7 Ekim'de Hamas'ın İzzettin El-Kassam Tugaylarının başlattığı Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail'de yaşanan şok yerini adeta Nazivari bir soykırım saldırı hazırlığına bıraktı.
Hitler ve Nazileri, İsrail hükümeti ve yandaşları temsil ederken, Nazilerin soykırıma uğrattığı masum Yahudilerin yerini bugün masum Filistinliler almış durumda. Netanyahu'nun Başbakanlığındaki koalisyon hükümeti açıkça başta Gazze olmak üzere tüm Filistin topraklarında soykırım saldırılarına başladı. Zaten Gazze'ye elektrik, gıda, su gibi temel ihtiyaçların ulaşmasını engellemek, İsrail ordusuna "yapacaklarınız savaş suçu sayılmayacak" talimatları vermek açıkça insanlık tarihinin en karanlık saldırı hazırlıklarından birinin göstergesi gibi.
Ayrıca İsrail ordusunun Gazze’de bulunan Al Awda hastanesinin tahliyesi için "iki saat süre vermesi" de ancak insanlık düşmanı ve savaş hukuku bilmeyen teröristlerin yapabileceği bir eylem türü.
ABD ve AB de İsrail'in yanında bu saldırgan politikaların bir aktörü olarak öne çıktı.
İnsanın aklına Rus lider Putin'in 2015 yılında söylediği "Kavga kaçınılmazsa ilk yumruğu sen atacaksın" kuralı geliyor.
İsrail ve ABD-AB (Batı) kutbu, artık kaçınılmaz bir savaşın ilk yumruğunu atmak gibi bir hazırlık içindeler.
Bu satırlar yazılırken, İsrail ordusunun Gazze'nin kuzeyindeki insanlara güneye doğru göç etmeleri için verdiği 24 saatlik süre dolmuş, sürenin sonunda da (açıklamalara göre) İsrail'in kara unsurları Gazze'ye saldırılara başlamıştı.
Artık macun tüpten çıkmış gibi.
Peki neden ABD ve AB bu kadar sert bir şekilde insanlığın en aşağılık saldırısını bu kadar sahiplendi?
Saldırı planı çok önceden mi yapılmıştı?
Parçaları birleştirelim:
Dünya bir savaş içinde. ABD ve Batılı müttefikleri bir tarafta dünyanın geri kalanı öbür yanda. Batı, küresel ekonomik, siyasi, askeri gücünü kaybetmek istemiyor. Bu nedenle Irak ve Afganistan'ta görüldüğü üzere tamamen uluslararası hukuku çiğneyerek işgaller, Arap Baharı(!) örneğinde görüldüğü gibi ülkeleri kaosa sürüklüyor, terör örgütlerini destekliyor, Ukrayna örneğinde olduğu gibi vekalet savaşları yapıyor, yaptırıyor. Iraklılar, Afganlar, Ukraynalılar, Türkler, Ruslar, Araplar ölürken kendileri kazanma planı yapıyor.
Asya'da Çin'i çevreleme amaçlı hamleler yaparken, bu ülkenin Pekin'den Avrupa'ya uzanan Bir Kuşak Bir Yol projesini de akamete uğratma çabasında.
Bunun için Eylül ayındaki G-20 zirvesinde IMEC projesini masaya sürdü. Proje Hindistan'dan başlayacak, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan, Ürdün, İsrail güzergahını izleyerek Doğu Akdeniz üzerinden Avrupa'ya ulaşacak
TÜRKİYE VE MISIR DEVRE DIŞI: IMEC'te Türkiye, Mısır, Suriye, Irak devre dışı kalmış olacak. Doğu-Batı arasında Süveyş Kanalı nedeniyle önemli bir deniz ticareti gelirine sahip olan Mısır, bu proje ile ciddi hasar alacak. Türkiye de ABD'nin bu projesine sıcak bakmıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu-Batı güzergahında Türkiye'siz bir koridorun işlerliğini sorgulayan açıklamalar yapmıştı: "Ülkeler ticari yol ve güzergahlarla, etki alanlarını da geliştirme gayretindeler. Bunun da farkındayız... Biz şunu diyoruz, Türkiyesiz bir koridor olmaz. Türkiye, önemli bir üretim ve ticaret üssü. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda."
Bu nedenle de IMEC'in uygulanabilirliği sorgulanmakta.
İSRAİL İLE SUUDİ ARABİSTAN'I ÇİN'DEN KOPARMA: Washington proje ile Çin ile ilişkilerini kuvvetlendiren İsrail ve Suudi Arabistan'ı proje kapsamına alarak, Pekin'in Tel Aviv ve Riyad ile ilişkilerinde gedikler açmayı da hedefliyor.
