Şu ara gazetelerde, televizyonlarda sıklıkla Diyanet ve fetva haberi okumaya başladık.
Son günlerde deniz mahsulleri ile ilgili fırtınalı tartışmalar yaşadık.
Haberler öyle bir kurgu içinde verildi ki, hedef kimdi, ne amaçlanıyordu ve sonuç nasıl oldu anlamak zorlaştı…
Vatandaşlarca zaman zaman bilgi eksikliklerini gidermek üzere Diyanet İşleri Başkanlığı’na veya dini ve akademik bilgisine güvendikleri kişilere sorular yöneltilir.
İlgili uzman kişilerce bunlara cevaplar verilir ve benzer sorular açısından cevap olsun diye bunlar Kurumun sayfasında yayınlanır…
Bazen de kitaplaştırılır.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde başta Sayın Başkan olmak üzere çok sayıda akademisyen de görev yapmaktadır.
Bunlar da doğal olarak alanlarıyla ilgili bilimsel ortamlarda konuşup, yayın yaparlar. Görüşlerini ortaya koyarlar.
Muhtemeldir ki, Diyanet’e sorulardan da cevaplardan da Diyanet İşleri Başkanı’nın haberinin olması mümkün değildir.
Ne var ki, deniz mahsulleri ile ilgili olarak, farklı mezheplerin görüşlerinden sadece birinin öne çıkarılarak ortaya konulan tartışma gösterdi ki, hangi mecra kanalıyla kamuoyuna yansır ise yansısın “fetva” okumalarında, haberleştirmelerinde ve sunumlarında iyi niyet de, bilgi ve birikim de yok…
İnsanların dini bilgileri az olabilir, dine yaklaşımları da zayıf olabilir, ancak dinler toplumu bir araya getiren, birbirine yaklaştıran önemli ve kudretli değerlerdir.
İnsanların inançları ile ilgili söz söylenirken, yazılıp, çizilirken olayı magazinsel bir boyuta indirgemenin, ciddiyetinden uzaklaştırmanın veya kutuplaşmanın aracı haline getirmenin, nefret söylemine dönüştürmenin kimseye bir yararı olmaz.
Bunu yapanı küçük düşürür, ama dine hiçbir etkisi olmaz… Din yüce bir duygudur.
Şimdi de baldız ile cinsel ilişki gibi çok saçma, gayrı ahlaki bir soru ve buna ilişkin yapılan açıklamayı dillerine dolamışlar ve Diyanet İşleri Başkanına, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve elbette İslam dinine hücum ediyorlar…
İyi niyetten, bilgiden, insaftan çok uzak bu yaklaşımlar insanlarımızın kafalarını karıştırmakta, inanç alanına yönelik olarak fevkalade kötü bir iklime yol açmaktadır.
İslamofobinin kaynakları arasında bilgi çarpıtmasını sıklıkla görmekteyiz ve buna yönelik olarak itirazlarımızı ve eleştirilerimizi her zeminde ifade etmekteyiz.
Bu tür bir çarpıtmanın İslam dışı bir toplumda oluşmasının etkisiyle bir İslam toplumu içinde oluşması arasında çok büyük farklar vardır.
Medya kuruluşlarının dini içerik taşıyan hususlarda haberleştirmeden önce kesinlikle kaynağı, kurgusu ve bilimsel ve dini değeri bakımından incelemeye tabi tutacak bir mekanizma kurmaları, inanç özgürlüğüne yönelik bu ağır ihlallerin oluşmaması için gerekli olduğu artık inkâr edilemez bir gerçekliktir.
Bu kadar derin cehalet, toplumumuzda kesinlikle bir ayrışma, kutuplaşma ve inançlara yönelik olumsuz önyargılar üretir.
İş sadece İslamiyet’e olan saygısızlık ve hatta küstahlıkla sınırlı kalmaz, her inanca yönelik bir hoşgörüsüzlük ve nefrete doğru gider.
Böylesi hassas ve önemli konularda dini bilgisi olmayan, kafaları ve kalpleri dini duyguları olan insanlara husumetle dolu, tahkir ve tezyif amaçlı haberleri amaç haline getirmiş yazar, editör ve muhabirlere kapı aralanmamalıdır.
Dine ve inançlara saygı esas olmalıdır.
Din; ne Diyanet işleri Başkanına, ne de Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve ne de din adına konuşanlara aittir. Bunlara duyulan olumlu veya olumsuz hisler abartıları ve çarpıtmaları meşru hale getirmez, doğru kılmaz...