Hayali yıllarca kurulmuş bir gitmek

“Bitmek bilmeyen trafik, gürültü, kirlilik, stres, aslında sebebi belli bir koşturmaca, acele, telaş üzerimize gelirdi. Gece gündüz çalışmalar, mücadele, rekabet. Çalışmayı sevmediğimizden değil, son derece mutlu, hatta hırslı ve isteyerek yaptık bunları tabii ki. Etrafımızda insanlar, insanlar ve daha çok insanlar… Uzun uzun toplantılar, iş yemekleri, müşteriler, aileden yakın hale gelen iş arkadaşları, ortaklar, patronlar. Geç yatmalar, erken kalkmalar... Bunaldık, yorulduk gittik, hastalandık gittik, karar vermek için gittik, iyileşmek için gittik, ruhumuzu dinlemek, dinlendirmek için gittik. Eğlenmek için gittik, dağıtmak için gittik, toparlanmak için gittik. Bu kitabı alın, yanınızda dursun. Şimdi okumasanız bile, zamanınız gelince okursunuz.”

Ayşen Baydar Çamlıca’nın ilk kitabı Gitmek’in tanıtım metni bu. İstanbul’dan Bodrum’a, yeni bir hayata yelken açan yazarla Sayım Çınar yağmurlu bir Bodrum gününde konuştu, ortaya yağmur kokan bir söyleşi çıktı.

Sayım Çınar / sayimcinar@gmail.com

St. Michel, ardından Boğaziçi, uzun yıllar süren yöneticilik ve kurumsal hayat. Bugünse Bodrum'da bir köyde yepyeni bir hayat kurmuş durumdasınız. Nasıl verildi bu karar?

Karar kendine kendine gelişti, kendi geldi bize demek daha doğru belki de. ‘Gitmek’ tabii ki tamamıyla benim gidiş hikayem. Ama aslında benim nasıl gittiğimin pek de önemi yok. Birçok kişi bir şekilde kendine göre gidiyor, işini kaybediyor gidiyor, aşını kaybediyor, eşini kaybediyor, sağlığını, statüsünü, çevresini kaybediyor gidiyor. Ya da bunları kaybetmeden artık bulunduğu yere kendini uyumsuz hissediyor gidiyor. Bizimki biraz böyle oldu galiba. Kurgusu bizim tarafımızdan yapılmış, hayali yıllarca kurulmuş ama zamanlamasına şartların karar verdiği bir ‘gitmek’.

“NOTLARIMI, BİRÇOK KAYNAKTAN TEYİT EDEBİLMEK İÇİN, BİRÇOK BİLGE YÖRÜKLE, ESKİ BODRUMLULARLA KONUŞTUM, KİTAPLAR OKUDUM.”

Gitmek aslında bu zor kararın kitabı, kitap fikri nasıl doğdu? Ne kadarını anlatabildiniz yaşadıklarınızın?

Karar da çok zor, kararı aldıktan sonra kendini bunu doğru yaptığına inandırmak da zor. Ama kişisel kararların dışında ben bu kitapta, insanı gitmeye zorlayan sistemden bahsetmek istedim. Yaşadıklarımın onda birini bile anlatmadım aslında. Sistemin içinde kalan, zorluklarını hala yaşayan ‘kaderdaşlarıma’ başka bir sistemin var olduğu umudunu vermeye çalıştım. Bu kadar sade ve konforlu bir hayatın en azından varlığından bile haberdar olarak yaşamış olsaydık o kaos zamanlarımızı, en azından daha motive, daha umutlu daha şevkle yaşayabilirdik kocaman şehirlerde. Kitap yazmaya gelince; kitap yazmak hayatımın hayali idi. Bir çok denemelerim oldu, hikayelerim, araştırmalarım. Ama buraya gelip hepsini yeniden okuduğumda ne kadar sıkıcı biri olduğumu gördüm. Doktora tezi olsa profesörün okumaz, öyle yazılardı. Sonra köye taşındığım günden itibaren notlar almaya başladım. Ne zaman bademler çiçek açıyor, ne zaman zeytin toplanıyor, ne zaman yağmur yağıyor, sinekler ne zaman gidiyor. Notlarımı, birçok kaynaktan teyit edebilmek için, birçok bilge yörükle, eski Bodrumluyla konuştum, kitaplar okudum. Oluşuverdi kitap. Kısa olsun, sade olsun, herkes okusun istedim. Okuyucularımla böyle tanışmak istedim.

