Baştan söyleyeyim, ben güzel günlerin geride kaldığına inananlardanım.
Gündemin en önemli konusu, boğazı kesilmiş bir kadının kanlar içinde kızına sarıldığı görüntülerdi.
Olay, görüntünün çok gerisinde kaldı.
Tıpkı, testereyle doğranan Özgecan’ın güzelliğinin olayı geride bırakması gibi.
Başka bir kan, bu kanı da unutturacak.
Dünya, şiddetin soslanarak masaya konduğu dev bir restoran.
Müşterisi de yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar.
Aşçısı kim derseniz…
Silah ve medya çevrimine sahip büyük küresel sermaye.
“Masterchef” programındaki, kendi yaşamlarını düzene koyamayan aşçılar gibi, garibana parmak sallayan tipler.
Geri kalanımız da “Yemekteyiz”, “Sofrada” programlarındaki teyzeler gibi birbirimize düşmüşüz.
Biz birbirimizi yerken, aradan götüren götürüyor.
Boğazı kesilen kadın görüntüsü de masaya kondu, yedik tükettik.
Biri çekti, sosyal medya servis etti.
İzledik. Kınadık. Kızdık. Protesto ettik. Vicdanen rahatladık.
Nasılsa ölen biz değildik, bizden değildi.
Olayın tam ortasındaki çocuk için psikologlar, eğitimciler yollandı.
Peki, Ocak 2014’te gözlerinin önünde, babasının annesini öldürdüğü “Kurban olayım abi annemi kurtarın” diye bağıran 13 yaşındaki Ferdi’ye ne oldu?
2012’de annesi gözleri önünde öldürülen 7 yaşındaki V.Ö.’nün ruhu ne durumda?
Devlet, şiddete karşı ve şiddet mağdurları için bir politika geliştirmeli.
Şiddete karşı politika, tıpkı eğitim politikası gibi liberal politikalara bırakılmamalı.
Değişim dediğimiz şey, bize baş edilmesi güç bir ortam sunuyor.
Bireyler, kendilerinden kaynaklanmayan o ortamla mücadele edemezler.
Emine Bulut’un görüntülerini çeken gencin elinden telefonunu alınca sorun çözülmüş olmaz.
Özellikle neo-liberallerin “insan akıllıdır” ifadesi, o aklı rehin alanların uydurmasından başka bir şey değil.
Değişim geriye çevrilemeyeceğine göre, devlet olan/olası durumla baş edecek politikalar üretmeli.
Kozmetik olmayan, yetkilerle donatılmış, “Erdoğan’ı sevenler cemiyeti”ne dönüştürülmemiş, aykırı da olsa bilgili uzmanların yer aldığı etkin ve yetkin bir kurul oluşturulmalı.
Hem de hemen. Hem de şimdi.
TARTIŞMAYA KATKI
Emine Bulut katliamının nedeni iki şekilde açıklanıyor;
Bir, manyak bir eski koca.
İki, televizyon dizileri.
Birinci yoldan gidersek, manyakları say say bitmez.
İkinci yoldan gidersek, televizyonlar insana “şunu yap bunu yap” demez.
Televizyon şu üç şeyi yapar;
Bir, şiddeti normalleştirir.
İki, izleyiciyi meseleye yabancılaştırır. Bana değil, başkasına oluyor hissi.
Üç, gerçeğin içini boşaltır. Bir cinayeti on kez izlerseniz, gerçek olmaktan çıkar, zira gerçek tekrar edilemez.
BEN Mİ YANLIŞ BİLİYORUM?
Yapılan iş ne kadar önemliyse, iletişimi de o kadar önemlidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Fırat’ın doğusuna karadan da girileceğini” söyledi.
Benim bildiğim, önce girersiniz, sonra açıklarsınız.
Galatasaray, “Falcao geliyor” dedi, yetmedi fotoğraf çektirdiler.
Takım puan üstüne puan kaybediyor, ortada Falcao yok.
