İLETİŞİM ORTAMLARI, KİŞİSEL VERİLERİN GÜVENLİĞİ, GSM OPERATÖRLERİNİN SORUMLULUKLARI
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜKLERİMİZ VE DUYARSIZLIKLAR
Önceki gün bir toplantıda idim. Telefonum çaldı. Toplantılarda telefonumu açmam, ama bu kez açmak zorunda kaldım. Arayan numara ilginç idi. Kullanmakta olduğum, adıma kayıtlı, elimdeki telefonun numarası ekranda belirmişti…
“Galatasaray Spor Kulübünden arıyorum sizi…” diye başlayan bir bayan sesi. Kendisini tanımadığımı söyledim ve telefonu kapattım. Toplam 18 saniye süren bir muhabere.
Toplantıdakilere bu garip hali söyledim. Kimsenin başına böyle bir şey gelmemiş. Toplantının sonunda telefonun kayıtlı olduğu Vodafone GSM şirketinin en yakınımdaki noktasına gittim. Konuyu anlattım. Oradaki görevli kendisinin yetkisi dışında olduğunu ve sorunumu ancak müşteri hizmetlerine telefonla aktarabileceğimi söyledi. Peki arayalım dedim. Aradım. Müşteri hizmetlerine sorununuzu anlatmanız bile kendi paranızla… Düşünsenize, dakikası 60 kuruş olarak sizi ikaz ediyor, isterseniz arayın…
Konu önemli, sadece benim açımdan değil, tüm GSM kullanıcıları bakımından önemli. Çünkü, bir şekilde iletişim özgürlükleri de, kişisel verileri de tehlike ve tehdit altında. Düşünsenize, kayıtlı telefonunuzdan siz aranabildiğinize göre, sizin numaranızla kimler aranmaz… Tehdit, şantaj, şuç şebekeleri ile ile ilişkiler, dolandırıcılıklar… Büyük bir güvenlik açığı söz konusu.
İlkinde operatörün ilgilisine ulaşmak mümkün olmadı. Telefon uzun çalmalardan sonra bağlandı, oradan oraya tuşlaya tuşlaya bir yere ulaştık, derdimizi anlatamadan kesildi. Konu önemli olduğu için bir kez daha aradım, bu kez ulaştım, karşıma konudan bihaber, hatta umursamaz bir hanımefendi çıktı. Tüm konuşmalar kayıt altında olduğu için anılan firma incelerse konu ortaya çıkar. Akabinde benim konunun önemi üzerine bastıra bastıra durmam üzere epey bir bekleterek kendisinden yetkili bir başka hanımefendiye konuyu aktardı… Dert anlatmam tam 27 dakika sürdü…
Düşünün, şirket kendisinden kaynaklanan bir güvenlik açığı ile ilgili olarak veya sonuçta tüm abonelerini tehdit edebilecek bir sorundan ötürü, kendisini arayan müşterisini 27 dakikada ancak anlayabiliyor, anladığı da meçhul ama her dakikasına da para alıyor…
Bekliyorum, konu nasıl çözülecek…
Olayı ilgili kamu otoritesine intikal ettirmek istedim, onların yaklaşımları ise daha da enteresan, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na dert anlatmanız, ulaşabilmeniz sadece e-müracaat ile mümkün imiş… Gireceksiniz, uzun uzun formlar dolduracaksınız, zaten canınız burnunuzda… Daha önce de bir başka vesile ile başıma gelmişti, konuyu yazdım yazdım, bağlantı koptu, şikayetten vazgeçmek, olanı sineye çekmek en iyisi demiştim..
Bu kadar gayri ciddi, hak arama yollarını tıkayan bir anlayış bu günün Türkiye'sine yakışıyor mu?
Her şeye rağmen ben bu kurumlara derdimi anlatan yazılı dilekçe ve evrakları "aps" ile yolladım. Bununla da kalmadım, Türkiye Kamu Denetçiliği Kurumu’na da müracaat ettim…
Bakalım ne olacak?
Yıllarca bürokrasinin azaltılması ve hak arama yolları üzerine çalışan, imali fikir eden bir bürokrat ve akademisyen olarak karşılaştığım bu sorun göstermektedir ki, aslında hükümetlerin tüm çabalarına rağmen, yasama organının olağanüstü reformist yaklaşımlarına rağmen zihniyet milim ilerlemiyor… Bir yerde bir şekilde çıkarcılıklar, aymazlıklar, fırsatçılıklar ısrarla devam ettirilmek isteniyor…
Allah sonumuzu hayra çıkarsın…