Halil İnalcık hocanın kabrine ebced hesabı ile hangi tarih düşürüldü?

Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık’a Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla geleneksel ‘ulema kabri’ inşa edildi. Habertürk yazarı Murat Bardakçı, hazırlanan kabir ve Halil İnalcık ile ilgili önemli bilgiler verdi.

Tarihçilerin Kutbu Halil İnalcık’a Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla geleneksel ‘ulema kabri’ inşa edildi. Habertürk yazarı Murat Bardakçı, hazırlanan kabir ve Halil İnalcık ile ilgili önemli bilgiler verdi.

“Tarihçilerin Kutbu” olarak bilinen ve geçtiğimiz sene 25 Temmuz’da vefat eden Prof. Dr. Halil İnalcık, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahim Kalın’ın girişimi ile çıkartılan Bakanlar Kurulu kararıyla Fatih Camii Haziresi’ne defnedilmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha sonra Halil Hoca için bir kabir inşası talimatını verdi ve yaptırılan geleneksel tarzdaki “ulema kabri” dün tamamlandı. Önümüzdeki salı günü de, Prof. İnalcık için Fatih Camii’nde mevlid okutturulacak.

Halil Hoca’nın baş ve ayak taşlarındaki yazılar ve motifler dün altın varak ile kaplandı

“TARİHÇİLERİN Kutbu” olarak bilinen, geçen sene 25 Temmuz’da vefat eden ve Fatih Camii Haziresi’ne defnedilen Prof. Dr. Halil İnalcık için, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla mermerden ve geleneksel tarzda bir “ulema kabri” inşa edildi.

Prof. İnalcık’ın Fatih’teki mezarının üzerinde yapılan ve inşası dün tamamlanan kabirde, Halil Hoca’nın ölüm yıldönümü olan önümüzdeki salı günü bir anma toplantısı düzenlenecek ve saat 16.30’da da Fatih Camii’nde mevlid okutulacak.

İstanbul’da 1916’da dünyaya gelen Prof. İnalcık Balıkesir Lisesi’ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden mezun olmuş, “Tanzimat ve Bulgar Meselesi” başlıklı tezi ile “doktor” unvânını almış, daha sonra bu üniversitede profesörlüğe yükselmişti.

SON ANINA KADAR ÇALIŞTI

Osmanlı tarihini sosyal ve ekonomik alanlara ağırlık vererek inceleyen Halil İnalcık sonraki senelerde yurtdışındaki birçok üniversitede dersler vermiş, 1972 ile 1986 arasında da Amerika’daki Chicago Üniversitesi’nde hocalık yapmıştı.

1992’de Bilkent Üniversitesi tarafından davet edilen İnalcık bu üniversitenin Tarih Bölümü’nü kurdu, zengin kütüphanesini buraya bağışladı ve hayatının sonuna kadar Bilkent’te ders vermeye devam etti.

Herbiri artık klâsik ve kaynak olan çok sayıda eseri bulunan Prof. Halil İnalcık, son senelerini Osmanlı Devleti’nin kuruluş yıllarını üzerinde durulmamış kaynaklara dayanarak yeniden yazmaya ayırdı, Osmanlı edebiyatı ve sosyal eğlence tarihi üzerine de önemli eserler verdi ve son günlerine kadar çalışıp yazmaya devam etti.

HÜKÜMET KARARIYLA DEFİN

25 Temmuz 2016’da Ankara’da vefat eden Halil İnalcık, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Dr. İbrahin Kalın’ın girişimi ile çıkartılan Bakanlar Kurulu kararıyla Fatih Camii Haziresi’ne, 11. asırda Kâşgârlı Mahmud’un kaleme aldığı ve Türkçe’nin ilk sözlüğü olan “Divan-ı Lügati’t-Türk”ü bulan, içerisinde çok önemli yazmaların yeraldığı kütüphanesini de Fatih’te “Millet Kütüphanesi” hâline getiren Osmanlı âlimi Ali Emîrî Efendi’nin kabrinin biraz ilerisine defnedildi. Halil İnalcık, bu hazirede Osmanlı İmparatorluğu’nun yüksek rütbeli ve önemli askerleri ile bürokratlarının yanısıra Fatih Türbedârı ve “Melâmî kutbu” Ahmed Âmiş Efendi ve çok sayıda din âlimi ve yine Türk tarihçiliğinin en büyük isimlerinden olan Cevdet Paşa ile beraber yatıyor.

