Haşmet Babaoğlu'ndan "Proustyen" yaklaşımlar...

Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu bugün yine "tadından yenmeyecek" bir pazar yazısı kaleme aldı.

Haşmet Babaoğlu köşesinde, Fransız edebiyatının mihenk taşlarından Marcel Proust'un kült eseri Kayıp Zamanın İzinde'yi anımsatan bir aile hikayesi paylaştı.

Babaoğlu, çaya batırılan madlen kek ile geçmişe yolculuk yapan roman kahramanı ile benzer bir duygu durumu içerisinde, kendi ailesinin geleneksel pazar yemeği olan "çılbır" üzerinden anılarına yolculuk yaptı.

Sabah yazarının "Çılbır" başlığını taşıyan yazısını okurken benzer hisleri sizler de yaşayacaksınız.... İşte o köşe yazısı;

"Pazar günlerini bir türlü sevememişimdir.

Hep kaçtım, yok saymaya çalıştım...

Belki ders çalışmak yerine kitap okuduğumu babam fark edecek diye yaşadığım tedirginliklerin tortusudur bu duygu...

Belki daha derin ve "psikanalitik" bir izi vardır.

Ortamı tahmin edersiniz...

Zoraki baba otoritesi, melankolik anne sessizliği, içi kıpır kıpır fakat eve tıkılı kalmış abla patırtısı...

Ama işte o pazar günlerinin neşeli aile sofraları, herkesin kendi köşesine gömüldüğü ve radyodan maç nakillerinin eşlik ettiği sıkıntılı öğleden sonralarından çok farklıydı.

Hele babamın spesiyali çılbır yemeğini unutmam mümkün mü?

***

Çocukları bilirsiniz...

Rafadan veya sahanda yumurtaya bayılırlar.

Şimdi bazı çocuklar hamburgercilerin "egg muffin"lerini de seviyorlar ama orayı geçelim.

Şimdi söyleyin bana...

Suda haşlanmış ve diriliği bozulmadan çıkartılıp üzerine yoğurt boca edilmiş yumurta aklı başında bir karışım mıdır?

İlk başlarda "Babam da bu saçma sevdayı nereden çıkarmış?" der, küçük çapta bir direniş sergilerdim.

Mesela tabağıma yoğurt koydurmaz, haşlanmış yumurtanın üzerine zeytinyağı damlatır, bol karabiber ve tuza bulayıp ekmek banardım.

Günümüz kafelerinde pek trendy hale gelen "poşe yumurta" tariflerine benziyordu yaptığım.

Sonra sonra ayırdına vardım ki...

Üzerine gezdirilen kırmızı biberle tatlandırılmış mis gibi kızgın tereyağı bayağı güzel bir şeydi.

Ama esas tatlandırıcı...

Babamın çılbıra karşı sevgisiydi.

***

Bütün bunları daha önce de yazdım...

Şimdi internet ortamında bulunulamayan bir yazımda hemen hemen bu cümleleri kurmuştum.

Geçen gün izlediğim yemek programında çılbır yaptılar ve ister istemez o günlere gittim.

İyi ki TV'lerde ve Youtube videolarında koku yok!

Bir de koku aktarabilseydi bu teknoloji...

Hatıralarımızın uzun koridorlarında kaybolup giderdik herhalde.

Neyse...

Sadede geleyim...

Popüler kültür son yıllarda fenomen şeflere ağırlık verdi; geleneksel veya icat edilmiş(!) yemek tarifleri havada uçuşmaya başladı.

Ama bir nokta unutuluyor, daha doğrusu dışarıda kalıyor.

Çok önemli bir nokta...

Ne yediğimizden daha önemlisi nasıl yediğimizdir.

Birlikte yediğimiz insanlar da yemek tariflerinin ayrılmaz bir parçası sayılmalılar.

Şimdi düşünüyorum da...

Rahmetli babam yapmamış ve bizimle sofraya oturmamışsa...

Ve çocukluk çok gerilerde kalmışsa...

Çılbır ne kadar solgun, nasıl soğuk bir tat!"

YAZININ TAMAMI İÇİN...

23 Kasım 2024 Resmi Gazete yayımlandı! İşte günün kararları... İşte 500 TL'lik banknot Özgür Özel terörist cenazesine giden CHP'li başkanı savundu!
Sonraki Haber