Yasama dokunulmazlığının suiistimali konusu yıllardır gündeme getirilen, her seçim sathında kaldırılması üzerinde siyasi partilerin hemfikir olduğu bir konudur. Buna özellikle CHP öncülük eder. MHP, bu konuda samimidir. İktidar partisi de bu konuda zaman zaman kaldırılmasının iyi olacağını ifade etmiştir.
Yasama faaliyeti ile bağdaşmayan suçlardan dolayı milletvekillerine dokunulmazlık sağlanması dünyanın hiçbir yerinde benimsenmeyen, doğru da olmayan bir uygulamadır. Suçun çoğu zaman cezasız kalmasına yol açmaktadır. Pek çok defa örneklerini gördüğümüz gibi, adi, yüz kızartıcı suçlar da dâhil olmak üzere milletvekillerince işlenen suçlar sürekli dönem sonlarına ertelenmekte ve milletvekili her seçilişinde ceza ötelenmektedir.
Hal böyle olunca, haklı olarak siyasi partilerimiz milletin duyarlılıklarından hareketle milletvekili dokunulmazlıklarının yasama faaliyetleri ile sınırlı kalmasını savunmuşlar; milletin temsilciliği gibi onurlu bir görev ile suçluluğun bağdaşmayacağını meydanlarda ifade etmişlerdir.
Nitekim geçtiğimiz aylarda AK Parti, CHP ve MHP’li milletvekillerinin referanduma bile gerek kalmaksızın 367’nin üzerinde bir oyla kabul ettiği Anayasa değişikliği çerçevesinde milletvekili dokunulmazlıkları kaldırılmış ve milletvekillerinin üzerlerine atılı suçlardan dolayı hâkim karşısına çıkmalarının önü açılmıştır.
Şu ana kadar MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli dâhil pek çok milletvekili gidip hâkim karşısında ifade vermiş; kendilerine isnat edilen suçlarla ilgili yargı kararı tesisinin önünü açmışlardır.
Ancak Anayasa değişikliğinden itibaren HDP’li milletvekilleri hiçbir şekilde kendilerine yargı üzerinden yapılacak çağrılara uymayacaklarını, savcılara ifade vermeyeceklerini, hâkim karşısına çıkmayacaklarını saygısız ve kabadayı bir üslup içinde dile getirmişlerdir. Hukukun üstünlüğünü arzuladığımız bir sistemde kimse hukuktan üstte olamaz ve değildir. Ancak HDP’liler aleni bir şekilde “Ben hukuka uymayacağım, yasaları çiğneyeceğim ve bundan dolayı da yargılanmam istenirse kabul etmeyeceğim” anlamına gelecek bir tutum ve tavır içinde hareket etmişlerdir…
Nitekim dün akşamdan itibaren HDP’li milletvekillerinden bir kısmı terör örgütü ile ilgilerinden dolayı gözaltına alınmıştır. Göz altılara ilişkin olarak malum çevrelerden beklenen tepkiler gelmektedir.
Ancak bunlardan en tutarsız olanı CHP’nin tepkisidir.
Bunu Meclis’e karşı yeni bir bombalama girişimi olarak ifade eden CHP’nin Diyarbakırlı Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, memleketinde patlatılan bomba ile pek çok insanın hayatını kaybettiği, yaralandığı bir sabahta bu denli duyarsız, talihsiz bir açıklama ile teröre nefes verenlere ortak olurken, Partisinin Anayasa değişikliğine “evet” ile bu gözaltı ve yargılama sürecinin önünü açanlar arasında olduğunu da unutmakta veya unutturmak istemektedir.
Sezgin Tanrıkulu’nun savunması gereken, Diyarbakır’ın masum, günahsız insanları iken, konumlandığı yer terör örgütü olabilmektedir. Sonra da birileri kalkıp Cumhuriyet’i kuran partiden, Atatürk çizgisinden, devrimlerden dem vurmaktadırlar. Bu mu Cumhuriyet’i kuran parti? Bu mu Atatürk çizgisi, bu mu devrimler, bu mu demokrasi?
Diyarbakır’da bombalı araç saldırısında hayatını kaybedenler insan değil mi, yaralananlar bu ülkenin çocukları değil mi? O şehrin evlatları değil mi?
CHP bu kafa karışıklığından ve kendisine yakışmayan ikiyüzlü politikalardan ne zaman sıyrılacak?
Diyarbakır’da bombalı araç saldırısında hayatını kaybedenlere rahmet, yaralananlara Allah’tan acil şifalar diliyorum. Görünen o ki, yedi düvel yine birleşti ve Türkiye’nin terörle mücadelede mesafe almasının önüne geçmek istiyor. Brüksel’de bir Mahkeme resmen PKK’ya geçit veren bir karara imza attı. ABD ne yazık ki, Münbiç ve Rakka konusunda sürekli zikzak çiziyor. Müttefiklik ilişkilerini hiçe sayabiliyor. İran kendisinin de aslında en büyük düşmanı ve tehdidi olan PKK’ya Kandil’i taşıyacakları alan tahsis ediyor… Suriye’nin diktatör rejimi ve Irak’taki İbadi sultası yine aynı şekilde PKK ile iç içe bir ilişki sürdürüyor. Almanya bazen açık, bazen örtülü terör ile yan yana durabiliyor. Kendisinde bombalar patlayınca dünyayı ayağa kaldıran Fransa öteden beri PKK sever çizgisini bozmuyor. İş Suriyeli, Iraklı ve diğer sıkıntılı ülkelerden Batıya geçmeye çalışan göçmenlere gelince Türkiye’de dursunlar, kendilerine gelmesinler, küresel hiçbir sorun ülkelerine yansımasın diye hep birlik olabiliyorlar.
Bu ikiyüzlü, standartsız, kalitesiz, ahlak dışı ilişkiler ağı ile dünyada terörü önlemek, masum, bigünah insanların sıkıntılarını sona erdirmek mümkün değildir. Bu gerçeği çok iyi görmemiz gerekmektedir. Kendilerine iğne batsa dünyayı ayağa kaldıranlar, Türkiye’ye bırakın çuvaldızı artık resmen bombalar yağarken, insanlar hayatlarını kaybederken son derece haysiyetsiz bir tavır içinde olabilmektedirler.
Bu böyle gitmez. Türk’ün sabrının bir yere kadar olduğunu, taşınca neler olabileceğini herkesin bir kez daha düşünmesinde yarar var…