Şimdi, kabir inşasının başından itibaren takip ettiğim safhalarını anlatayım:

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, cenazenin ardından Halil Hoca için bir kabir inşası talimatını verdi, vazifeyi Kültür Bakanlığı adına İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile İstanbul Valiliği üstlendi.

Türkiye’de asırlardan buyana âlimlerin kabirlerinin üzerine “üstüvânî”, yani silindir şeklinde birer baş ve ayak taşı dikilirdi ve Halil İnalcık’ın kabrinde de bu âdete uyuldu. Organizasyonu İstanbul Kültür Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz düzenledi, taşları Osmanlı “nakkaşhane” geleneğini devam ettiren Semih İrteş imal ettirdi ve ayaktaşındaki klâsik tezyinatı da Semih İrteş hazırladı. Gelenek uyarınca kabirlerin baş kısmındaki taşa yazılması gereken târih kitâbesini günümüzün önemli hattatlarından Sabri Mandıracı yazdı ve Mandıracı’nın hattı günler süren bir çalışmanın neticesinde mermere yine eski usulle, yani el ile işlendi. Masrafları İstanbul Türbeler Derneği karşıladı ve İstanbul Valiliği ile Kültür Müdürlüğü’nün koordinasyonu ile yapılan kabir, dün tamamlandı.

Önümüzdeki salı günü, bu büyük âlimin vefatının birinci yıldönümü münasebeti ile Fatih Camii’nde saat 16.30’da mevlid okutulacak...

EDEBİYATÇI OLMAK İSTERDİ

Halil Hoca, geçmişi maziye uzanan bir neslin hayattaki son mensuplarından idi: İmparatorluk zamanında doğmuş, iki padişah görmüş, Cumhuriyet döneminin her ânını yaşayıp hemen her önemli hadiseye şahitlik etmiş, dünyaya geldiği sırada vatandaşı olduğu devletin tarihi konusunda verdiği eserleri ile bu sâhanın son büyük üstadı olmuştu.

Üstelik sadece tarihin değil, eski edebiyatın da üstadı idi. Hususi sohbetlerinde edebiyat ile yeteri kadar uğraşamadığından yakınır, “Aslında tarihçi değil edebiyatçı olmak istiyordum ama üniversitede sadece tarih asistanlığı kadrosu mevcuttu ve benim de bu kadroya ihtiyacım vardı” derdi...

Halil Hoca, eski tarzda kaleme aldığı bir dörtlüğünde “Dehr-i fânîden nice cân, nice cânânlar geçer, / Bezm-i işretten aceb mestâne yârânlar geçer, / Bir nefestir cânımız yâr, leblerinde ber-kârâr, / Hey, bu fânûs-ı safâ bir gün söner, canlar geçer” diyordu.

Eski edebiyata âşina olanlar, Hoca’nın klâsik edebiyata hâkimiyetini bu dörtlüğünü okuduklarında hemen anlayacaklardır...

Mısrâlarındaki ifadesi ile “fânusu sönen” ve “cânı geçen” Prof. Halil İnalcık, son uykusunu Osmanlı İmparatorluğu’nun önde gelen protokol mezarlığı olan Fatih Haziresi’ndeki âlimlere mahsus kabrinde artık huzur içerisinde uyuyacak...

