Gavs’ul Azam’lıktan Kemalist Şiiliğe nasıl dönüş yaptı?

Haksöz Haber sitesinde geçtiğimiz günlerde vafat eden Haydar Baş ile ilgili dikkat çeken bir yazı kaleme alındı.

İşte Ziya Bilici'nin tiwtter üzerinden yaptığı paylaşımları içeren Gavs’ul Azam’lıktan Kemalist Şiiliğe Haydar Baş’ın İhtiraslı Serüveni'' başlıklı o yazı...

Boğaziçi Üniversitesi’ne öğrenci olarak kayıt olduğu günlerde Haydar Baş cemaatiyle tanışan, bir dönem bu cemaatin faaliyetlerine katılan ve ayrıldıktan sonra da arkadaşlık ilişkilerini sürdüren Ziya Bilici, vefatı dolayısıyla Haydar Baş’ın dini ve siyasi serüvenini kritik ediyor.

Ziya Bilici,  Haydar Baş’ın Gavsul Azam’lıktan Kemalist-Şii misyonerliğe dönüşen rolünü önemli kırılma noktalarını, kadrolar arasında meydana gelen çekişmeler ve söylemlerde belirginleşen zikzakları (@ziyabilici) hesabında değerlendirdi. Son yıllarda bazı abartılı siyasal vaadleriyle kamuoyunda bir gülmece vesilesi olarak anılan Haydar Baş’ın nasıl bir din, ahlak, cemaat ve siyasal-ekonomik ilişkiler ağını temsil ettiği üzerine ciddiyetle düşünülmesi gerektiğini hatırlatan mezkur değerlendirmeleri derli toplu bir biçimde okurlarımızla da paylaşmak istedik.

Bugüne dek ülkemizde koronavirüs yüzünden hayatını kaybeden en tanınmış isim Bağımsız Türkiye Partisi lideri Haydar Baş oldu. Size, Haydar Baş’ı, cemaatini ve siyasi tarzını analiz eden bir zincir sunacağım. Bu analizleri diğer bir kısım cemaatlere de teşmil edebilirsiniz.

Boğaziçi Üniversitesi’ne kayda geldim. Talih bu ya fotokopicide, benim gibi kayda gelmiş biriyle tanıştım ve sonrasında birlikte yürüyerek Güney Yerleşke’ye indik. Kayıt kuyruğu sırasında yanımıza iki kişi geldi. Bu arkadaşlar benim yeni tanıştığım arkadaşı önceden tanıyorlardı.

Tahmin edeceğiniz gibi hem benim ilk tanıştığım, hem sonradan gelen iki arkadaş Haydar Baş'ın müritleriydi. Tabi ilk başlarda anlamadım. Haydar Baş'tan hiç söz etmemişler, Allah, din, kitap vs. üzerine konuşmuşlardı. Dindar bir genç olduğumdan muhabbetleri alıcı modda dinlemiştim. İyi niyetli, temiz arkadaşlara benziyorlardı. Hem yeni girdiğiniz bir ortamda aynı kafa yapısından insanlarla tanışmak her zaman keyif verici olmuştur. Şimdi hikâyeyi biraz geriye sarmam gerekiyor.Haydar Baş'ın önemli müritlerinden Mehmet Çebi, İstanbul Atatürk Fen Lisesi'nde saha çalışmasına başlar. Hitabeti güçlü, özgüveni yüksek biri olan Çebi okulda öğrencilerden bazılarını cemaate devşirmeyi başarır. Çebi ilerleyen dönemlerde cemaatten ayrılacaktır.

Mehmet Çebi altın vuruşu Selim Kotil isimli öğrenciyi Haydar Baş’a mürit olmaya ikna ederek yapar. Selim Kotil eski İstanbul Belediye Başkanı Aytekin Kotil’in yeğenidir. Sadece ailesi güçlü değildir Selim’in. Kendisi de gayet zeki, karizmatik, hırslı ve organizatördür.

