ gibi pek çok iftira ve hakaretlerde bulunuldu. Tek başıma 10 kişinin altından kalkamayacağı görev ve sorumluluklara tabi tutuldum. Sınavlara çalıştırmadılar. Sınav saatine 10 dakika kalana kadar son sınıfların silah deposunda temizlik yaptığımı bile hatırlıyorum. Zaten sınav notlarımız da düşürülüyordu. Bu sırada diğer öğrencilere sınavdan önceki akşam sınavda çıkacak sorular bir şekilde geliyordu. Her gün ortalama 3-4 tane savunma alıyordum. Neredeyse hiçbir zaman diğer öğrenciler kadar eğitim ve spor yapmadım. Hep onlardan ayrı ve farklı işkencelerle karşılaştım. İstenmeyen kişiler olduğumuzu herkesin içinde açık açık söyleyen sözde subaylar vardı.”
Çok ilginç bulduğum bir olay var: İntibak Kampı’nda Kuleli ve Maltepe Askeri Lisesi’nden en başarılı mezun olmuş 3’er kişiyi Amerika Birleşik Devletleri gezisine götüreceklerini söylediler. Ayrılanları çıkarttığımızda ben Maltepe Askeri Lisesi’nden 2. sırada başarılı olarak gözükmekteydim. Ancak beni bu geziye götürmediler. Kendi kafalarına göre 3’er kişi seçip götürdüler. O ülkede neler yaptıklarını bilmiyorum, çünkü anlatmadılar.
(NOT: Yakın zamanda bu konuyla ilgili önemli bir haber çıkmıştır. Habere göre, bir itirafçı, bazı öğrencilerin gezi düzenleme bahanesi ile Amerika'ya götürülerek FETÖ elebaşı ile görüştürüldüğünü söyledi. Bkz. https://www.trthaber.com/haber/gundem/feto-uyesi-itirafci-oldu-askeri-ogrenciler-gezi-bahanesiyle-abdye-goturuldu-563122.html )
“Kara Harp Okulu intibak kampında ve 1. sınıfta takım komutanları tarafından “şok mangası” adı verilen gruba alındım. Burada en baştan itibaren gece uykusuz bırakılma, aç bırakılma, “eğitim eksiği” adı altında çeşitli fiziksel işkencelere, sürekli hakaretlere, psikolojik baskı ve mobbing/yıldırmaya maruz kaldım. Bunlar için hiçbir sebep gösterilmedi. En ufak da bir disiplin suçu işlememiştim. Sürekli olarak her gün bu durum devam etti ta ki sağlık gerekçeleri bahane gösterilip okuldan ilişiğim kesilene kadar…”
“İftiralara uğrayarak, hakaret edilerek ve eşyalarım düzenli olarak çalınarak psikolojik şiddet gördüm. Ayrıca ben ve bazı arkadaşlarım eğitim adı altında diğer öğrencilerden ayrı olarak hakaretler eşliğinde fiziksel şiddet gördük. Ayrımcılık yaşadım, evet. Fetöcü olan öğrenciler çok rahat bir öğrencilik hayatı sürerken biz ayrılmaya zorlandık.”
“Bir gün aniden çağırdılar ve “kendi isteğinle bu okuldan ayrıl yoksa sana gün yüzü göstermeyiz” dediler. Bu isteklerini kabul etmeyince günlerce fiziksel ve psikolojik baskıya maruz kaldım. Gereğinden fazla fiziki eğitim ve uykusuz geceler yüzünden vücudum güçsüz düştü. Ardından beni terör örgütüne üye olmak ile suçladılar ve bu durumu kaldıramayacağım için ayrılmak zorunda bırakıldım. Kara Harp Okulu’nda ayrımcılığı çok hissettim. Düşük puanlar ile gelen sivil kaynaklı öğrenciler anaokulunda gibi eğitim alırken, bizler uyuyamayacak kadar yoruluyorduk.”
“Ayrılmam için baskı yapılıyordu ancak dayanıyordum. En son ailemle tehdit edildim ve ardından kamp bölgesinde çadıra soktular. 3 üsteğmen beni ortaya aldı, önce yumruk ve tokat ile daha sonra yere düşünce de tekme ile beni darp etti. Herkes kendi birliği ile eğitimdeyken ben “şok mangası” adı verilen işkence grubunda ayrı tutuldum.”
“Hepimiz askeri liselerden başarı ile mezun olduk. Okuyan, araştıran ve düşünen öğrencilerdik. Bir o kadar dayanıklıydık da. Fakat kampta bize yapılan insanlık dışı hareketleri, çöpten yedirilen yemekleri, içirilen çamurlu suları ve sürekli ayrılmamız için edilen küfürleri ilk başta, bizim güçlü olmamız gerektiği için yapılıyor sanmıştık. Sonra gördük ki askeri liseden beraber mezun olduğumuz arkadaşlarımızdan bir bölümü ve sivil liselerden aramıza katılan öğrenciler çok rahat, bu sert hareketlere maruz kalmadan el üstünde devam ediyor. İşte, biz o zaman anladık ki sistem bizi gerçekten istemiyor. İçimizdeki Atatürk idealini tehlikeli buluyor.”
“Ortaokul hayatımda başarılı bir öğrenciydim. Onların dershaneleri ve evlerine gitmeye başladım. Ağabeylerimi çok sevmiştim. Asker olma istediğimi duyduklarında çok sevinmişler; beni askeri lise sınavlarına ve mülakatlarına hazırlamışlardı. Askeri okulu kazandıktan sonra, her hafta sonu başka ağabeylerimle görüşmeye devam ettim. Bana; sınıfımdaki arkadaşlarımın, komutanlarımın isimlerini soruyorlar, ne anlattıklarını, neler okuduklarını söylememi istiyorlardı. Bir zaman sonra, kullanıldığımı fark ettim ve kendimi bir ajan gibi hissetmeye başladım. Çok korkuyordum. Bir daha bu evlere gitmemeye başladım. Çok ısrar ediyorlar ama ben her defasında reddediyordum. Bana paşalığımın garanti olduğunu bile söylüyorlardı. Daha sonra, beni okuldan attırabileceklerini söyleyerek tehdit ettiler. Sonra gördüm ki Harbiye intibak kampına ben gitmeden ismim gitmiş. Ayrılmak zorunda kaldım.”
SONRAKİ BÖLÜM: İŞKENCELERİN YANINDA SAHTE RAPORLAR