MEZARTAŞINA ‘EBCED’ SİSTEMİYLE DÜŞÜRÜLEN TARİH DE NAKŞEDİLDİ

ŞARK dünyasında ve Türkiye’de önemli olaylar hakkında, meselâ çok mühim bir siyasî gelişme yaşandığında, bir devlet büyüğü yahut âlim hayattan ayrıldığında yahut yeni bir bina inşa edildiğinde o olayı tarihe kaydetmek maksadıyla geçmişte yaygın olan ama şimdilerde nâdiren kullanılan “tarih düşürme” denen bir uygulama vardır.

HARFLERİN SAYI KARŞILIĞI

“Tarih düşürme”nin temeli şudur:

Arap alfabesinde her harfin bir sayı değeri vardır; meselâ “elif” bir, “lâm” yani “l” otuz, “re” demek olan “rı” da ikiyüzdür ve bu hesaplama sistemine “ebced” denir.

Ebced hesabını kullanarak bazı kelimelerin sayı karşılıklarını vereyim: “Halil” 670, “İstanbul” 550, “kalem” 170, “tarih” de 1211 olur.

Tarihi ebced ile düşürülecek olay önce şiir şeklinde ve aruz vezni ile kaleme alınır ama asıl zorluk son mısradadır: Son mısradaki harflerin sayı değerlerinin toplamının, olayın meydana geldiği hicrî tarih ile aynı olması gerekir.

Böyle sıkı kurallar çerçevesinde kaleme alınan manzumeler, daha doğrusu “düşürülen” tarihler mezartaşlarına yazılır, mermer kitâbelere nakşedilerek binaların cephelerine konur yahut âbidelere yerleştirilir; daha doğrusu “yerleştirilirdi”!

Prof. Halil İnalcık’ın vefatına da geçmişte bütün büyük âlimlere yapıldığı gibi tarih düşürüldü ve düşürülen tarih Türkiye’nin son büyük hattatlarından Prof. Dr. Ali Alparslan’ın icazetli öğrencilerinden olan ve kendisi de memleketin önde gelen hattatı sayılan Sabri Mandıracı tarafından “tâlik yazı” ile kâğıda yazıldı ve kalıp olarak kullanılan bu yazı, mermer mezartaşına nakşedildi.

İstanbul Kültür Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz, Prof. Halil İnalcık’ın mezartaşı kitâbesini altın varakla kaplıyor

Halil Hoca için “ebced hesabı” ile düşürülen ve son mısraı Hoca’nın vefat tarihi olan hicrî 1437’yi veren tarih manzumesi, şöyle:

“Kutb-ı aktâb-ı müverrîhîn idi / Cümle âsârı buna muhkem delîl // Rıhletiyle artık öksüzdür ilim / Böyle emretti bunu nazm-ı celîl // Şimdi mutlak Fatih’in bağrındadır / Fethi ondan dinliyorken biz melîl // Hüzn içinde söyledim tarih-i tâm / Kalbi yıkdı hicr göçdü Mîr Halîl-1437”.

Şimdi de, mısraları günümüzün dili ve geniş yorumlama ile nakledeyim:

“O, tarihçilerin kutublarının kutbu, hepsinden yüksek mertebede idi ve yazdığı bütün eserler bunun böyle olduğunun delilidir. Vefatıyla ilim artık öksüz kalmıştır, herkesin günü geldiğinde öleceğinin bir emir olduğu da Kur’an’da zaten geçmektedir. Halil İnalcık, şimdi mutlaka Fatih Sultan Mehmed’in yanında, onun bağrındadır; İstanbul’un fethini bizzat ondan dinliyordur ama bizler burada üzgün ve boynu bükük haldeyiz. Böyle bir hüzün içerisinde tarih düşürdüm ve hicrî 1437’ye karşılık gelen ‘Ayrılık kalbi yıktı, Halil Bey göçtü gitti’ sözü vefatının tarihi oldu”.

İzmit Tüpraş patlamasında ölen yaralanan var mı? İzmit'teki TÜPRAŞ rafinerisinde patlama! Kira sorunu artık memleket meselesi
Sonraki Haber