Sultan Abdülhamid saltanatı, siyaseti, dönemi hadiseleri ve nihayet akıbeti bakımından hemen her kesimin konuştuğu bir isimdir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ilkini 1908 yılında fiilen, ikincisini ise 1909’da resmen gerçekleştirmiş olduğu girişimler neticesinde birbirinden farklı iki dönemden Hamidiye Dönemi bütünüyle sona ererken yeni bir döneme ise kapı aralanmıştı.
Söz konusu eski ve yeni dönemlerin, sağladıkları kazanç ve kayıplar bakımından mukayese edilmeleri bir tarafa, başta Enver, Talat ve Cemal Paşalar olmak üzere, Sultan Abdülhamid’i tahttan indirenler Sultan’ın ahını almışlar ve Türkiye'yi Almanya safında Dünya Savaşı'na sokmalarıyla ün kazanmışlardı. Fakat söz konusu üçlünün her biri feci suretteki bir akıbetle hayata veda etmişlerdi.
Hakikaten de 1908 Darbesi ile kapı aralanan yeni dönem, nihayeti itibarıyla, olumsuz bir surette son bulmuş olduğu gibi o kapıyı açanların ve o kapıdan geçenlerin sonları da bir hayli kanlı ve acılı olmuştu.
- Enver Paşa
- Talat Paşa
- Cemal Paşa
- Resneli Niyazi
- Mahmut Şevket Paşa
- Esat Toptani
- Nazım Paşa
…
Ve daha başkaları hep suikasta kurban gitmişlerdi.
Söz konusu isimler içerisinde Enver Paşa, herhalde en önemlisiydi.
Galiba o, Talat ve Cemal Paşalarla birlikte tarihteki en romantik ve maceracı figürlerinden birisi olmuştu.
Kariyerlerini Jön Türk çatısı altında sürdürmüş olan Türk tarihinin söz konusu emsaliz üçlüsü başarılı bir darbenin ardından Sultan Abdülhamid'i tahttan indirip Selanik’e sürgüne göndermişlerdi.
Ancak kendileri de, maruz kaldıkları mağlubiyet ve müttefik devletlerin hâkimiyeti neticesi, İstanbul'dan ancak Almanya’nın yardımları neticesi kaçabilmişlerdi. Türk askeri mahkemesi tarafından gıyabi surette yargılanıp ölüme mahkûm edilmişlerse de bu kararın o saatten sonra kendileri için çok fazla bir ehemmiyeti yoktu.
Enver Paşa sıradan bir memuriyet ve statü sahibi iken birden bire Harbiye Nazırı oluvermişti.
Dahası, Türkiye'nin Almanya tarafında savaşa girmesinde önemli bir rol oynamıştı. Savaş sırasında Alman yüksek komutanlığı ve İmparator William'ın kendisiyle çeşitli görüşmelerde bulunmuştu. Çanakkale Boğazı'nın geçilmezliğine sınırsız derecede güveni mevcuttu.
Barış sağlandıktan sonra, savaş vurgunculuğu ve sair faaliyetlerde bulunmakla suçlandığı Türkiye'den kaçtıktan sonra Mısır, Hindistan ve Afganistan'ı işgal etmelerini kolaylaştırmak için Bolşeviklerle bir komplo içine girdiği haberleri duyulmuştu. Moskova'ya sık sık ziyaretler yapıp Lenin ile sık sık görüştü. Buhara Hükümeti ile Sovyetler arasında bir barış anlaşması imzalanmasını sağladı. Ancak sonraki zamanlarda Sovyet tarafına ihanet etmekle suçlandı. Tutuklanmasına çalışılmasına rağmen takipçilerinin elinden kurtulmayı uzun bir süre başarı ile sürdürdü. Ölmeden önceki zamanlarda ise Bolşeviklere karşı yeni bir çalışmanın içerisine girdiği ve Türkistan Emiri olmaya çalıştığı rivayetleri vardı.
Enver Paşa, 4 Ağustos'ta Güneydoğu Buhara topraklarında cereyan eden çatışmada nihayet ölümle yüz yüze geldi.
Sovyet birlikleri tarafından, küçük bir süvari birliğiyle kuşatılıp fena surette kıstırıldı.
Kızıl birliklerin her taraftan kendisine doğru yaklaştığını görünce çare olarak yarma harekâtında bulunmaya karar vermişti. Gücünü ikiye böldü. Bunlardan biri hakikaten de bir süre için Ruslara karşı üstünlük sağlamış ve Enver Paşa özgürlüğü yeniden elde etmenin tam fırsatını yakalar gibi olmuşsa da kendisini toparlayan Rus kuvvetleri ona daha fazla hayatta kalma fırsatı tanımadı.
Göğüs göğüse bir çarpışmanın nihayetinde Enver Paşanın vücudu delik deşik olmuş, ancak cesedi çarpışmadan sonra şüpheye yer bırakmayacak surette belgeler, mühürler ve sair şeyler sayesinde teşhis edilmişti. Beraberindekiler de, çaresiz, büyük oranda teslim olmak zorunda kalmışlardı.
Sultan Abdülhamid’in ahını alanlardan bir diğer isim olarak, İttihat ve Terakki Hükümeti üyesi ve İçişleri Bakanı Talat Paşa da hayata feci surette veda etmişti.
Kendine özgü bir yapısı olan Talat Bey birkaç yıl öncesine kadar sıradan bir telgraf memuruydu. Sonrasında Berlin’e Askeri Ateşe olarak görevlendirilmişti.
Talat Paşa Makedonya’daki Yıldız aleyhtarı faaliyetlerin etkin bir ismi haline gelmişti.
Denebilir ki o, kapasitesinin üzerinde işlere girişmişti. Jön Türk hareketinin önde gelen isimlerinden biri olarak Harbiye Nazırı görevini üstlenmişti. Yunanlılar, Ermeniler ve Arnavutları kendisi ile kader birliği içinde olacakları eski Osmanlı’yı yeniden tesis etme arzusuna kapılmış ve Almanya ile birlikte savaşa girilmesine sebebiyet vermişti.
Talat Paşa, Osmanlı Devleti’nin savaş girmesinin nedenini kendince, devletin kendi onurunu ve istiklalini korumaya matuf olduğu şeklinde ilan etmişti. İngiliz işgalin altında bulunan kısımları da dâhil olmak üzere Filistin’in Osmanlı hâkimiyetinde kalacağına mutlak surette kani bulunduğunu belirtmişti.
1917’de Sadrazam olarak tayin edilmesi Alman basını tarafından memnuniyetle karşılanmış ve Türkiye’nin merkezi devletlerle irtibat kurmasında temel unsurlardan biri olarak selamlanmıştı.
İstanbul’dan kaçarak ayrıldıktan beş yıl kadar sonra Berlin'de bir Ermeni öğrencinin suikastı neticesi kendisi ölümle buluşmuş, fakat katili, bir Alman mahkemesi tarafından göstermelik bir yargılamaya muhatap kılındıktan hemen sonra, serbest bırakılmıştı.
Cemal Paşa ise Osmanlı Devleti’nin bir oldubitti halinde savaşa sokulmasından sonra Suriye ve çevresinden sorumlu isim olmuştu. Abdülhamid’in hal’ine karar verenlerden biri olmanın ötesinde görevini Suriye’de de oldukça etkin bir surette icra etmişti.
Temmuz ayı ortasında Berlin'den dönüşü sırasında uğradığı Tiflis'te, o da, Ermenilerin hedefi haline gelmiş ve bir başka âlemdeki hayata intikal etmişti.