"Hassas bir noktada terör olayı yaşanabilir"

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Barış Pınarı Harekatı'nı değerlendirdiği yazısında ABD'nin harekatı baltalamak için kirli planlar uygulayabileceğini savundu.

Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna düzenlediği Barış Pınarı Harekatı'nı bugünkü köşesinde yorumladı.

Abdurrahman Dilipak, "Hassas noktalarından birinde bir terör olayı yaşanabilir. Mesela DEAŞ üzerinden batıda birtakım ses getiren eylemler yaşanabilir ve bu gerekçe ile hedef ülke bölgede yeni bir operasyon başlatabilir" diye yazdı.

"Bölgenin tamamını ele geçirsek bile, bölgenin kontrolü kolay olmayacak" diyen Dilipak, önemli çekincelerini sıraladı.

İşte o köşe yazısı;

- Kibriti gözümüze çok yaklaştırırsak

Operasyon planlandığı gibi devam ediyor ve Resulayn’a girildi.

Bir operasyonun başarısı, sadece operasyona katılan askerlerin cesareti ve tecrübesi ile asker sayısı ya da sahip olduğu silah ve mühimmad, teknik imkanla da açıklanamaz.

Halk desteği konusunda da bir endişem yok. Müttefiklerimize hiç mi hiç güvenim yok. Arap ülkeleri derseniz, halk bizimle, yönetimlerin çoğu karşımızda.

Yurtdışındaki PKK ve FETÖ; Türkiye ve İslam karşıtları ile kol kolalar ve Batılı müttefiklerimiz de onlarla birlikte. Onların içimizdeki uzantıları da aynı şekilde onlarla birlikte.

Bu operasyonun hedefinde yaklaşık Konya’nın yarısı kadar bir alan kontrol altına alınmaya çalışılıyor. Bir başka ifade ile Hollanda’nın üçte biri kadar bir alandan söz ediyoruz.

Bu bölgede sivil bölgeler var. Orada kim kimdir, bundan tam olarak emin olamıyoruz. Amerikan üsleri var. Onlara dokunamıyoruz. Orada Kürt asıllı Amerikan askeri yanında ABD üslerinde görevli, onların himayesinde personeller de var. Bunlar doğrudan PYD’ye destek veren unsurlar. Siz hedefteki kişi silahını gizlemişse ve ateş etmiyorsa fark edemiyorsunuz ama o sizin kim olduğunuzu biliyor. Ve onlar bölgeyi çok iyi biliyorlar. Gizlenmek ve siper almak için tüneller kazmışlar.

Bölgenin tamamını ele geçirsek bile, bölgenin kontrolü kolay olmayacak. ABD askeri tesislerindeki silahların önemli bir bölümü PYD’lilerin eline geçmiş durumda. Dolayısı ile çevreden sürekli taciz atışlarına maruz kalacağız ve 30 km dışından kontrol altındaki güvenli bölgeye yönelik saldırılara karşı müteyakkız olmamız gerekli. Unutmayalım ki, biz kontrolü ele geçirdikten sonra da ABD içeride olacak ve sürekli olarak kontrol dışı giriş çıkış yapacak, devriye gezecek, içerideki personeli üzerinden dışarıda himayeleri altındaki örgüt temsilcilerine bilgi aktaracaklar.

Önümüz kış, altyapı yok. Asker ve ÖSO’nun önce kendi yerleşim, barınma alanlarını ve sınır güvenliğini sağlaması gerek. Sivillerin güvenli bölgeye taşınmasından önce, mevcut köyler ve yerleşim bölgelerinin yeni duruma göre gözden geçirilmesi gerekiyor.

İçeri girdik. Bunu artık tartışmanın anlamı yok. Bu işin geri dönüşü de yok. Bu bölgedeki gerilim, operasyon süresi ile sınırlı değil. Eğer 13 Kasım’da Erdoğan Trump’la konuşursa, sonrası için bir yol haritası ortaya koyacak olsalar bile, bunun özellikle ABD için seçim sürecinde, kendini başarılı olarak gösteren bir şova dönüştürüleceğini ve Türkiye’nin de planını gerçekleştirdiği için başarılı olduğu mesajı ile geçiştirilmek isteneceğini düşünenler var. Trump seçime gidiyor ve fanatik bir topluluk olan Evengeliklerin beklentilerine uygun bir mesaj vermesi gerekiyor.

Öte yandan; Trump’a asla güven duyulamaz. Kushner, bu süreçte İsrail’le birlikte, Dahlan lobisini de devreye sokarak Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için her yolu deneyeceklerdir. Bakın, bu konu çok fazla gündem oluşturacak olursa, dikkatleri başka yöne çekmek için yeni bir terör gündemi oluşturabilirler. Hassas noktalarından birinde bir terör olayı yaşanabilir. Mesela DEAŞ üzerinden batıda birtakım ses getiren eylemler yaşanabilir ve bu gerekçe ile hedef ülke bölgede yeni bir operasyon başlatabilir.