Selim Kotil lisede öğrenci lideridir, güçlü hitabeti ve iddialı karakteriyle çok sayıda öğrenciyi Haydar Baş'a mürit yapar. İşte benim kayıt kuyruğunda tanıştığım o iki arkadaştan biri Selim Kotil'di ve Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Haydar Baş müritlerinin de lideriydi. İstanbul Fen Lisesi, Boğaziçi'ne çok öğrenci yolladığından o dönemde üniversitede çok sayıda Haydar Baş müridi bulunuyordu. Hemen hepsi çok aktifti ve sürekli cemaatlerinin tebliğini yapıyor ve toplantılarına davet ediyorlardı.Bilirsiniz cemaate yeni üyeler kazandırmak bir mürid için fazlasıyla önemli ve motive edicidir. Bunun birkaç sebebi var. Ama uzun sürer. Konuyu dağıtmayalım. Doğal olarak beni de davet ettiler. Gayet iyi niyetli arkadaşlardı, biz de iyi niyetliydik tabi, gittik davetlerine.İlk gittiğimiz davetlerde, sohbetten sonra zikir halkası kuruldu ve biz de bu halkaya iştirak ettik. Bilmeyenler için zikirler iki çeşittir: Cehri (açıktan, yüksek sesle) ve hafi (sessiz, içinden, fısıltıyla). Bunlar Kadiri ekoldendi ve cehri zikir yapıyorlardı.Sonra beni bir gün alıp Esenler civarında bir camiye götürdüler. Orada cemaatin en önemli isimlerinden Ali Gedik Hoca'yla tanıştırıldım. Hemen ardından bir katakülli ile benim cemaate katılma desturunu alacağım söylendi. İş ciddileşmişti, o an itiraz edemedim.

İtiraz edemedim, ama İslami altyapısı güçlü bir aileden geliyordum ve bu gibi durumlarda ne yapmam gerektiğini biliyordum. Ali Hoca bana bir şeyler okurken ben de içimden Felak ve Nas surelerini okuyordum. Yanlış bir şeyler varsa Rabb'ımdan kalkan kullanıyordum.Bir cemaate ya da şeyhe bağlanmakla ilgili bir rezervim yoktu. Ama böylesine ciddi bir kararda kalben tatmin olmam, oldu-bittiyle değil, düşünerek, şuurlu bir şekilde bir yola girmem gerekiyordu. Ben mürid olmamıştım, ama onlar mürid olduğumu varsaydılar.Haydar Baş’ın Huzuruna Çıkıp El ÖpülüyorDaha sonra birkaç davetlerine daha gittim. Rica ediyorlardı, kıramıyordum, dediğim gibi iyi çocuklardı. Nihayet bir gün Haydar Baş, Boğaziçili öğrencileri kabul edecek dendi ve 30 kadar arkadaşla Haydar Baş'ın huzuruna çıktık. Herkes sırayla elini öptü. Tabi ki ben de öptüm.Sonra bize bir vaaz verdi. Tabi gıyabında bu kadar yüceltilen, ihtiram gösterilen, insanların etrafında pervane olduğu bir kişiden sadra şifa bir şeyler duymak istiyor insan. Fazlasıyla sıradandı.Tamam, hadi konuşmanın içeriği sıradandı. Ama manevi olarak bir iklim hissetmek, bir elektrik almak istiyor insan. O da hak getire. Hatta tavırlar, hareketler öylesine abartılı ve yapmacıktı ki, menfi yüklemelerle o toplantıdan ayrıldım. Burası benim mekânım değildi.Birkaç gün sonra benimle ilgilenen arkadaşa, bu durumu kibar bir şekilde anlattım ve kavgasız gürültüsüz bir şekilde kenara çekildim. Kenara çekildim ama arkadaşlıklarım sürdü. Hatta arada sırada ısrarlara dayanamayıp zikirlerine de gidiyordum.Müridleriyle irtibatımı koparmadım ve bu bana sürekli Haydar Baş ve ekolünün nabzını yakalama ve teolojik kodlarını çözme fırsatı verdi. Şimdi bu zincirin asıl can alıcı kısımlarına geliyoruz. Anektodlar üzerinden analizleri sıralayalım.Gavs’ul Azam Müşavirliğe Nasıl Fit Oldu?Haydar Baş'ın müridleri onun Gavs-ul Azam olduğunu söylüyorlardı. Gavs-ul Azam yeryüzündeki tüm velilerin lideri ve kâinatın manevi sorumlusu, temsilcisi demek. Bu size bir şeyler çağrıştırıyor mu?

