Bir taraftan “milli irade” deyip akabinde çıkan neticeye saygı duymamak bize yakışmaz.
Seçimlerin sonucunda tüm siyasi partilerin usulüne uygun itiraz hakları vardır. İlgili merciler bunları inceler ve değerlendirir. Kararlarını verirler.
Kazanan mazbatasını aldığı andan itibaren de görevine başlar. Görevine başlayana hayırlı olsun demek lazımdır.
Türkiye, genel olarak sakin bir seçim atmosferi geçirmiştir. Seçim sonrası heyecan seçim dönemlerinden daha fazla görünüyor.
İtirazlar sadece İstanbul ve Ankara ile sınırlı kalmadı, tüm seçim çevrelerinin neredeyse yarısında yaşandı. İstanbul seçmen sayısı itibariyle büyük, partiler arasındaki oy farkı çok küçük ve tartışmalar da itirazlar da bu nedenle bitmek bilmiyor.
Hem CHP, hem de AK Parti seçim sonrası süreci çok iyi yönetemediği için esasen anayasal çerçevede giden itirazlar da tüm dünya tarafından çok yanlış anlaşılmaya başlandı.
Kuşkusuz ki, 25 yıldır bu şehri yöneten AK Parti iktidarı İstanbul’u kaybetmek istemez. Bunun için de son kuşkuları dağıtıncaya kadar yasal tüm yollarını zorlayacaktır. Üstelik bu durum ilk kez ortaya çıkmıyor. Geçtiğimiz seçimi CHP’ye karşı AK Parti kazanmıştı. İtirazların neticelenmesi seçim sorasında dokuz gün sürdü ve o zamanki belediye başkanı Kadir Topbaş mazbatasını bir hayli gecikmeli alabildi.
CHP, seçim sonuçlarına neredeyse İstanbul’un tüm sandıklarında itiraz etmişti.
Demek ki itiraz döneme ve kazanana bağlı olmaksızın bir haktır.
Sadece kaybedildiği zaman kullanılmasına saygı duyulacak bir hak değil, kazandığınızı düşündüğünüz zamanlarda da rakibinizin kullanabileceği bir haktır.
İstanbul’da sürecin uzamasını böyle görmekte yarar vardır.
Gelelim ikinci önemli hususa, kaybedenlerin pek çok yönlü düşünmelerinde yarar bulunmaktadır.
Aday belirleme süreçlerindeki parametreleri bir kez daha gözden geçirmeleri iyi olur. Bazen gözler kapanıyor, kulaklar tıkanıyor ve büyük bir inat içinde gösterilen adaylarda ısrar ediliyor.
Oy verenler kendileri ile inatlaşılmasını hoş görmüyorlar ki, adaylar partilerinin belediye meclis üyeliği oylarından daha az alabiliyorlar veya büyükşehirlerin neredeyse tüm ilçelerinde kazanmalarına rağmen büyükşehirleri kaybedebiliyorlar…
Büyükşehirlerin ilçelerinde kazanıp büyükşehirlerde kaybetmeyi başta bir “yanlışlık” gibi değerlendirmek mümkündür ama özünde öyle olmadığını anlamak için sandıkları tekrar tekrar saymak çok da makul olmayabilir.
Yapılması gereken geriye dönüp adaya yapılan itirazları bir kez daha hatırlamaktır. O zaman görülecektir ki sayımlarla sonuç değişmez.
Sayımlarla sonuç değişiyor ise zaten vay halimize. Ölmüşüz ağlayanımız yok.
Çok değerli görerek kullandığımız oyların hiçbir öneminin olmadığını anlamak bizi daha iyi yapmayacaktır.
Nitekim geçersiz oylar üzerinden yapılan sayımlarda İstanbul’da farkın yarının da altına düşmesi gerçekten üzücü ve dehşet verici bir haldir.
Kim, ne hakla ilk sayımda insanların bir kısmının kullandığı oyları öyle kolaylıkla geçersiz sayabilme cüretini gösterebilmiştir? Bunların üzerinde de düşünülmesi elzemdir.
Önümüzdeki seçimsiz yılların kıymetini bilmek ve Türkiye’yi içinde bulunduğu sıkıntılardan uzaklaştırabilmek için siyasette tansiyonun düşürülmesi ve artık seçimi kim kazandı kim kaybetti, itirazlar netice verir mi gibi konuların gündemden çıkarılması iyi olacaktır.