Bu yazıya başlarken bir uyarıyla başlamakta yarar var. Bizler ne hakimiz ne savcıyız ne de polis.
Elimizden gelen, ulaştığımız bilgilerle en azından kamuoyunu bilgilendirmek. Yazdıklarımızla ne kimseyi suçluyoruz ne de aklıyoruz. Açıkçası yapmaya çalıştığımız tek şey mağduriyetleri savcıların ve ilgililerin önüne koymak. Sonuçta son kararı onlar verecek. Bizim yaptığımız, bir kez daha söylüyorum, neyin nerede olduğunu gösterebilmek.
Bu süreçte bazı insanların en çok çekindiği konu darbecilere gizli veya açık bir şekilde yardım ediyor pozisyonuna düşmemek. Bu çok doğru bir kaygı. Karşımızda kripto bir örgüt var. Ciddi anlamda yalanlar söyleyerek, insanları kandırarak bugüne kadar gelmiş bir örgütle uğraşıyoruz. En iyi bildikleri şey kumpas kurmak, kumpaslar üzerinden insanları suçlamak veya kendilerini bu kurulan kumpasların arkasına çok rahat bir şekilde gizleyebilmek. Bugün artık her birini teker teker gündemimizde görmeye başlıyoruz.
Hangisini saysak arkasından başka bir şey çıkıyor. Yaşar Büyükanıt ile başlayan süreç, arkasından arka arkaya Hrant Dink suikastı, Zirve Yayınevi katliamı, Ergenekonlar, Balyozlar, Fenerbahçe ve daha birçok kumpas…
Bu dönemde yazdıklarımıza özenle dikkat etmeye çalışıyoruz. Bana da, birçok gazeteciye olduğu gibi aileler, çalışanlar, şirket sahipleri vs. ulaşmaya çalışıyor. Mağduriyetlerini anlatarak gerçekleri kamuoyuna aktarmaya çalışıyorlar. Ama hepimizin en çok dikkat ettiği konu bize anlatılanlar içerisinden ayıklama yaparak doğruları bulmaya çalışmak. Bu, o kadar kolay mı? İnanın değil. Çünkü öyle bir gri alan var ki, bu gri alanın içine düşen biraz zor bir şekilde pozisyonunu belirleyecek. Siyahsanız zaten cuntacısınız ve gidiyorsunuz. Beyazsanız zaten olayların içinde hiç yer almıyorsunuz, hiçbir şekilde bu işe bulaşmıyorsunuz. Sizin gri olmanız gerekmiyor. Eğer gri alanın, olayların içinde yer almışsanız açıkçası çok da net bir şekilde pozisyonunuzu belirleyemiyorsunuz veya o gece ne yaptıklarınızı anlatma durumunda olamıyorsunuz.
Evet, Türkiye’nin o gece en gri alanlarından bir tanesi Genelkurmay Karargâhı ve orada saat 21.00’de başlayan, sabahın ilerleyen saatlerine kadar devam eden süreç. Bu sürecin içerisinde kişiler bire bir ne yaptılar, nasıl davrandılar, akıllarından neler geçti, nasıl tedbirler aldılar, bunu bizim bilmemiz mümkün değil. Kişilerin ifadelerinden, çapraz sorgulardan ve görüntülerden bunları ve insanların neler yaptığını anlamaya çalışıyoruz. Açıkçası bu, o kadar da kolay değil. O gece Mahir Astsubay’ın durumu da açıkçası aynen bu gri alanın içerisinde yaşananlarla bire bir örtüşüyor. Bir kez daha söylüyorum: Biz burada Mahir Astsubayı ne aklayacağız ne de suçlayacağız. Gerçekten bu dönemde yapılmaması gereken tek şey bu.
Mahir Astsubay’la ilgili Müyesser Yıldız çok güzel bir yazı yazmış. Kafasına takılan soruları ailesinin de vermiş olduğu bilgilerle kaleme almış ve bu yazı Odatv’de yayınlanmış. Ben bu yazı üzerinden ailesinin sorduğu bazı sorular ile gerçekten neden Mahir Astsubay’ın tutuklandığıyla ilgili sorunun yanıtına ulaşmaya çalıştım.
Evet, Mahir Astsubay’ın söylediklerinin birçoğu doğru. Sabahleyin özellikle Genelkurmay’ın içerisinde yaptıklarıyla ilgili birçok konuyu teyit etme imkanına sahip oldum.
Siyasetçilerle ilgili görüşmeler ise, maalesef siyasetçilerin kendi alanına girdiği için, onların açıklaması gereken bir konu. Mahir Astsubay birçok konuda yararlılık gösteren kişilerden bir tanesi.
Ailesinin sorduğu soru da açıkçası şuydu: Mahir Astsubay o zaman neden tutuklandı?
Aile, bu sorunun yanıtını arıyorsa doğru yer 21.00 ile 23.00 saatleri arasındaki Genelkurmay Karargâhı içerisinde çekilmiş olan kamera görüntüleri. Bu kamera görüntülerini eğer savcıya gerçek anlamda izlettirebilirler ve orada kafaya takılan şüpheli soru işaretlerini Mahir Astsubay bire bir yanıtlayabilirse muhtemelen gri alanda yaşanan bu sorun da yanıtlarına kavuşmuş olacaktır.
Evet, ailenin dediği gibi Mahir Astsubay’a diğerlerinden biraz daha farklı bir davranış gösterilmiş.
Özellikle diğer cuntacılarla aynı yerde tutulmamış. Ayrı olarak sorguya götürülmüş. Bunların dedikleri gerçekten doğru. Bunun bir sebebi var: Mahir Astsubay ile ilgili kimse beyaz veya siyah diyemiyor. Kafalardaki soru işaretlerini ise, karar verici olarak savcının çözmesi isteniyor.
Burada yapılacak olan tek şey, 21.00-23.00 arasında neler yaşandığıyla ilgili kafaya takılan soru işaretlerinin Mahir Astsubay tarafından savcıya bire bir anlatılması. Bu görüşme sonucunda muhtemelen durum da çok daha netleşecektir. Bu gri alan içerisinden çıkması sağlanacaktır. Ama bir kez daha söylüyorum, hangi alana çıkacağına biz karar verecek mercide değiliz. Bizim yapacağımız şey nerede ve nasıl bakılacağıyla ilgili bilgi verebilmek.
Evet birçok kişinin durumu, gri alanda ve bu alandakilerin işi cuntacılardan çok daha zor. Açıkçası onların durumunu belirleyecek olan şeyler de kafaya takılan soru işaretlerinin bulunması ve çözülmesi olacak. Çünkü savcıların işi gerçekten ama gerçekten çok zor. Kimse o gece cuntacılarla diğerleri arasında geçen gerçek diyaloglara ulaşma imkânına sahip değil. Cuntacılarla mücadele edenlerin kafalarından neler geçtiğini ve nasıl çözümler ürettiklerini asla bilemeyeceğiz. İşte bilemeyeceğimiz en büyük gri alanlardan bir tanesi de bu. Neyi çözüm olarak ürettiler ve bu çözüme ulaşmak için kafalarından ne geçti ve neyi uyguladılar?
Buyurun, “ben olsaydım ne yapardım” sorusunu asla söyleyemeyeceğiniz bir gri alan.