Bir keresinde sohbetlerinden birinde Selim Kotil diğer müritlere avazı çıktığı kadar bağırıyordu: "Kendinize gelin, ne yaptığınızı sanıyorsunuz. Şu yeryüzünde Gavs-ul Azam trafik kazası geçiriyorsa bu bizim lakaytlığımızdandır." Haydar Baş'ın kaza geçirdiğini de böyle öğrenmiştim.Tansu Çiller başbakan olduğunda eleştiriyorlardı. Ne olduysa müridler arasında birdenbire Tansu Çiller güzellemeleri yapılmaya başlandı; büyük kadın, vatan evladı vs. İşin kokusu sonradan çıktı. Çiller, Haydar Baş'a müşavirlik vermişti (yanılmıyorsam Orman Bakanlığı'nda). O gün Haydar Baş'ın kıratını anlamıştım. Koskoca Gavs-ul Azam'sın madem, dünyalık bir pozisyona niye tevessül ediyorsun? Hadi ettin, bari insan bakanlık veya müsteşarlığa tav olur. Müşavirliği kabul ediyorsun ve bu uğurda siyasi görüşünü revize ediyorsun. Yazık ki ne yazık.İlerleyen dönemlerde Haydar Baş'ın böylesine dramatik savrulmalar yaşamasının nedeninin arka planını bu müşavirlik meselesini bildiğimden kolaylıkla okuyabilmiştim. Sadece bu da değil elbette. Biraz da geçmişte yaşadıklarına bakmak lazım.Erbakan ile Kariyer Yarıştırma HevesiHaydar Baş'ın Kadiri şeyhliği için postnişinliği nasıl alavere dalavere ile aldığını mevzuyu bilen birisinden uzun uzadıya dinlemiştim. Ayrıntıya girmeyelim. Ama işin şeyhlik kısmı da fazlasıyla şaibeli. Haydar Baş siyasete de genç yaşta atılır.Milli Selamet Partisi'nde görevler alır ve milletvekili adayı olur. Bir süre sonra Necmettin Erbakan kendisini partiden uzaklaştırır. Tıpkı kelebek etkisi gibi İslami camiada "Erbakan etkisi" diye bir kavramdan söz edebiliriz. Haydar Baş'ın da bu dalgadan nasibini aldığını düşünüyorum.

Erbakan üstün zekâsı ve akademik başarıları hayat eksenine oturtmuş bir isimdi, akademik unvanlara çok prim verirdi. Yüksek İslam Enstitüsü'nü bitiren Haydar Baş önce yüksek lisans ardından doktora yapar. Fakat şeyhlik ve cemaat vaktini çokça aldığından devamını getiremez.Haydar Baş'ın aradığı fırsat SSCB'nin dağılmasıyla ayağına gelir. Azerbaycan'da ortalık toz dumanken Bakü Devlet Üniversitesi'nden hızlıca doçentlik ve profesörlük unvanı alır. Nasıl aldığını tahmin edersiniz. Artık rahatlamış, Erbakan'dan bir eksiği kalmamıştır.

Müridlerine bu şaibeli unvanı hatırlattığımız zamanlar olmuştu. "Yakıştı mı?" ya da "Türkiye'den niye alamadı?" dediğimizde efsane yorumlar dinlemiştik. Müridlerine göre Bakü Devlet Üniversitesi dünyanın en prestijli 5 üniversitesi arasındaydı. Güler misiniz, ağlar mısınız?Kurmay Kadro Çatışmaya BaşlıyorBir süre sonra Selim Kotil ve Mehmet Çebi arasında ağır bir çatışma çıktı. Her iki tarafın destekçileri olayı farklı okusalar da biz dışarıdan çok rahat bir pozisyon kavgası olduğunu görebiliyorduk. Selim Kotil bir şekilde Haydar Baş'ı ikna edip Mehmet Çebi'yi açığa düşürdü.Mehmet Çebi ve onunla hareket eden büyük bir grup cemaatten ayrıldı.

