Her şey ansiklopedilerin ölümüyle başladı. Günlerce kupon biriktirilir, o kuponlarla ansiklopedi almak için kuyrukta beklenirdi.
Misafirliğe gidince gözler ister istemez kütüphane raflarına kayardı, onlarda da ansiklopedi var mıydı?
Muhabbetlerin bir kısmı, mutlaka ansiklopedi üzerine olurdu.
Bilgi kıymetliydi. Gerçeğe götürürdü.
Haber spikerleri “gerçeğin” sözcüleriydi, birisini bir şeye inandırmak için “Ajansta dinledim” denirdi. Ajans, haberdi.
Bugün.
Bilgisayarlar, telefonlar, sonsuz sayıda medya. Her yandan bilgi yağıyor değil mi?
Öyle olduğu için cahille okumuş arasındaki sınır da eriyor.
Aslında hiç öyle değil.
Sosyolog Kracauer şöyle der: “Daha önce hiçbir çağ kendisi hakkında bu kadar az şey bilmiyordu.”
Her taraftan yağan “bilgi” değil, “data” dediğimiz şey. Her taraf kendi “data”sını dağıtıyor.
Bilgiye ulaştığını sandığın an, manipülasyona da en açık olduğun an.
Artık “gerçek”ten söz edemeyiz.
Gerçek öldü. Herkesin kendi gerçeği var.
“Post-truth”, “post-fact”, “alternative facts” var.
Türkçe açıklamaları uzun ve sıkıcı.
Size sadece bir örnek.
“Obama’nın mı, Trump’ın mı yemin töreni kalabalıktı” tartışması yapılırken.
Trump “Benimki daha kalabalıktı” diyor.
Halbuki görüntülerde Obama kat be kat fazla.
Basın, Trump’ın danışmanı Conway’a soruyor: “Obama’nınki açık ara daha kalabalıktı. Başkan açıkça yalan söyledi. Ne diyorsunuz?”
Conway’ın cevabı “gerçek”in geldiği noktayı net ortaya koyuyor: “Başkan yalan söylemedi. Sadece alternatif gerçeği sundu.”
Şimdi.
Orta Doğu’da ya da dünyanın başka yerinde “gerçekte ne oldu” sorusunun cevabını arıyorsanız zor bulursunuz.
VİCDANLA AÇIKLAYAMAZSINIZ
Sözcü Gazetesi, FETÖ’cülükle suçlanmalarına itiraz eden gazetecilere “vicdanlı gazeteciler” demiş.
Bir dakika.
Benim Sözcü-FETÖ konusuna girmeyişimin vicdanla değil, anneme verdiğim sözle ilgisi var.
Bu köşeyi okuyanlar bilir.
11 Kasım 2019’daki “Bir daha yapmam anne” başlıklı yazımı özetle hatırlatayım:
“Annem gideli bir yıl olacak.
Kokusunu özlüyorum. Giysilerindeki koku gün geçtikçe silinirken, burnumu boynuna sokup içime çekmenin özlemi büyüyor.
‘Anne’ diyorum bazen, ‘şimdi olduğun yerden beni görüyor musun?’
‘Anne’ diyorum, ‘ayaklarım tıpkı senin ayakların…’
‘Anne’ diyorum, ‘bugün canım çok sıkkın..’
‘Anne’ diyorum, ‘gittiğin yerde bize öğüt vermeye devam ediyor musun?’
Oralarda, ‘Yine laf dinlemiyorsun, herkese güveniyorsun’ diye söyleniyor musun?
Her defasında, ‘Sana kalırsa hiç evden çıkmayayım, dizinin dibinde oturayım’ diye kızdım sana.
Anne demek kaygı demektir.
Çocuklar annelerini dinleseydi, dünya gelişir miydi bilmem ama dövüşmezdi de.
(…)
FETÖ ile mücadelede tutarsızlıklar bir bir ortaya çıktıkça…
Çevremdeki pek çok insana ‘Bir şeyler oluyor’ demiştim, ‘tutuklu FETÖ’cüleri bir bir salıverilecekler gibi.’
(…)
Biliyorum, şimdi olduğun yerden bana yine kızmış, ‘Kim, kiminle ne yaparsa yapsın, sana ne çocuğum’ demişsindir.
‘Sana kaç kere söylüyorum, adamı olan kurtarır, olan sana olur’ demişsindir.
Sana söz veriyorum, bir daha yapmam anne.
Ne FETÖ hakkında yazarım, ne de içinde FETÖ geçen bir cümle kurarım bundan sonra.
İki gözüm önüme aksın bak.
Seni çok özledim. Babam, çocukların, biz iyiyiz, bizi merak etme anne…”
İRAN’IN BEYNİ GÖÇMÜŞ
Devrim nedeniyle beyin takımı İran’dan kaçtıktan sonra, zihin sermayesine yatırım yapılmadığı şimdi net görüldü.
Yolcu uçağıyla füzeyi ayıramayan İran askeriyesi bir yana.
