Çirkinliğini övecek kadar kendine güvenir, güzellik dayatmalarına bir çizgisine dahi dokunmadığı doğal bedeniyle meydan okurdu.
Domates Güzeli olarak ünlendi. Kenar mahallenin evde kalmış kızı… “Abla” denilmesini istemeyen herkesin ablası…
Kemal Sunal’ın deyimiyle iki gözümüzün çiçeği Ayşen Gruda da gitti…
Yeşilçam’ın yaprakları tek tek dökülüyor. Mazide kalan ağaç giderek çıplaklaşıyor. Üşüyoruz. Mevsim kışa dönüyor; neşemiz, kahkahamız, hatıralarımız, umutlarımız sessizliğe gömülüyor.
Kendi çirkinliğini malzeme etmişti kendine ki bence çirkin bir kadın da değildi. Ama o irice burnu ufaltmaya, göz torbalarını aldırmaya, kırışıklıklarını gidermeye çalışmadı hiçbir zaman.
Hazır cevap, muzip, zeki, akıllı, eğlenceli…
“Kadın komedyen yok” minvalinde bir laf etmişti geçenlerde biri. Ayşen Gruda hem komedyendi hem de arkadaşlarına neşe veren bir çocuk…
Kral, kraliçe, veliaht kavramlarından nefret ederdi. Bundan sebep ne kendini komedinin kraliçesi ilan etti ne de bir veliaht tayin etti kendine.
Bir söyleşide “Komedyen olacaksanız hep çocuk olarak kalmalısınız” dediğini hatırlarım. Hep çocuk ve çocuksu kaldı ama memleket mevzularında sessiz kalmadı.
Cumhuriyetin özellikle kadınlar için bir velinimet olduğunu her fırsatta dile getirirdi ama kavgacı değildi. O kendine haz üslubuyla her doğru bildiğini söylerdi ama kimse de karşısına geçip onunla kavga etmezdi.
“En büyük engel sevgisizlik, anlayışsızlık… En büyük! Tedavisi mümkün değil” demişti bir ödül töreninde konuşurken.
Çapkındı. Pek çok sevgilisi olduğunu anlatırdı. Beğendiği erkeklere bakardı. Poposunu çok beğendiklerini de söylerdi. İlyas Salman’da Brezilya poposu olduğunu iddia ediyordu.
Mesut Yar’ın televizyon programında şarkıcı Can Bonomo’nun dövmelerinden konu açılınca “Dövmelisini (penis) hiç görmedim” diyerek herkesi kahkahalara boğmuştu.
Müstehcen şakalarıyla setteki arkadaşlarını güldürdüğü de anlatılır.
Posta’dan Oya Çınar’la yaptığı söyleşide 8500 flörtü olduğunu belirtmiş ve çapkınlıkla ilgili şöyle konuşmuştu:
“Valla çok güzel bir şey. Herkese tavsiye ederim. Çapkın olsunlar. Özellikle anne babalara bu lafım. Bırakın şu çocukların yakasını. Hem kız çocukları hem erkek çocukları rahat rahat flört edebilsinler. Ne güzel bir şey. Flört ede ede doğruyu bulacak çocuklar. Ve lütfen erkek anneleri de oğullarına, ‘Sen erkek adamsın. Erkekler ağlamaz’ deme işini bitirsinler.”
Aynı söyleşide filmlerde neden evde kalmış kız rolünü sıklıkla oynadığına ise “Otelde kalan kız yok da ondan. Nerede kalsın? Otelde kalınca da o...pu diyorlar. Evde kalacak tabii” sözleriyle açıklık getirmişti.
Nesiller arası farkı ise ondan daha iyi anlatanı görmedim. O sevdiklerini ezberden arardı.
“Ben telefonda Ayşe’yi arayacaksam, Ayşe’nin üstüne gelip tuşa basmam. Ezberimdedir. Numarayı yazar öyle ararım” diyordu.
Sosyal medyayı hiç sosyal görmediğini ise bakın ne güzel anlatmış:
“Yani hayatında yüzünü görmediğin insanları bir şeyin poposuna sokup çıkarmak sosyal olmak değildir!”
Asla bir rol model olmaya çalışmadı. Böyle yüceltmedi kendini. Kendini fazla önemsemedi de.
Ama o hepimizin Ayşen’iydi…
NOT: Türkiye’de Ayşen Gruda gibi yetenekli ve kıymeti pek çok kadın komedyen çıkmıştır. Rahmetli Adile Naşit gibi… Nilgün Belgün, Yasemin Yalçın, Demet Akbağ, Perran Kutman gibi… Yeni nesilden Gülse Birsel, Gupse Özay, Ezgi Mola, Büşra Pekin gibi…
NOT2: Güzelliğiyle hâlâ dillere destan olan Marilyn Manroe ise “Ben bu koca dünyada sevecek birini arayan küçük bir kızım sadece” der. Sevgili Melis Aygen'in yeni çıkan kitabı Marilyn'le Beş Çayı bu cümle ile başlar. Yazıyı yazarken karıştırdığım kitapta tüm dünyada güzelliği yüceltilen bir kadın var, yazıma konu olan kadın kendi çirkinliğiyle dalga geçiyor. Kim daha mutlu oldu sizce?