Dahası Falcao golcü. Teknik direktör puan kaybını, “stoper yokluğu”yla açıklıyor!
Benim bildiğim, önce adamı transfer edersiniz, sonra açıklarsınız.
BABASINA ÇEKMEMİŞ
Bakan Pakdemirli ne zaman ağzını açsa, sorun.
Orman Bakanı göreve gelince ne yapar? “Orman yangını olursa teçhizat tamam mı?” brifingi alır.
Ormanlar yanıp kül olunca ardından THK’yı suçlamaz.
Gazeteciler.com’da, Hatice Kübra sormuş “Yok mu bir iletişimcisi?”
Vardır belki bilemem, bildiğim Bakan beyin iletişimin önemine dair fikri yoktur.
Halbuki rahmetli babası bir laf eder, gündemi günlerce oyalamayı bilirdi.
Hiç ona çekmemiş.
HOMİNİ GIRTLAK GALATASARAY
Yeme içme odaklı olduk çıktık.
Tüm nüfus, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda gibi, gazetelerimiz restoran yazılardan geçilmiyor.
Bir nevi “gurme guide” gibi bir şey oldular.
Televizyonlar aşçı istilası altında.
Sonuç?
Galatasaray’a pizzacı sponsor.
Antalyaspor’a “Balıkçı İrfan”, Malatyaspor’a “Battalbey Çiğ Köfte” sponsor olur.
Ama. Dünya takımı olma iddiasındaki Galatasaray’a pizzacı olmaz.
Markalar parayı basan alır mantığıyla yönetilmez. “Hayır” demeyi bilerek yönetilir.
Markanı yönetmeyi başarsaydın para için pizzacıya gitmez, para sana gelirdi.
Bu kadar değerli bir ismi olup, iletişimi bu kadar ucuz yönetilince insan üzülüyor.
ROK FOR WHAT?
Güner Ümit, Alevilerle ilgili gaf yapınca bir daha ortalarda görünmemişti.
Boşnaklara ağır hakarette bulunan Rasim Ozan Kütahyalı, çekilip gitmesi lazımken, ekranlara dönmek için aracılar koyuyor.
Ergenekon sürecindeki tutumuyla, Taraf’taki yazılarıyla unutmak istediğimiz bir tip.
Nagehan Alçı’nın eşi olmak, Hükümet düzeyinde önemli olsa da, halk nezdinde önemli bir şey değil ki.
ŞİMDİ BULDUM
Yeni nesille bizim nesil arasındaki farkı anlatacak cümle bulmakta zorluk çekiyordum.
Aleyna Tilki’nin 14 yaşındaki kardeşiyle Hakan Gence’nin yaptığı röportajı okuyunca “işte bu” dedim.
Küçük Tilki diyor ki “Kitap ve senaryomu yayımlatmak ve o işi büyütmek istiyorum.”
Bizim “sanat” dediğimize, bunlar “iş” diyor.
AKLIMDA KALAN
1.Instagram gülüşü: Benim Instagram maceram bitmiyor. Ortamda analiz analiz dolanıyorum. Instagram gülüşü diye bir şey var, acayip gıcık oluyorum. Fotoğraflık bir ortam buldun mu, yüze yapay şekilde kondurulan, insanı gülmekten soğutan bir sırıtış. Allah düşürmesin durumu. O sırıtışı bende gördüğünüzde hemen haber verin, Instagram maceramı bitirivereyim.
2.23 Nisan’ın 100’ü: Bu hafta Fox Tv’den haber geldi, “yeni yayın dönemi başlasın, 23 Nisan’ın 100’ünün festival havasında gerçekleşmesi için destek olalım” dediler. “Süper olur” dedim. Ve fakat. Kanal 24 de işin içinde olmalı, NTV de, merkez medya da, muhalif medya da, yandaş medya da. 23 Nisan’ın 100’ü hepimizin coşkusuyla kutlansın. Resmi törenlere sıkıştırılmasın. İşte kaldı 247 gün. 23nisanfestivali@gmail.com @23nisanin100u #23nisanin100ü