Biz olayın dışındaydık ama haberler geliyordu. Ölüm tehditleri havada uçuşuyor, dayaklar yeniyor, biber gazları sıkılıyordu. Nihayet Çebi ve ekibi İskender Paşa'ya katıldı ve olaylar böylelikle yatıştı.Ayrılan arkadaşlar, cemaatteki kandırmacaları anlatmaya başlayınca, "bunlar aşikardı, o zaman nasıl gerçekleri göremiyordunuz?" diye sormuştum. Bana şöyle cevap vermişti: "Aslında her şeyi görüyorduk, ama hikmet ipiyle bağlayıp kalbimize gömdük ve bir gün bu gömüler patladı."Aslında yukarıdaki cevabın üzerinde çokça düşünülmesi gerek. Dışardan bakıldığında saçma sapan görülen milenyum tarikatları veya bir kısım cemaatin içindekiler çelişki ve suiistimalleri nasıl göremiyor? "Vardır bir hikmeti" ve "Allah'ın laneti gelir" korkusunun işlenmesi.Bir keresinde Baş'ın müridi olan bir arkadaşımla belediye otobüsünde ayaktayız. Onun yanındaki yolcu kalktı, o da kalkanın yerine oturdu. Sonra bana kinayeli kinayeli bakarak "Gördün mü bak hocam bana koltuk ayarladı" dedi. Buyurun şirke. Bu görüş tarikatların bir kısmında var.Yine bir gün bir arkadaşım yanıma geldi. Suratında oldukça üstenci ve ciddi bir ifade var. Birden fırçalamaya başladı: "Sen ne yaptığını sanıyorsun, hocamı artık o kadar tanıdın, hala niye biat etmiyorsun?" dedi. Ben de öfkelendim ve gereken tepkiyi gösterip yanından uzaklaştım. Fakat bu hal değişimine anlam verememiştim. Sonradan öğrendim ki cemaat kendisini Anadolu yakası öğrenci sorumlusu yapmış. 20 yaşında bir delikanlıya cemaat aidiyeti ve motivasyon için bu türden büyük unvanlar verirseniz psikolojisini böyle zedelersiniz.Cemaat içinde abiler ve üsttekiler için inanılmaz abartılı iltifatlar/efsaneler bulunurdu. İki genç bir abiden bahsediyorlar, bir tanesi kekelemeye başladı. Türkçe'de o abisini tanımlayacak kelime bulamıyor. Ben bahsettiği ismi tanıyorum. Gayet sıradan senin benim gibi biri.“Gavs’ul Azam”ın Genel Başkanlığa TerfisiHaydar Baş'ın politikaya bitmek tükenmek bilmeyen bir hırsla yüklendi. MSP macerasından sonra Tansu Çiller'e yanaştı, sonra Demokrat Parti'ye. Baktı olmuyor sonunda parti kurdu. Sorsan adam Gavs-ul Azam, tüm kâinat onun kontrolünde, ama milletvekili olacağım diye yırtınıyor. Garip değil mi?2001 yılında Bağımsız Türkiye Partisi'ni kuran Haydar Baş, 2002 genel seçimlerine katılır ve % 0,48 oranında oy alır. Dışarıdan bakan biri olarak alınan oy oranının beklediğimden çok yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ama müritleri için şok etkisi yaratacak kadar azdı.