İsrail ile Çin arasında son yıllarda güçlenen ekonomik temelli bir iletişim mevcut. Kuşak ve Yol projesi kapsamında Hayfa ve Aşdod (Gazze'nin hemen kuzeyinde) limanlarını Çinli şirketler almıştı. Ancak Amerikalıların kuvvetli baskısı neticesinde Hayfa Limanı'nın imtiyazı Çinlilerden alınıp Adani Grup isimli firmaya verilmişti. Ancak Aşdod halen Çinlilerde.
Suudi Arabistan da özellikle Biden'ın başa gelmesiyle ABD ile gerilim düzeyi yüksek bir ilişkiye geçiş yapmış, Çin ile ticari ilişkilerini geliştirmiş, petrol anlaşmasını dolar yerine yuan ile yapılmasını kararlaştırmış ve son olarak da Çin'in de aralarında bulunduğu beş ülkenin kurduğu ekonomik güç BRICS'e üye olmuştu.
Bunlara, Suudi Arabistan ile İran arasındaki normalleşme girişimlerine de engel olma çabasını da ekleyebiliriz.
KALKINMA YOLU PROJESİ: Bölgeyi ilgilendiren önemli bir proje de Türkiye ile Irak'ın başat güç olduğu ve BAE ile Katar'ın da sıcak baktığı Kalkınma Yolu Projesi için ciddi çalışmalar yapılıyordu. Asya-Avrupa arasında ciddi bir ticaret potansiyeli olan ve Basra Körfezi'nden başlayarak, BAE ve Katar'ın da ekonomik güç olarak katkı yapacağı güzergah Irak'tan Türkiye'ye ulaşacak, Türkiye'den de Avrupa'ya ilerleyecekti. Ayrıca bu yol, Türkiye'nin Orta Koridor ortağı olduğu Kuşak ve Yol projesiyle de kesişiyordu. IMEC, Kalkınma Yolu Projesi'ni de hedef almış gibi görünüyor.
SOPA İLE PROJE: Filistinlilerin haklı devlet talebi ve mücadelesi, bu durumun bölgeyi istikrarsız ve güvenliksiz bırakması, bölgedeki önemli ülkelerin memnuniyetsizliği proje için önemli riskleri barındırıyor. Bu da ABD'nin elini zayıflatmakta.
İşte tam bu sırada 7 Ekim'de gerçekleşen Aksa Tufanı Harekatı fırsat bilinerek, zaten aşırılığıyla öne çıkan İsrail koalisyon hükümetinin net bir şekilde kışkırtılması, ABD'nin hemen askeri güçlerini bölgeye göndermesi, AB'nin kayıtsız şartsız İsrail'e destek açıklaması, akıllara yazımızın başlangıcında sorduklarımız dahil olmak üzere çok sayıda soru getiriyor.
ABD, projeyi sopa ile mi uygulatacak?
Hamas ile çatışma gerekçesiyle bölge proje için dikensiz gül bahçesi haline mi getirilecek?
İtirazı yüksek olan Mısır, yaklaşık 1 milyon Gazze sakininin tehciriyle ayrı bir derdin içine mi sürüklenecek?
Bu son soruyla ilgili önemli veriler var. Açacak olursak, ABD, İsrail ikilisi ağız birliği etmişcesine Hamas ile DEAŞ'ı bir tutuyor. Öyle olmadığını hepimiz biliyoruz ama ısrarla en üst düzey isimlerden açıklamalar yapılıyor. Biden'in, Beyaz Saray tarafından da yalanlanan sözleri de bu minvalde okunabilir.
Peki DEAŞ'a ne yapmışlardı?
Türkiye'nin sivillerin burnu kanamadan, şehirler yok olmadan DEAŞ terör örgütüne yaptığı Fırat Kalkanı Harekatı'nın tersine, DEAŞ'ın karargahının bulunduğu Rakka, adeta haritadan silinmiş, binlerce masum sivil katledilmiş, yüzbinlercesi göç ettirilmiş ve saldırı sonrası Rakka hayalet şehre dönmüştü.
Şimdi Gazze'ye de benzer kader biçilmiş gibi. Hamas Batı medyasındaki yayınlarla vahşileştiriliyor, Gazzelilere "kenti terkedin" baskıları yapılıyor, Mısır'a bir milyon Gazzeliyi kabul etmesi için Refah Sınır Kapısı'nı açması baskıları yapılıyor ve insanlık tarihinde ender görülen bir vahşilik, hukuksuzluk ortamında saldırıya hazırlanılıyor.
Gördüğümüz tabloda özetle ABD, IMEC'i uygulayabilmek için engelleyebilecek kuvvetlere karşı askeri gücünü sahaya sürmeye hazırlanıyor. Bu durum bizi de etkileyecektir.
Olumsuz mu?
Hayır.
Bu konudaki değerlendirmelerimizi bir sonraki yazımıza bırakalım.