Haklı durumunda haksız düşmesi bir yana.
“İntikam alacak İran” algısından “acınacak İran”a dönmesinde, gördük ki İran yönetiminin iletişim yönetimi hakkında;
Zerre fikirleri, azıcık birikimleri, küçücük akılları yokmuş.
Özür tweet’ine “kırık kalp” emojisi koymak ne ya…
SİZ HALÂ SINIRLARDAN MI SÖZ EDİYORSUNUZ?
İran’dan Ukrayna’ya giderken düşürülen uçakta;
63 Kanada,
82 İran,
11 Ukrayna,
10 İsveç,
4 Afganistan,
3 Almanya,
3 İngiltere vatandaşı bulunuyordu.
Bundan 10 yıl önce olsaydı, İran’dan Ukrayna’ya giden uçaktan üçüncü bir ülkeden biri çıksa “Ne işi varmış ki orada” diye şaşırırdık.
Dünya artık başka bir yer.
BİR TUHAF DURUM
Milletvekili Gamze İlgezdi’nin kuafördeki manikür sırası tartışmasını,
Birkaç yıl önce aynı kuaförde aynı sorunun yaşandığını,
Tam üç kez aynı olayın, sıra kavgasına karışan aynı müşteriye rastladığını öğrenince;
Bu durum ancak absürt bir komedi filminde olur, ama en absürt dedim.
BENİM HAKKIMDI
Trump gayet de ciddi şekilde “Nobel benim hakkımdı” deyince, ben de aynı ciddiyetle;
Hafta sonlarını Roma’da geçirmek de benim hakkımdı dedim.
George Clooney ile evli olmak da benim hakkımdı dedim.
Chanel’den giyinmek ve bir giydiğini bir daha giymemek de benim hakkımdı dedim.
Sekize böldüğümüz karamelli pastanın hepsi de benim hakkımdı dedim.
BENCE
İstanbul Üniversitesi’ndeki öğrenci yemeklerine zam krizinde Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girseydi, artı hanesine yazardı.
Hekimoğlu dizisi kısa ömürlü olacak. Timuçin Esen ve Okan Yalabık dışındaki oyuncu seçimleri berbat.
Sabancı ailesinin genç erkekleri, kendilerine iştahla bakan genç kızlardan bunalıma ya girdiler ya da girecekler.
Reebok, Supradyn, ETS tur, Bellona derken Burcu Esmersoy olmasa reklam dünyası krize girecek.
Sanki mahkûmmuş gibi bağlandığı Comolli’den kurtulunca Fenerbahçe, önemli bir engeli aşmış olacak.
ANKARA’YA YERLEŞ SEN
İstanbul’dan Ankara’ya tersine göçmeyi düşünen bir dostum fikrimi sorunca ona söylediklerim;
Bir, tabii ki gelmelisin. Çocuk yetiştirmek için çok güvenli bir yer.
İki, dosdoğru dostların olur.
Üç, bir arkadaşınla buluşmak için tüm günü yollarda geçirmezsin, git gel 30 dakikanı alır.
Dört, paradan modadan değil, sanattan, kültürden, yürekten söz edersin.
Beş, Boğaz yerine insanların gözünün içine baktığından, sırtından daha az bıçaklanırsın.
Altı, deniz yok ama deniz gibi içine dalıp çıktığın muhabbetlerin olur.
O GÜN ANNENİN YANINDA OL
Habertürk Ankara Temsilcisi Sevgili Bülent Aydemir annesini kaybetti.
Aradığımda daha yeni koymuştu toprağa. Üzerini daha yeni örtmüştü.
Son haftalarda hep annesinden konuşmuştuk. Anne hastaydı ve o Ankara’da, annesi Diyarbakır’daydı.
Son anlarında yanında olamazsa diye korkuyordum.
Bülent her fırsatta annesine gitti. Yoğun işi, Mira’sı ve annesi arasında koşturuyordu.
Korktuğum olmadı, annesi uzaklara giderken Bülent yanında oldu. Ayaklarını, bileklerini ovdu.
Geçen ay annesinin hasta haliyle ona dolma yaptığını, “Bülent sever” dediğini anlatırken acım tazelendi.
Biz de üç kardeş son gece annemizin yanındaydık. Bu öyle bir his ki tarifi mümkün değil.
Doğarken nasıl birlikteysek, anneler giderken de birlikte olmak sanki acıya bulanmış bir huzur…
AKLIMDA KALAN
23 Nisan’ın 100’ü: Anlaşılan o ki 23 Nisan’ın 100.yılı da kamu spotlarıyla kutlanacak. Bir tanesini izledim. Halbuki festivallerle, sokaklarda kutlanmalı. Meclis’i nasıl birlikte kurduysak, kutlamasını da birlikte yapmalıyız. Üç beş seçilmiş kişi değil, tüm ülke. Ne yerel yönetimler ne de Hükümet bunun farkında. İşte kaldı 102 gün. @23nisanin100u #23nisanin100ü