Yaklaşık 157 bin kişiden oy almışlardı. Sosyolojik açıdan baktığımızda oldukça büyük bir yekûn. Oysa müritleri seçimden önce Haydar Baş'ın çok rahat başbakan olacağını söylüyorlardı. Kendi içlerinde dönen kapalı bir gruptular ve seçim anketlerini bile bu gruplarda yaptılar.Bir arkadaşım seçimden önce % 80 oy alacaklarını iddia eden Baş'ın müritlerinden biriyle 2.000 dolarına iddiaya girmiş. Ne kadar gerçeklerden kopuklar, anlayın. Arkadaşıma dedim ki: “Be akılsız, % 80 değil, % 8'e iddiaya girseydin. 2 bin yerine de 20 bin deseydin ya.”Siyasete girerken dünyayı kurtaracağını ima eden Haydar Baş'ın bu yönelimi cemaatte heyecan yaratır. Ama bu kadar düşük oy alınması müritleri hayal kırıklığına uğratır ve sorgulamalar başlar. O günden sonra bir türlü toparlayamaz, çırpınır durur Haydar Baş.Şiiliğe Kırılan DümenHaydar Baş'ın dünyaya bakış mefkûresinde dramatik değişiklikler olmasını da bir oranda bu siyasi başarısızlıkların uzantısı olarak görebiliriz. Baş, önce Şii söylemlerine sahip çıkar, Gadir-i Hum hadisesi üzerinden hilafetin Hz. Ali'nin hakkı olduğunu anlatır.Bu yönelim ilk bakışta Alevi oylara göz kırpmak için yaşanmış bir yalpalama olarak görünebilir. Lakin Haydar Baş'ın ne kadar ucuz bedellerle ideoloji değiştirdiğini daha önce anlatmıştım. İran istihbaratı için fazla maliyetli bir iş olmamıştır. Bu da bir ihtimal bence.Alevilerden bol miktarda alkış, iltifat alan Haydar Baş, bunların oylara hiç yansımadığını görünce Kemalist söylemlere yönelir. Bir Kadiri şeyhi olarak milliyetçi seküler kitlenin oylarına taliptir artık. Kemalizm güzellemeleri yapar ve hatta bu konuda bir kitap bile yazar.

Haydar Baş'ın Kemalizm'e çark etmesinin arkasında sadece oy kaygısı olmayabilir. Zira tekke ve zaviyeleri kapatan, dine, tarikat şeyhlerine ağır ithamları bulunan Atatürk'e bir tarikat lideri olarak güzellemeler yapmak kolay bir şey değildir. Burada başka bir ihtimal olabilir.Baş ve ekibinin özellikle para pul işlerinde çokça mafyatik operasyonu vardır. Buralardan açığını yakalayan derin seküler yapılar Haydar Baş'a yeni söylemlerini dikte ettirmiş olabilirler. Nitekim 2019 senesinde bu tür bir suçtan 2 yıl 6 ay hapis cezası almıştır.Haydar Baş'ın kadın tutkusu da dillere destandır. Ufak çaplı bir haremi olduğunu not düşüp bu bahsi kapatalım. Paraya, kadına, mala düşkün, siyasi ihtirasları ve şöhret tutkusu olan ve bu uğurda her türlü gayrinizami aksiyona girebilen bir portreyle karşı karşıyayız.Çok fazla özelliği olmayan, ama peşinden bu kadar insanı sürükleyen birçok isim var. Bunların hepsi din, Allah, keramet vs. üzerine inşa edilmiş ezoterik hikayelerle insanlara korku salar, üzerlerinde etki uyandırırlar. Fethullah Gülen, Adnan Oktar, İskender Evrenosoğlu gibi.

Radikal İslamcı bir Sünni şeyh (!) olarak başladığı macerasını Kemalist Şii olarak tamamlayarak bu dünyadan göçtü. Namazını oğlu kıldırmış. Buraya bir mim koyalım. Bunun bir anlamı var çünkü. Müritleri Baş'ı son kez görüp, öpüp koklayamadan gömmek zorunda kaldılar.

