Sular durulmuyor. Her gün yeni yeni adaylar çıkıyor.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu “Ben Kemal, geliyorum!” dediğine bin pişman ettikleri yetmiyormuş gibi şimdi de “Hadi git artık, daha ne bekliyorsun!” diyorlar…
Düşenin dostu olmazmış.
Hele de CHP’de.
İnandırdılar, yeneceğine ümitlendirdiler.
Birleşe birleşe kazanacaklarını düşündürttüler, birbirine benzemez iki düzine kadar partiyi/particiği biraraya getirdiler, hepsine ya birşeyler verdiler ya vaat ettiler.
İlk yenilgi 14 Mayıs günü gerçekleşti.
Millet, “yeter söz benimdir!” dedi.
İkinci yenilgi tehirli geldi.
Mayıs’ın 28’inde tutar dalları kalmadı.
Güvendikleri tepelere karlar yağdı.
Üzerinden çok geçmeden gemide isyan başladı.
Hoş, kaptan hala gemiyi limana güvenle götürmekten söz ediyor ama dümen kırık, kayalara oturmuş, su alıyor, bakmak üzere…
Ekrem İmamoğlu aday olabilir/olur/olacak derken, Özgür Özel adayım dedi. Onun demesi de bir başka garabet ama, sonuçta potansiyel aday.
Sırada daha pek çok isim var.
Oğuz Kaan Salıcı söz gelimi…
Gürsel Tekin, neden olmasın…
Tanju Özcan, sayılmaz ama… Dedi işte…
Pazarlıklar masadan parti içine kaydı. Kim kiminle yakın, irtibatlı bir nevi günlük hava durumuna döndü, anlayabilmek için meteorolog olmak gerek.
Adaylığı öncesinde “olmasın” diyenler, adaylığı kesinleşince faziletlerini anlatıp, ne kadar demokrat olduğu konusunda kamuoyu yaratmaya uğraştıkları kişiye şimdi otokrat, hatta diktatör demeye başladılar ki, hiç de hayra alamet değil.
Adaylığı esnasında gülücükler, kalpler dağıttığı gazetecilere şimdi “satılık kalemler” muamelesi yapması da Sayın Kılıçdaroğlu için bir başka açmaz…
Ölçüsüzlük tam da bu olsa gerek.
Hesapsız kasaplık da…
“Gelecektin gelmez oldun, o zaman gitsen…” çağrıları yakın bir gelecekte koroya dönüşür mü dönüşür.
Peki sonuç ne olur?
Delegesi olan düdüğü çalar.
İş bu noktaya gelince gidemeyecek gibi de duruyor.
Siyaseten en kurnaz ama önümüzde yerel seçim var, kurnazlık artık çok da fayda getirmiyor.
Masada kendisini kabullendirmek için kurnaz sabrını muhteşem bir şekilde sergiledi.
Şimdi taktiği yine aynı.
Çok fazla duymadan, girmeden ama her şeyi bilerek, her yönü kolaçan ederek, birilerinin açığını kollayarak, havayı koklayarak sonuna kadar gitmek…