Bodrum'da geniş bir İstanbul komünitesi görüyoruz, şehri terk edip gelenler. Sizce içlerindeki İstanbul'u bırakabiliyor mu "gidenler"?

İçimizdeki İstanbul’u sanırım hiçbirimiz bırakamayız. Beyoğlu’nun çiş ve çöp kokusunu bile özlüyoruz. O, bizi biz yapan bir şey. Ama kitapta da belirttiğim gibi bu eski bir şarkıyı dinlemek istemek gibi bir duygu, hasret gibi bir duygu değil. İstanbul da artık bizim İstanbul’umuz değil. Çok uzun süre kalamıyoruz İstanbul’da, trafik, gürültü, kalabalık herkesin şikayeti.

“DOĞADAN KORKMUŞUZ BİZ ŞEHİRLERDE YAŞARKEN.”

Gitmek'te doğayla mücadele etmemek gerektiğini, doğanın sırlarını size zaten fısıldayacağını söylüyorsunuz, yeter ki dinleyin. Sizin doğayla ilişkiniz nasıl gelişti Bodrum'da?

Doğadan korkmuşuz biz şehirlerde yaşarken. Böcekten, rüzgardan, topraktan, ıssızlıktan, sessizlikten… Önce doğadan korkmamayı öğrendim. Yeşile, taşlara, sulara, hayvanlara daha dikkatle baktım, anlamaya çalışarak, tanımaya çalışarak. Mesela şehirde radardan korkup hız sınırını aşmazsın, burada önüne domuz, kirpi, baykuş çıkar diye yavaş gidiyorsun. Kendini doğanın koşullarına ve ritmine göre terbiye ediyorsun.

Çoğu insanın hayalidir bir gün bir sahil kentine taşınmak, yeni bir hayat kurmak, hayatı temize çekmek. Kendi deneyimlerinizden yola çıkarak, ne önerirsiniz bu insanlara?

Öncelikle şehirli kurnazlıklarını, şehirli bilgiçliklerini şehirde bırakıp gelmelerini öneririm. Buraları rant alanlarına çevirmek isteyenler, bir arazi kapıp, müteahhide verip, kötü siteler yapmak isteyenler gelmesinler lütfen. Köylünün tavuğundan, ineğinden, gübresinden, düğünündeki zurnadan rahatsız olanlar da gelmesin. Zaten merkez de bunlardan çok var, oralarda yaşayabilirler. Ama köyleri bu hale getirmesinler. Köylere gelmek isteyenler de gerçekten asimile olmayı göze alabiliyorlarsa gelsinler.

Bodrum'da olduğunuz için şehrin değişim ve dönüşümünü de yakından izliyor olmalısınız. Neler oluyor Bodrum'da?

Bodrum büyüyor. Hızla büyüyor, yapılaşıyor. İnanılmaz göç alıyor. Maalesef memleketimizin çarpık yapılaşma karakteri burada da geçerli. Bizler Bodrum’un gelişmesi için gerilemesi gerektiğini savunanlardanız. Beş yıldızlı, her şey dahil otellerin zarar verdiğini düşünüyoruz. Bodrum’un eski pansiyoncu günlerine ve butik işletmelerine geri dönmesini, çakma çanta ve tshirtlerin yerine doğal ve yerel ürünlerin satılmasını, tarihi özelliklerinin korunmasını istiyoruz. Denizlerinin kirletilmemesini istiyoruz. Zeytinliklerin yakılmamasını, her yerin imara açılmamasını istiyoruz. Ormanları korumak istiyoruz. Doğal ve yerel beslenmeyi destekliyoruz, toprağımızın kirlenmemesini istiyoruz. Ve hiç de az insan değiliz. Galiba buradaki doğa ve iklim hepimizi bir şekilde terbiye ediyor.

Sırada ne var? Gitmek'ten sonra nasıl bir hikaye bekliyor bizi?

Sırada aşk hikayesi var. Biraz müzik, biraz eğlence, biraz travma… Arka planda da biraz sosyoloji, popüler kültür, underground kültür, 80’lerden bu güne değişimler, bu değişimlerin ilişkilere yansımaları diyebilirim.

Değerlenecek mi? Türk Lirası için çarpıcı tahmin! Temsilcilerimizin maçlarını yönetecek hakemler açıklandı Merkez: Enflasyon beklentisi 3.1 puan geriledi
Sonraki Haber