Şimdi ne olacak? Bütün ihtişamıyla parıldayan Gavs-ul Azam postu (kâinatın manevi reisliği makamı) boşalmış yeni sahibini bekliyor. Tarikat ve cemaatlerde maalesef bu tür değişimlerin oğul veya damat üzerinden devam etmesi gibi bir gelenek peyda oldu.Haydar Baş'ın cenaze namazını oğlunun kıldırmasının siyasi bir mesajı olduğu kesin. Yani “bu koltuk benim hakkım” diyor zımnen. Cemaatlerin ve tekkelerin eski irşad merkezli karakterinden uzaklaşması hep Fetö yüzünden oldu. Şirketler, okullar kuruldu. İrşad yerine sermaye geldi.Hal böyle olunca, onca mal varlığının kontrolü başkasına bırakılmak istenmiyor ve babanın varisleri öne çıkıyor. Yani tekkeler eski yapısında kalsa çile içerecek postlar, yeni haliyle konfor ve saltanat için bir araca dönüşüyor. Neresinden bakarsanız bakın acı bir tablo.Haydar Baş'ın bu kadar olumsuz yanını saydık, ama gözlerden kaçan önemli bir başarısı da oldu. BTP'nin ekonomik programlarını açıklarken ortaya koyduğu tezler bir şekilde Rusya'da makes buldu. Rusya'nın bu ekonomik tezlerden istifade ettiği söyleniyor.Rusya İlgisi ve Nobel BeklentisiÖyle ki Putin, Haydar Baş'ı Rusya'ya davet etti ve tarihinde Çin Devlet Başkanı dışında hiçbir yabancı devlet adamını ağırlamayan Duma'da ikinci kez konuşma yapan kişi oldu. Bu azımsanacak bir başarı değil bence.

Bu olay Haydar Baş'ı çok heyecanlandırdı. Müritleri ve ikna ettikleri Azeri akademisyenlerle bir toplantı düzenleyip kendisini Nobel Ekonomi Ödülü'ne aday göstertti. Tabi Nobel Ödülleri'nin böyle bir uygulaması yok. Kendi kendilerine çalıp oynadılar.

Çok ayrıntı vererek okuyucuyu yıpratmamak adına bilgiseli burada tamamlıyorum. Haydar Baş'ın ilginç hikâyesi üzerinden bir takım mesajlar vermeye çalıştım. Allah bizi ve çocuklarımızı, inançları üzerinden sömürülen kişilerden yapmasın. Âmin.Haydar Baş Sonrası Cemaatte Liderlik MücadelesiAşağıdaki twiti görünce bir ekleme yapma ihtiyacı hissettim, bağışlayın. Selim Kotil'in Haydar Baş'ın koltuğunu oğluna bırakmayacağını söylüyor. Kesinlikle haklı. Ama babasının şahs-ı manevisini arkasına alan oğulla baş etmek zor.

Selim Kotil seküler kalsa CHP'nin başına geçebilir, İslamcı olsa Ak Parti'de Reis'ten sonraki ikinci adam olurdu. Öylesine güçlü ve hırslı bir karakter. Daha 15-16 yaşlarındayken talihsiz şekilde Haydar Baş kodlarıyla beyni yıkandı ve kendisini harcadı. BTP başkanı olmak demek aynı zamanda postnişin olmak demek Tahminim çıktı. Oğul mirasa kondu Selim de şimdilik ses çıkarmadı. Twitin altındaki yorumlara bakın, kazanın içten içe nasıl kaynıyor. Hele şu korona bir geçsin. Selim yapacağını bilir.

​​​​​​​Bir düzeltme. Cenaze namazını kıldıran (Haydar Baş’ın) büyük oğlu Osman. Başkan olan (ise) küçük oğullarından Hüseyin. Gelen bilgiler aklı başında bir delikanlı olduğu yönünde. Demek akil adamlar devreye girmiş. En azından bu yönüyle takdir etmek lazım.

Hangi araç ne kadar vergi ödeyecek? Arsenal'da Bukayo Saka uzun süre sahalardan uzak kalacak Kızının bağış paralarıyla alem yaptığı iddia edilince intihar etmişti
Sonraki Haber