Yani, demem o ki, bu süreçte verilen sözlerin pek bir değeri yok. Her an yeni bir olay bahanesi ile her şey silbaştan yeniden şekillenebilir. ABD’deki şahinler, Siyonist lobi bu durumu fırsat bilerek Türkiye’yi zora sokmak için ellerinden geleni arkalarına bırakmayacaklar.

Başa dönelim. Biz sınır boyumuzda güvenliğimizi tehdit eden bir terör örgütü ile mücadele ediyoruz. Bu bölge aynı zamanda Suriye’deki iç savaştan kaçanlar için güvenli bir bölge olması için Türkiye bir sorumluluk üstlenmiş durumda. Karşımızda ABD, AB, NATO var, İsrail var, işin ilginç yanı İran var. Bu çevrelerle işbirliği içindeki Arap ülkeleri var.

Burada duralım. Koskoca Türkiye Cumhuriyeti 40 yıldır bir terör örgütü ile mücadele ediyor.

Bakın aslında, TSK sadece PKK ile mücadele etmiyor. “Müttefiklerimizin” (!) himayesinde vekalet savaşı veren örgütlerle mücade ediyor.

Burada darbecileri unutmayalım. Yani BÇG’yi! Kemalist ve laikçi olduğunu söyleyen bir zihniyet soğuk savaş taktiği ile sağ-sol, Alevi-Sünni diye toplumu ayrıştırdı. Kürt halkının PKK’ya kaymasına sebeb olan asıl hainler bunlar. Sonra Müslümanları FETÖ ile terbiye etmek istediler. DHKP-C’yi de bunlar örgütlediler. PYD de PKK’nın uzantısı. Bütün bu çevrelerin hepsinin Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK, Cemaat yapıları içinde uzantıları var ve bunların hepsinin arkasında bizim sevgili (!) müttefiklerimiz var. Terör zehrini bize derman olma iddiasındaki müttefiklerimiz damarımıza zerkediyor. Evet, terör örgütü dediğiniz yapılar, “müttefiklerimizin örgütlediği, himaye ettiği, silahlandırdığı, eğittiği, donattığı” Truva atlarıdır. Tetikçilerle uğraşıyoruz ama dönüp onların “Baba”ları ile masaya oturuyoruz! Sivrisineklerle uğraşıyoruz ama bataklık yerinde duruyor.

Sanıyorum, bu operasyonlarla eşzamanlı olarak başka bir şey daha yapmamız gerek. Haklılığımızı savunmadan önce bu işin arka planı, derin gerçeğinin sorgulanması ve dünyaya bunun anlatılması gerek. Yoksa altı ay bir güz gider ama sonuçta bir arpa boyu yol alamayız. “Elimiz ayağımız boş değil, yaptığımız iş değil”den ibaret bir iş olur bu. Tamam terörle mücadele, tamam güvenli bölge ama, ama iş bundan ibaret değil. Eğer içerideki Trump / Kushner lobisini kontrol edemezsen, iş bitti dediğimiz de bir de bakmışız inisiyatif birilerinin kontrolüne geçmiş. Görünen gündemin ötesinde başka gerçekler de var! Demem o ki, bu operasyon, tek başına terörün bitmesine yetmez, Suriye krizini de çözmez. Haksızlık da etmeyelim. Elbette bu operasyon gerekli idi, hatta geç kalındı. Bu operasyonla acil çözüm bekleyen terör saldırıları, göç dalgası ve sınırdaki göçmenler için güvenli bölge oluşturmak doğru bir iş. Ama çözüm için daha fazlası gerekli.

Nihai çözüm için hesaplaşma kuklalarla değil kuklacılarla olacaktır. O kuklacılar, bugünki “müttefik”lerimizdir. Onların bölgedeki varlıklarını sürdürmeleri için bu krize ihtiyaçları var. Çözüm için masaya oturduklarımız, krizin kaynağı olan çevrelerdir. Bu dilemmanın altını çizmek gerek. ABD üsleri bölgede, PYD dışarıya çıkarılıyor. Hırsız içeride!

PYD’yi oraya yerleştiren ABD değil mi? Peki ABD şimdi niye geri çekiliyor?

Trump ABD’de muhalefet tarafından geri çekilme kararı sebebi ile eleştiriliyor ve hatta “Azl” süreci ile ilgili olarak bu kararından dolayı eleştiri oklarının hedefi oluyor. Altun’un WP’daki makalesi, Türkiye ile ABD arasında, operasyonla ilgili gizli bir mutabakatın belgesi olarak sunuluyor.

Bakın, bölgede ele geçen askeri araçlar ve silahlar konusunda ABD bir terör örgütüne verdiği silahlarla suç işlemiştir. Bu silahlar bir NATO müttefiğine karşı kullanılmıştır. Bu konunun Güvenlik konseyi, NATO, AB ve Lahey’de değerlendirilmesi gerekir. Trump hakkında muhalefetin bu konuyu da ajandasına not etmesi gerekir.

Önümüzdeki günlerde yazacağımız birçok konu var daha. Selâm ve dua ile.

Demirtaş iddialarına yanıt verdi Tarzıyla yine büyüledi! Süper mini elbisesiyle geceye damga vurdu Fenerbahçe Arda Güler'i geri istedi
Sonraki Haber