Uzun süredir gazetecilik mesleğine ilişkin görüş, öneri, eleştirileri pek çok zeminde paylaşıyorum. Trollük ile bu mesleğin aynı olmadığını dile getiriyorum. Gazetecinin haberci olduğunu, haberleri ile anılması gerektiğini üzerine basa basa belirtiyorum. Ancak bizde gazetecinin kendisi sıklıkla haber oluyor…
İnsanlarımızın medyaya güveni gittikçe azalıyor. Televizyonlar izlenmez oluyor, gazeteler okuyucu kaybediyor; sosyal medya ise tam bir afet bölgesi gibi. Bütün bunların nedenleri arasında gazetecilerin yani bu mesleğin mensuplarının hiç etkisi, katkısı yok mu? Sütten çıkmış ak kaşıklar mı?
Her zeminde söylediklerimizi bir kez daha tekrarlayalım…
Gazeteciler belirli siyasal düşüncelere sahip olabilirler ama siyaset yapacaklarsa bunu siyasi partilerin içinde yer alarak yapmaları gerekir… Aksi takdirde gazeteci kendi siyasal görüşüne göre diğerlerine husumet içinde olamaz. Karşıtlığını kin ve nefret duyguları içinde ortaya koyamaz.
Gazetecinin siyasi partileri temsil gibi bir görevi de, yetkisi de yoktur. Ne yazıp çizdiği ne de konuştuğu mecralarda siyasi partilerin sözcüsü gibi davranamazlar. Bu kendilerini takip eden okuyucularına, izleyicilerine, dinleyicilerine saygısızlıktır…
Haber ve yorum ayrımına dikkat şarttır. Yorum, kişisel görüş ağırlıklı haber olur mu? Gazeteci doğruların peşinde olan, doğru kişidir. Gerçeği aktarır. Güvenilir kişidir. Güvenilirlik gidince, doğrudan uzaklaşınca meslek de kalmaz…
Gazetecilik bilgi ve birikim işidir. Uzmanlaşmayı gerektirir. Her alanda birazcık bilgi ile ekranlarda boy gösteren, sahibinin sesi troller gazeteci değildir. Gazeteci her şeyi bilmek zorunda olan değil, bilmediğini araştıran, ulaştığı bilgiyi toplumla paylaşan insandır.
Gazetecilerin yandaş, candaş gibi ayrıştırılır hale gelmesi, adlarının çıkar ilişkileriyle anılması hoş mu?
Gazeteciler iş takipçileri değildir. Meslekleri gereği pek çok insanla tanışır, çevre edinirler. Bunlardan önemli bir kısmı da kamu görevlileri olabilir. Kamu görevlileriyle, iş dünyasıyla, siyasetçilerle ilişkilerini gazeteci ve haber kaynağı çerçevesinin dışına taşıyıp ilişkiyi maddi kazanca tahvil edecek bir boyuta getirmek asla gazetecilik değildir. İş takipçilerinin kendilerine gazeteci yakıştırması yapması kabul edilemez. Meslek, bu türden ilişkilerden geçmişte de çok zarar görmüştür şimdi de zarar görmektedir.
Gazeteciler pazarlamacı, reklamcı değildir. Ne ürün, ne siyasi görüş, ne kişi pazarlarlar. Bunlar başkalarının işidir. Şayet ortada bir pazarlama ve reklam faaliyeti varsa bunu da medya mecraları üzerinden gerçekleştiriyorlarsa durumu okuyucuya, izleyiciye, dinleyiciye açıkça bildirmek gerekir. Bu işler gazetecilik faaliyeti gibi sunulamaz. Gazeteci habere ulaşır ve toplumla paylaşır. Saygınlığı da işte bundandır.
Gazeteciler hâkim, savcı değildir. Yargılayıp hüküm veremezler. Kimseyi yargı kararı olmadıkça suçlu ilan edemezler. Kimseyi de beraat ettiremezler. Bunlar yargının işidir. Gazetecinin karalama ve aklama gibi bir işi yoktur. İnsanların şeref ve haysiyetlerine yönelik tavırlar doğru değildir. Kamuoyu gücünü harekete geçirme imkân ve kabiliyeti olan gazetecinin bu neviden davranışlarla mesleki suiistimale girdiği unutulmamalıdır.
Gazeteci suç örgütlerin militanı değildir. Propagandist değildir. Arabulucu değildir. Gazeteci suç örgütleri ve onların mensupları ile irtibatlı olamaz. Onlar adına bilgi toplayamaz. Onlar adına görüşmeler gerçekleştiremez. Slogan atamaz, show yapamaz. Onlar için kamuoyu oluşturmaya çalışamaz.
Gazeteci yasalarla bağlı insandır. Yasalara uymak zorundadır. Sadece yasalara değil mesleki etik kodlara da bağlı insandır.
Gazetecinin suçla, suçlu ile irtibatı kamuoyunu aydınlatmak için bilgi toplamak ve bu bilgiyi kamuoyu ile paylaşmak yani habere dönüştürmekle sınırlıdır.
Bir mesleğin saygınlığı ancak o mesleğin mensupları saygın davranırlarsa vardır. Aksi takdirde mesleğin önemi, değeri kalmaz. Gazetecilik kıymetli bir meslektir. Gazetecilik meslek ilkelerinin dışına çıkıldığı zaman kişisel ilişkiler, hırslar, menfaatlere kurban etmek ve değersizleştirmek gibi acı bir gerçekle karşı karşıya kalırız.